Menüler kısmından ayarlayınız.

Necati BEYNecati Bey (d. 1455, Edirne – ö. 17 Mart 1509) Divan edebiyatı şairi.

Edirne’de 1452-1455 yıllarında doğan Necâtî, XV. yüzyılın ikinci yarısında yetişen şairlerin en önemlisidir. Adı İsa olan Necâtî hakkında Latifî’nin “Abdullah oğludur” şeklinde verdiği bilgiden devşirme çocuklardan olduğu anlaşılmaktadır. Tezkirelerdeki bilgilere göre, fakir bir aileden olan ve küçük yaşta öksüz ve yetim kalan Necâtî’yi ihtiyar bir kadın evlat edinmiştir. Ancak onun Sâilî adında bir şair tarafından yetiştirildiği de rivayet edilir. Necâtî’nin şiirinin gelişmesinde bir basamak olan Sâilî, ona şiirle ilgili ilk bilgileri öğretmiştir.

Şiir ve inşaya yeteneği olan Necâtî, dönemindeki ilim ve sanat anlayışını dikkate alarak kendini yetiştirmiştir. Fatih devrinin sonlarına doğru, niçin gittiği bilinmeyen Kastamonu’da bulunduğu sıralarda meşhur “döne döne” redifli gazelini yazan Necâtî, şiirleriyle kısa sürede tanınmıştır. Fatih’e sunduğu “şitaiye” ve “bahariye” kasideleri ve gazelleriyle padişahın takdirini kazanarak divan kâtibi olmuştur. Fatih’in ölümünden sonra II.Bayezid’e intisap eden şair, ona da kasideler sunarak iltifat görmüştür. Cem Sultan’dan sonra Karaman valisi olan Şehzade Abdullah’ın divan kâtipliğinde bulunan Necâtî, Şehzade Abdullah 1484 yılında vefat edince saraya dönmüştür. Bu tarihten 1504 yılına kadar geçen zamanda Sultan II. Bayezid’e kasideler sunan şair, hayatını padişahın himayesinde sürdürmüştür. Ayrıca İran’dan İstanbul’a dönen Müeyyedzâde Abdurrahman Çelebi, Mesih Paşa ve Mustafa Paşa’ya da kasideler yazan şair bunlardan da yakınlık ve ilgi görmüştür.

Şehzade Mahmud’un 1504 yılında Saruhan sancağına tayin edilmesi ile kendisine son görevi olan nişancılık vazifesi verilmiş ve Manisa’ya gelmiştir. Burada kendisinden başka öğrencisi Sun’î ile Şevkî divan kâtibi, Tâli’î de defterdar idi. Şiire ve sanata ilgi gösteren şehzadenin yanında geçen süreler, Necâtî’nin ömrünün refah dönemidir. Şehzade Mahmud’un 1507 yılında vefat etmesi üzerine, Şehzade Abdullah’tan sonra ikinci bir mersiyeyi bu şehzade için yazan şair, şehzadelerin ölümünü hayatında bir talihsizlik saymış ve derin bir ıstırap duymuştur. Bundan sonra resmî bir görev kabul etmeyerek kendisine ayda verilen bin akça ile geçimini sürdürmüştür.

Necâtî, hayatının son günlerinde kendi köşesine çekilmiş, Şeyh Vefa zaviyesi yakınında bir ev almış ve dostları ile sohbet etmiştir. Bunlar içinde tezkire yazarı Sehî Bey, damadı Abdülaziz Çelebi ile Nakkaş Bayram en önde gelen kişilerdir. Bazı zamanlar çok sevdiği hâmisi Müeyyedzâde Abdurrahman Çelebi’yi ziyaret ederek vefâda kusur etmemeye çalışmıştır. 27 Mart 1509 tarihinde ölen Necâtî’nin vefatına öğrencisi Sun’î aşağıdaki tarihi düşürmüştür:

Sen iy Necâtî ma’rifet-i nazm u nesr ile
Olmış iken bu mülk-i sühen içre pâdişâh

Terk eyledün bu mülk-i fenâyı bekâ içün
Vardur ümîd k’artura rahmetlerin İlâh

Şol dem ki işitdi Sun’î-i bîçâre rihletün
Târîh didi fevtin “gitdün Necâtî âh”
Sehî Bey, aynı zamanda hattat olan Necâtî’nin mezarını mermerden yaptırmış ve üzerine,

Nakl-i Necâtî âleme târîh olmagı
Târihini Sehî didi “gitdi Necâtî hay”
beyti ile şairin,

Bir seng-dil firâkına ölen Necâtî’nin
Billâh mermer ile yapasız mezârını
mısralarını yazdırmıştır; ancak şairin mezarının bugün nerede olduğu bilinme mektedir.

