BEN AĞZINDA DİNAMİTLE
ÖPÜŞECEK KADAR USTA DEĞİLİM
1.
Yüzleştir beni, yeni doğan günle,
gömleğimin düğmelerini çöz
ve savur!
Çünkü haber geldi: kabul etti hayat beni!
Bir süre daha kalacağım dünyada
balıklarla ve ağaçlarla.
Ağaçlar ki, en güzel yüzümüzdür bizim.
İnsanlara
görmedikleri şeyleri göstermemin
hesabı sorulacak elbet benden.
İşte dağlar! İşte, sabah’ın en çıplak saatinde
bir güvercinle kucaklaştığı sokak!
Keşke gün’ü en güzel gösteren çocukları
ihbar etmeseydim size.
Devrik yaz kentlerinde
dondurmacıların tanıdığı
Kainat güzeli olmuş kadınları
anlatmasaydım:
Onların kalçaları küçük bir okyanus’ tur
hırçın dalgaları
Güneş’e vuran. Anlatmasaydım
Keriman Halis’i ki:
Suret-i Cihandır.
İşte bunun için sustum!
2.
Ama bu suskunluğum yanlış anlaşıldı
Bahçemde yetiştirdiğim
sarı güllere kelepçe vuruldu.
Toprağa diktiğim lale soğanlarından
kuşlar fışkırınca
jandarmalar götürdü beni.
Bir güvercinin sabahla kucaklaşmasında
korkulacak ne var? Anlamıyorum!
Dişlerinde taze çimen kokusu taşıyan
bir tay ’ın soluğundan
neden korkuluyor?
Herkesin hayatı herkesten geçer. Kız kule’si bile,
bazen kendini saat sanıp
yatar boğaz’ın sularına
cepkeninde Üsküdar
akrep olur: Zamanı gösterir.
Oysa gösterdiği zaman değil
yırtık hayatlar albümüdür.
3.
Dünyada bu kadar az kalan ben
kendime bir hayat seçemedim
Bir çocuğun hayatı
benim hayatımdır dedim.
Bir kiraz ağacının
gömleğimi giymesinden korkmadım:
Hayatımı başka hayatlara
tenimi başka tenlere savurdum.
Tüm hayatlarla silkinmeyi öğrendim
Beni yüzleştirme artık: Öp! O kadar çok öp ki!
Cebimdeki tüm biletler Yansın.
İstersen, cebimi sök! Bir bulut dik!
Tüm fiyakam bozulsun!
Aşk’a ve hayat’a fiyaka atmak ince iştir
Alp dağlarında
fotoğraf çektirmeye benzemez:
Albatrosların
uçurumlarla
nişanlanması gibi bir şey…
Ben nişanlanmasını bilmem
Ama sözcüklerle
dünyanın saat ayarını yaparım.
Ağzında dinamitle
öpüşecek kadar usta değilim.
Mavi Zenciler
Seni öpüyorum sevgili dünyamız
Işıklarla yıldızlarla dolu bir alan’da
Kalbim… Dünyanın ortasında bir menekşe.
Dudaklarımda ıslak bir tango
Yaşam mı beni avlıyor, ben mi yaşamı
Portakal renkli Gökyüzünün altında
Turuncu saatlerle kuşatılmış
Bir İskandinav kentinin kahvehanelerinde
Hiçbir şeyi yönetmiyorsun. Kalbini bile
Bu kuzey kentlerinde hüzün
Bir likör tadında
Ve ne zaman öpsem bir Fin güzelini boğazından
Katiyen hoyrat bir kırmızı dudaklarında
Ey sürgünler. Esrik düşlerin oğulları kızları
Mavi akşamların mavi zencileri
Bu gemiler nereye götürüyor yüreklerinizi sizin?
Kim kutsayacak sizi karların altında?
Duman duman üstüne oturmuş
Ve bir güvercin yuvası olmuş kalbim
Güvercinler mi uçuruyorum? Acılar mı?
