Deniz gözleri Ebrulu bakışlı Sevdayı kendine esir eden Omuzu şallı kız. Söyle! Aşkını kaça sattın? Kaç kere görücüye çıktı Uzun saçların Kaç pazarlığa teslim oldun Söyle Kaç kere gerçekten aşık oldun Zaten herşey para olmuş Ve para pul Bir de sen aşkı satsan ne yazar. Çünkü para En kral delikanlıyı bile bozar
Uğur Arslan
Korkuyla Umut Arası
Bilinmeyene yürümek garipti
Hayat belki de
Bilinmeyene yürümekten ibaretti
Bir sonraki
Atılıp atılamayacağı
bilinmeyen bir adımın
Götürüp götüremeyeceği
bilinmeyen bir yolun
Sonundaki bilinmeyenlerden
oluşuyordu herşey
Ve hiçbirşeyi önceden bilmek
mümkün değildi
Aslında yürütülmekti
sonunu bilmeden yürümek
cesur atılmalıydı adımlar
korkuyla umut arasında
Güneş açar
ya da yağmur yağardı.
Deprem ne zaman nereyi yıkar
belli olmazdı
En iyisi hazırlıklı olmaktı herşeye
Umudu ve korkuyu elden bırakmadan…
Kimin ne zaman, nerede, ne kadar olacağı
belli olmadan.
Önemli olan
bir yerlerde olduğumuz sürece
oranın hakkını vermek
ve geride birşeyler bırakmaktı.
Bir iş, bir eser ya da bir iyilik,
Belki de kıyamet
son iyilik yapıldıktan sonra kopacaktı.
Uğur Arslan
Korkuyla Umut Arası
Bilinmeyene yürümek garipti
Hayat belki de
Bilinmeyene yürümekten ibaretti
Bir sonraki
Atılıp atılamayacağı
bilinmeyen bir adımın
Götürüp götüremeyeceği
bilinmeyen bir yolun
Sonundaki bilinmeyenlerden
oluşuyordu herşey
Ve hiçbirşeyi önceden bilmek
mümkün değildi
Aslında yürütülmekti
sonunu bilmeden yürümek
cesur atılmalıydı adımlar
korkuyla umut arasında
Güneş açar
ya da yağmur yağardı.
Deprem ne zaman nereyi yıkar
belli olmazdı
En iyisi hazırlıklı olmaktı herşeye
Umudu ve korkuyu elden bırakmadan…
Kimin ne zaman, nerede, ne kadar olacağı
belli olmadan.
Önemli olan
bir yerlerde olduğumuz sürece
oranın hakkını vermek
ve geride birşeyler bırakmaktı.
Bir iş, bir eser ya da bir iyilik,
Belki de kıyamet
son iyilik yapıldıktan sonra kopacaktı.
Bazen
Bazen çıkardım
Fenerden
Hiç… Öylesine
Önce kalbime
Sonra ayaklarıma
Bırakırdım
Gideceğim yerin seçimini
Ve bir kaç saat sonra
Ulaştığım yer hep aynı olurdu
Eski cumbalı ahşap evlerin bulunduğu
Kesme kaya caddeli dar sokaklar
Çocukluğum gelirdi buralarda aklıma
Belki ondandı
Önlüğüm
Hiçbir zaman bembeyaz
Ve ütülü kalamayan yakalığım
Kendimden ağır okul çantamla
Çıktığım yokuşları, çıkmaz sokakları
Dolaşırdım
Bazen
Her pazartesi sabahı
Ve cuma günleri esas duruş
Avaz avaz çınlardı kulaklarımda
Türküm, Doğruyum, Çalışkanım…
Sonra
Okul çıkışı simitçiler
Macun ve pamuk helva fasılları
İki buçuk liraya iki gofret
Ve bir gazoz içtiğim günler
Ve top oynadığımız
Çöplük bozması arka bahçe
Çocuk olmak güzeldi
Çocukluğunu yaşayabildiğin sürece…
Çocuklar görürdüm
Kendi küçüklüğüme benzeyen
Sokak aralarında
uzaktan izlerdim
Ve izlerken çocuk olurdum
İster istemez
Eskiden daha mı güzeldi herşey
Yoksa çocuk olduğumuz için mi öyleydi.