Necâtî’nin manzumelerinde yer verdiği soru cümleleri, hitapları ve öğütleri, üslubunun öne çıkan özellikleridir. Sözleri basit, kolay söylenebilir gibi görün se de, Necâtî’nin şiirinde halk düşüncesine dayalı bir derinlik, millî kültüre bağlı bir genişlik ve hayattan aldığı bir canlılık vardır. Bu sebeple pek çok beyti sehl-i mümteni olarak karşımıza çıkar.

Varayım Ka’be’ye derviş olayım yüz süreyim
Yâ Rab ol hüsn çerâgın bana yandur dimege

Şişe gögsin geçürür leblerün öpdükçe kadeh
Dili varmaz yüregüm dopdolu kandur dimege
beyitleri Necâtî’nin şiirinin güzelliğini, hayata bağlılığını, halkın dili, yaşayışı ve inancına yer verme durumunu, kıskançlığı, güzelliği, sevgiyi, tevazuyu, asıl istenenin Hak kapısında bulunacağını, sevgilinin güzelliğin çırası, mumu oluşu gibi pek çok unsuru, iki beyite basit bir görünüşle yerleştirip işlemenin hiç de kolay olmadığını gösterir.

Necâtî’nin şiirleri,

Râzun nihân ola mı Necâtî ki sözlerün
Meclisler içre okınur uş çeng ü ûd ile
beytinden de anlaşılacağı üzere, meclislerde, mûsikî eşliğinde çeng ve ud ile de söylenmektedir. Şairin rindane ve âşıkane konularda yazdığı gazellerinin öne çıkan özelliği, dilindeki sadelik ve tabiîlik, hayallerindeki incelik ve duyguların daki içtenliktir.

Necâtî Bey’in tek eseri Divan’ıdır. Bu eser, Ali Nihad Tarlan’ın neşrine göre bir önsöz ile başlamaktadır. Bugünkü bilgilere göre, Batı Türk edebiyatında divanında dibace (=önsöz) yazan ilk şair de Necâtî’dir. Bu önsözün başında Allahı ve Peygamberi konu alan şiirler vardır. Necâtî Bey, Divan’ının bu kısmında, mesnevi nazım biçimi ile yazılmış şiirler bulunmaktadır. Bunlardan biri de II. Bayezid için yazılmış bir övgü şiiridir. Şair, bundan sonra kendisini, şiirini ve şiir görüşünü anlatır. Dibacenin sonunda ise, Peygamber ve Hz. Ali için yazılan na’tlar bulunur.

Necâtî, Divanı’nda ilk kasideyi Fatih için yazmıştır. Bundan sonra II. Bayezid, devrin vezirleri ve büyükleri ile Şehzade Mahmud için yazılan ve sayısı yirmi beşe yaklaşan kasideler gelir. Kasidelerden sonra ilki “Mersiye-i Ester” (Katır mersiyesi) adını taşıyan mersiyeler başlar. Necâtî’nin mersiyeleri nin başında yer alan bu şiiri, edebiyatımızda bu yönü ile bir ilktir.

Divan’ın bundan sonraki kısmında 4 terkib-i bend, 1 murabba, az sayıda da olsa, mesneviler, kıtalar yanında başka nazım şekillerinde yazdığı şiirleri de vardır. Müfretler de bunların içinde yer almaktadır. Necâtî Divanı’nda bulunan 650 gazel, Türk şiirinin on altıncı yüzyıla girerken ortaya çıkan en güzel örnekleridir. Bunlar arasında eski Türk edebî zevkini yansıtan musammat gazeller sadelik ve açıklık yanında hareketli ve güzellik yönü ile de dikkat çekerler.

Gazel

Dil sevdi yine cân ile canan olacağı
Bîçâre bilir derdine derman olacağı

Gün yüzü tulû’ eyleyicek subh-i safâdan
Besbelli idi âfet-i devrân olacağı

Dil leblerinin şevki ile düştü şarâba
Sâkî içelim sun beri şol kan olacağı

Dil zülfüne dolaştı dedim güldü dedi yâr
Benzer ki yine geldi perîşan olacağı

Genc-i ruhu katında gönül halini anma
Billâh Necati ko şu vîrân olacağı
Günümüz Türkçesiyle:

1.Gönül yine o sevgili olacağı candan sevdi; zavallı, derdine derman olacağı bilir.
2.Gün yüzü safâ sabahından doğunca, dünya âfeti
olacağı besbelliydi.
3.Gönül, dudaklarının arzusuyla şaraba düştü; saki!
şu kan olasıyı getir, sun da içelim.
4.”Gönül saçına dolaştı” dedim, sevgili güldü, dedi: “Yine perişan olacağı gelmişe benziyor.”
5.Yanağının hazinesi önünde gönül halini anma; Necati! Allah aşkına şu viran olacağı (olasıyı) bırak.