Kim çarmıhta şarkı söyleyen? Ben miyim?
Kucak dolusu öpücük sunuyorum sana
Sevgili dünyamız
Ilık bir şarap gibi yürürlükte bugün de yaşamımız
Ve biraz Akdeniz her yağmur sonrası Stockholm.
Özkan Mert –
BİR AŞK ŞİİRİ ‘SANA’
Ne zaman gözlerine baksam
bir okyanusla yıkanıyor kalbim.
Nereye gitsem hep sende kalıyorum
yıldızların gökyüzünde kaldığı gibi.
Bir yağmur damlasına çizdim
o küçük gölün kıyısında bana verdiğin ilk öpücüğü…
Şemsiyenin ucu yırtıyordu bulutları
Hiç bitmeyecek birlikte baktığımız yer
Saçlarımda uyuyan Ay ışığı olacaksın hep
omuzbaşlarımda akan sıcak bir ırmak.
Ve hiç silinmeyecek
Şafak renkli dudaklarından dökülen
dünyanın en güzel aşk ilanı:
Ellerimi yıkamıyorum
ellerinin kokusu çıkmasın diye
Diren! Ey kalbim
Diren! Hayasızlığa
Namussuzluğa
Diren! Kötüye
Çirkine, yanlışa
Diren! Yenilme
Ne güzeldir yaşamak
Bir ırmak gibi coşkunca
Dağların üzerinde yürümek
Bulutlara değdirmek başımızı
Sıcacık ak bir somun
Koltuğumuzun altında
Kırlara çıkmak
Karışmak insanların arasına
Milyonların arasına.
Ben öylesine severim
Savaşmayı ve sevişmeyi
Anlatmayı insanlara
Durmadan, bıkmadan anlatmayı.
Çiçekler nasıl fışkırır dallarda
Balıklar nasıl yavrular
Bir çocuk ki nasıl açar
Gözlerini dünyaya
İşte ben öyle yaşamak isterim
Bir tren rayların üzerinden
Nasıl kayar gider
Öyle yaşamak isterim.
Cesurum Ey hayat
Cesurum Ey namussuzlar
Genç bir yürekle
Karşı çıkıyorum dünyaya
Eskimiş potinlerim benim
Güveniyorum sizlere.
Büyük bir coşkuyla
Yürüyorum sokaklarda
Yumruklarım sıkılı
Türkü söylüyorum haykırarak
Haykırarak yaşıyorum.
Diren! Ey kalbim
Diren! Yenilme
Sen benim silahımsın
Aşkımsın.
Yollarda yaprak döküntüleri
Çocuk ölüleri
Ve göğsümüzde
Bir kefen olarak taşıdığımız
Bahar.
Kuşlar uçardı
Tarhana kokularının
Göğe yayıldığı
Küçücük evlerin üzerinden
İnsanlar ağlardı durmadan
Sokaklar kıpkırmızı olurdu
Kahır ve acıdan.
Ve insanın
Etine sokulmuş
Bir bıçaktır
Artık
Yaşamak
Yaşamak.
Diren! Ey kalbim
Diren! Yenilme
Sen benim silahımsın
Aşkımsın
Güzel bir dünya için yavrum
Sıcacık ak bir somun için
Tertemiz sevdalarımız için
Direnmeliyiz!
Direnmeliyiz!
Cesurum Ey hayat
Cesurum Ey namussuzlar
Dağ gibi bir sevda bitti
Birer çocuk mezarı artık
Toprak damlı küçücük evler
Ve bir dal kadar
İncecik bedenleri
Bombalanıyor genç insanların
Dünyanın her yerinde.
Benim tek sevdam devrim
Kaynar bir su gibisin içimde
Çiçeklenmiş taptaze bir fidansın
Yaşanmamış güzel günlerimsin.
Diren! Ey kalbim
Diren! Yenilme
Sen benim silahımsın
Aşkımsın