Ama birşeyler eksikti
Belki de
Eski renkler
Gölgeli Adam
Şehrin yakamozları
Fakir bir yansımayla
Denizin dalgaları arasında
Saklambaç oynamaya başladı
Kıyıda gölgeli bir adam
Dalgaları tutmaya,
Yakamozları bulmaya çalışıyor
Ve ağlıyor
Balıkçı motorları geçiyor açıktan
O,gözyaşlarını saklıyor
Ve belli etmiyor
Yenilmişliğini son lodosa
Ve hırpalanmışlığını gece yağmurlarında
Kıyıda gölgeli bir adam
Öylece duruyor…
Bir sigara yakıyor gölgesinden gizli
Ve nemden tutuşmayan kibriti
Yüzünü aydınlatıyor
Kimsenin göremediği
Dönüp de bakılmayan
Ve balıkçı ağlarına takılmayan
Kıyıda gölgeli bir adam
Öylece duruyor
Ve gözleri seni soruyor
Yollar
I
yollar
yorgunum
rüzgarli kasabanin çalisi
çam kokulu daglarin rüzgarsiz yagmuru
beni artik durdurun
yorgunum
on bes mayis doksan sekiz
viran sehire bes kala
II
yollar
yorgunum
asfalt rengi bir çayin deminde ilerliyorum
önümde yüzünü benden saklayan bir dag
bitkin bir adam dikiz aynasinda
tende biraz solgunum
yorgunum
yedi haziran erciyes hala yüzünü sakliyor
III
yollar
yorgunum
bir anne çigligi
enkaz altindaki üç yavruya
hastane koridorunda
hinca hinç yigilmis cansiz bedenlere
basmadan ilerliyorum
acidan yorgunum
ne olur beni durdurun
17 agustosun ertesi
sehir ölümü yorgan gibi örtünmüs
IV
yollar
yorgunum
gri renkli bir ülkeden dönüyorum geriye
dönüsüm sebepsiz
bekleyenin yoklugundan belki
belki de yalnizligin soguklugundan
yollar içimi isitiyor
bende durmak yok
beni bensiz durdurun
durmazsam vurdurun
sunu bilin ki yorgunum
ondört nisan
yagmurlu günün öksürüklü sabahi
AŞK
Bak kardeş şimdi beni iyi dinle
Az yürümüş yollardan yürüyeceğiz şimdi seninle
Eğri oturup doğru konuşacağız
Çok görmüş çok okumuş,
Ama az gülmüş az ağlamış mürşid-i aşkların
Tedrisatından geçeceğiz seninle.
Çalınan her kapı hemen açılsaydı
Ümidin, sabrın ve isteğin derecesi anlaşılmazdı.
Bak kardeş, kişi bilmiyorsa ne istediğini
Hem seni ziyan eder hem de kendini.
Dibini görmediğin suya dalmadığın gibi
Emin olmadığın sevgiye teslim etmek kendini.
Kim demiştir ki gözden ırak olan gönülden ırak olur diye,
Sen onun gönlündeysen eğer,
Yemende de olsan onun yanındasın.
Eğer sen onun gönlünde değilsen,
Yanında da olsan yemen de sayılırsın.
Şimdi sorarım sana kardeş,
Hangi aşk daha büyüktür?
Anlatılarak dile düşen mi?
Anlatılmayıp yürek deşen mi?
Aşk topuklarından etine kadar işlemiş bir nasırdır
Ya canın acıya acıya adım atacaksın,
Yada canını acıta acıta söküp atacaksın.
Her iki yolda da tek bir gerçek olacak
Canın çok ama çok acıyacak.
Ve öğrenirsin bir gün kardeş
Gerçeği öğrenirsin bir gün.
Gerçeğin acı olduğunu,
Sonra dozunda acının yemeğe olduğu kadar
Hayata da lezzet kattığını öğrenirsin
Aşkı, acıyı, aşkın acısını, hayatı
Her canlının ölümü tadacağını
Ama sadece
Bazılarının hayatı ve gerçek aşkı tadacağını öğrenirsin.
Üzülme kardeş, gül.
Ey burnu kanasa hemen kadere küsüp yüzünü ekşiten.
Gülden hiç ders almazmısın?
Bütün yapraklarını tek tek yolsan
Gül yine de gülmekten vazgeçmez.
Sorsan şimdi kardeş desen ki
‘Gidenler ne zaman döner?
‘Üzülme’ der Mevlana ve devam eder,
Kaybettiğin her şey bir gün
Başka bir surette geri döner.
Beni Sana Yönlendir
Telefon numaranı bana yönlendir bundan sonra
Arayan benden duysun sesini
Ben anlatayım her günün, bütün ömrünün efsanesini
Bütün hilelerini benden bilsinler senin
Bütün yalanlarını ben söyledim sevdaların
Her ayrılığın fâiliyim bundan sonra
Ben yalancı, ben zalim, ben kaçak
Ben sözünde durmaz, ben kazandığı gün çekip giden…
Benden bilsinler; Ben her hikayenin katili.
Gamzelerine astığın suçluluğu,
Gençliğimin firâri fikrine yönlendir
Arayan benden sorsun tarihinin ağır günahlarını
Bırak benden bilsinler bu ayaklanmayı
Bütün ipuçlarını bende arasınlar bu eylemin
Bende kurulsun adaletin mahkemesi
Yakınların çeksinler ipimi
Sen yine yalancı şahit, meçhul tanık
Sen hep olduğun gibi kal yani.
Sen yine bana ödet,
Harcadığın bütün kıymetli değerlerin bedelini
Benden bilsin herkes hayata taktığın borçları
Ben bağladım masumiyeti haraca
Ben kestim bütün sevmelerin yüklü hesabını
Aşkın sesini duyduğumda kaçacağım ben
Ben bütün uyruksuz oyunların öz vatanı
Ben yalnızlığın acı sitemi
Ben eylemci, ben firâri, ben yok!
Silah kullanmam hiç. Aldatırım ben
Sen dünyanın bütün denizlerini, kuraklığının terkisine yönlendir bundan sonra
Özleyen bende baksın gözlerinin mavi demine
Bırak benden bilsinler sulak yerleşim bölgelerine giden toplu göçleri
Çağların bütün savaşlarında beni yensinler
Bende arasınlar dünyanın aşka açlığının ekolojik nedenlerini
Sen ölü kuşların kanatsız ruhlarına takılıp cennete git.
Sen yine yalan söyle.
Sen ihanet et her sevgiye yine
Sen kavgalarımın ilk tokadını atıp kaçıver kalleşçe
Sen sancı ol, deliliğimin koğuşu ol.
Yokluk ol sen yine
Benden bilsinler bu evin viraneliğini
Ben yıktım duvarlarını bütün binaların
Ben korktum yüreğimi açık etmekten
Kaçtım iste bir aşkın esaretine düşmekten
Kaçtım iste
Bütün gidişlerin sebebiyim aslında
Ben korkak, ben deli, ben tokatçı.
Ne kadar asil bir eylem de olsa
Boyun eğilmez aşka!
İçimde esaretin kütlesini duyumsadığım an
geçerim verdiğin her güzellikten.
Ben asırlık sevdaların kelepçesine tüneyen
hain kusun ta kendisiyim.
Sen en iyisi hiçbir şeyini yönlendirme bana
Sen en iyisi beni sırtımdan vurmakla kal
Yalnızca benden götürdüklerinden ibaret dur orada
Yalnızlığımın bas ağrıları gibi kal aklımda
Sen bana hiçbir şeyini yönlendirme sakın
Sen aslında kendini benden sakın
Hiçliğine alışmak mümkün gibi
Sigarayı bırakmak gibi yani
alışkanlığını üzerimden silkelemek
Yani ilk gün çıkmıyorsun aklımdan
İkinci gün daha çok özlediğim de doğru
Diğer günlerin halini hatırlamıyorum bile
Bildiğim bir şey var lakin;
hala ara sıra sigara gibi sabrımı yokladığım.
Dumanımda bir görünüp kaybolduğum
Sen en iyisi hiçbir şeyini yönlendirme bana
Batak sularımda devir dur
Ara sıra ufkumda görünüp, kır dümenini sonra
İnsanlığımın tarihine çektiğin bıçağı taşıyamıyor gururum
Yokluğuna alışmayı sanki daha hassasiyetli buluyorum
Sen en iyisi benden uzak dur
Ben yalnızlığın acı sitemi
Ben eylemci, ben firâri, ben yok!
Silah kullanmam hiç aldatırım ben! .
Uğur Arslan
Namın Yürüsün
hüzünlü bir kış günü başladı yolculuğum
çocukluğum yıkık kentlerde
ve kesme kaya caddeli ahşap evlerde geçti
okuma yazmayı öğrendiğim gazetelerdeki terör sayfaları
ve haliç tersanelerinde korsanlar
evden çıkarken vedalaşırdı babalarla evlatlar
her sokağın başında anaların isyanı dururdu
ve günler kısa
ama geceler uzun olurdu
bir kurşun bir liraya
ve bir hayat bir kurşuna malolur
benim doğduğum yerlerde insanlar can evinden vurulurdu
sen sarayburnunun dimdik delikanlısı
yavuz zurhlısında deniz piyade eri
yetmişikiye dört çakı gibi asker
arkadaşının kaza kurşunu izini sırtında taşıyan
ve giderken bıraktığı sevdiğini
döndüğünde bulamıyan
yakar mı bizi bu sevda?
bir aşk delikanlıyı bozar mı?
hadi kalk
eski günlerde olduğu gibi
karanlığa yine ışık yak
arka bahçedeki mahalle kavgalarında
kaşına sapan taşı geldiğinden beri
hani kanına kanımı sürdüğüm o günden beri
can dostum ve kan dostum
ister kalbine gömdüğün sevdanın aşkın
ister Allahın aşkına kalk
bir ışık yak
bir kor küşür yüreğimize
savaşmak ne güzel bir şey uğrunda
ve yeniden
yeniden aşık olmak
unutmadık o günleri
sevdamız yüreğimizde gizli kalır
ve mahallemizin kızına aşık olmak ayıp sayılırdı
bir kıza aşık olmak bir de parkayı çıkarmak haramdı
ve dünya dedikleri şey yalandı
paranın geçmediği günler vardı gençliğimizde
ve namerdin yıkamadığı mertliğimiz
silah çekmek ve tesbih sallamak değildi delikanlılık
tesbihi çekmek ve silahı saklamaktı
yazık
gün geldi nasıl da azaldık
sonra üç kuruşa satılan arkadaşlıklar ve ucuz aşklar
artık bizim işimiz değildi
ah sarayburnunun dik ve yitik delikanlısı
ne geçmişten yükselen ağıtlar anlıyor seni
ne de geleceğe satılan aşklar
gidiyorsun belki
sana kal diyemem giderken
sevmek kadar ölmek de kader
ama giderken bile ışığın yol göstersin kayıp gemilere
gözlerin gökyüzünü aydınlığa bürüsün
ve sen ölsen bile bir gün
namın yürüsün…
Yedi Zılgıt
Yedi zılgıt tadında duydum acının ağıt yakışını.
Gözyaşlarına gözümü yumdum
Ölüm denilen şey ayrılık olsaydı susardım
Ve bir gün
Tekrar dönüşüne, gülüşüne susardım.
Yedi zılgıt tadında duydum ölümü.
Alnında hala lirası
Ve boynunda yüz görümü
Yedi zılgıt tadında sevdim ölümü.
Ekmeği bölmeyi
Azrail’e gülmeyi
Ölmeyi
Ve bir gün tekrar dirilmeyi
Ölüme bile giderken
Göğsüm dik, başım ilerde
Ardımdan yedi zılgıt duymayı sevdim.
Toprak damlarına yıldızlar yağar memleketimin.
Dilek tutasın diye yıldızlar kayar
Elazığ’ın camları Harput’a bakar
Sadece kayısı değil,
Malatya’dan delikanlı da çıkar
Munzur’la dertleşir gençleri Tunceli’nin
Kızlarıda ağıt yakar.
Uzun hava Urfa’dan
Türkücü Adıyaman’dan çıkar.
Yedi zılgıt tadında sevdim memleketi.
Yollara düşmeyi
Karlı dağlardan geçmeyi
Çeşmeden su içmeyi
Kaybolmuş bir izin peşine düşmeyi
Odun taşıyan analarla selamlaşmayı
Çocuklarla gülüşmeyi sevdim.
Beni memlekete gömün
Doğarken memlekete gömülmeyi sevdim.
Seni Sevmek Diye Buna Derim Ben
Seni sevmek diye buna derim ben,
Sensiz sabahlara ermek,
Gülmek seninleyken gülmek,
Sensiz ne ağlamak nede ölmek?
Seni sevmek diye buna derim ben,
Sevdan kucağımda üç günlük bebek,
Seni sevmek yaşamak demek,
Sensiz ne ağlamak nede ölmek?
Seni sevmek yanımdan geçerken,
Kuru bir merhabayla başımı öne eğmek?
Korkum senden aşk dilemek,
Sevdamı bilmeyip yanımdan geçip giderken,
Dönüp rüzgarla uçuşan sarı saçlarını uzun uzun izlemek?
Seni sevmek diye buna derim ben?
Hergün akşam yemeğini sensiz yerim,
Aşka susamışlığım çöl, yaram derin,
Şimdiye dek bu denli sevilmediğini bilirim,
Ama içimde çağlayan nehri bir sır gibi gizlerim?
Son bakışınla alev aldı içim,
O alevi söndürmeye çalışır içimde çağlayan nehir,
Bir bilsen her yeni gün nasıl büyür içimdeki yangın
şehir şehir?
Seni sevmek diye buna derim ben?
Her yeni gün yeni bir yangın,
Her yeni gün yeni bir vurgun yerim?
Seni sevmek diye buna derim ben?
Güzel gözlerin ömre ömür katar,
Bunu birtek ben bilirim?
Sen bu deli aşka kulak asma,
Olsun ben sensiz gecelerde ölür ölür dirilirim,
Her sabah sevginle hayata sarılır,
Ve her sensiz akşamın sonunda yıkılır giderim?
Sultaniyegah Sirto
Hayatın merdivenleri
yüksek ve dardı çoğu zaman
Kendinizi her salışınızda
biraz daha aşağı iner
Ve dibe hızla yaklaşırdınız
İnmek çıkmaktan daha kolay olurdu
Tıpkı yaşlanmanın
genç kalmaktan kolay olduğu gibi
Belki de hayat merdiven çıkmaktan
ve merdiven inmekten ibaretti
Bir yaşa kadar
Büyük bir yaşam savaşıyla çıktığımız
merdivenler bir yaştan sonra iniş oluverir
Ve sizi ömrün bittiği yere yönlerdirirdi
Son nefeste yanında olmak istediğimiz
Belki ana belki evlat, belki de yardı
Daha yapacağım çok şey vardı belki yarın
Ama her şey buraya kadardı
Ve ömür denilen şey deli gönüle dardı
Seçme şansımız olsa seçerdik elbet
Çünkü ölümün bile güzeli vardı.