Gazel
Dil aldı kasd-ı cân eyler begüm kaşun gözün gamzen
Elif kaddüm kemân eyler begüm kaşun gözün gamzen
Kamu şehler sana bende kul olayım sana ben de
Düşürmişdür beni bende begüm kaşun gözün gamzen
Hayâlün dile hân oldı visâlün tende cân oldı
Cihâna dâsitân oldı begüm kaşun gözün gamzen
Emîrüm şehriyârumdur enîsüm gam-güsârumdur
Azîzüm ihtiyârumdur begüm kaşun gözün gamzen
Görelden sen yüzi mâhı irürdüm göklere âhı
Beni kul itdi vallâhi begüm kaşun gözün gamzen
Saçun çîninde hayrânum kaşun yayında kurbânum
Ne kim buyursa fermânum begüm kaşun gözün gamzen
Necâtî kulun iy yârâ yörür ışkunda âvâra
Yüregine urur yara begüm kaşun gözün gamzen

Necati Bey’in Şiirlerinden Örnekler
Gazel

Çıkalı göklere âhım şereri döne döne
Yandı kandîl-i sipihrin ciğeri döne döne

Ayağı yer mi basar zülfüne berdâr olanın
Şevk u zevk ile verir can ü seri döne döne

Sen durup raksedesin karşına ben boynum eğem
İne zülfün koça sen sîm-beri döne döne

Sen olasın deyü yer yer asılıp âyineler
Gelene gidene eyler nazarı döne döne

Ey Necâtî yaraşır mutrıbı şeh meclisinin
Raksedip okuya bu şi’r-i teri döne döne
Günümüz Türkçesiyle:

1.Çığlıklarımın kıvılcımı, döne döne göklere çıkalı gökyüzü kandilinin -güneşin- ciğeri, döne döne yandı.
2.Saçlarına asılanın ayağı yere mi basar ! Şevkle, zevkle döne döne canını da verir, başını da.
3.Sen ayağa kalkıp oynamaya başlayasın; saçların dökülüp döne döne gümüşe benzeyen bedenine sarılsın; ben de boynumu büküp karşıdan bakayım; reva mı bu?
4.Yer yer asılan aynalar, belki sensin diye, döne döne gelene gidene bakarlar.
5.Ey Necati; padişah meclisinin çalgıcısı oynayıp döne döne bu taze güzeli okusa yaraşır.

Gazel

Fasl-ı bahârdır heves-i sebze-zâr edin
Bir lâle-çehre ile mey-i hoş-güvâr edin

Bir dem için de bin yaşamak arzu ise
Bir lâhza serv gibi çemende karâr edin

Nerkis gibi cihanda gözünüz bakar iken
Bir serv ayağına zer ü sîmi nisâr edin

Bir yıl idi ki gül gibi pinhân idi kadeh
Vaktidürür Necâtî gelin aşikâr edin

Günümüz Türkçesiyle:

1.Bahar mevsimidir, yeşilliğe gitmeğe heveslenin, bir lâle yüzlü ile tatlı şarap için.
2.Bir an içinde bin yaşamak dilerseniz, çimenlikte selvi gibi biraz durun.
3.Dünyada gözünüz nerkis gibi bakarken (henüz yaşarken) bir selvinin (selvi boylu güzelin} ayağına, altın ve gümüş saçın.
4.Bir yıldır kadeh gül gibi gizliydi; Necati, vaktidir, gelin, meydana çıkarın.

Gazel

Lâle-hadler yine gülşende neler etmediler
Servi yürütmediler gonceyi söyletmediler

Taşradan geldi çemen mülküne bîgâne deyü
Devr-i gül sohbetine lâleyi iletmediler

Âdeti hûbların cevr ü cefâdır amma
Bana ettiklerini kimselere etmediler

Hamdülillâh mey-i can-bahş ile sâkîlerimiz
Âb-ı hayvân ile Kevser suyun istetmediler

Ey Necati! yürü sabr eyle elinden ne gelir
Hûblar cevr ü cefâyı kime öğretmediler
Günümüz Türkçesiyle:

1.Lâle yanaklılar yine gül bahçesinde neler etmediler, selviyi yürütmediler, koncayı söyletmediler.
2.Dışardan geldi, çimen ülkesinin yabancısıdır diye, gül devri sohbetine lâleyi götürmediler.
3.Güzellerin âdeti, üzmek ve eziyet etmektir, ama bana ettiklerini kimselere etmediler.
4.Tanrıya şükür, sâkilerimiz can veren şarapla bize “hayat suyu”nu ve Kevser suyunu istetmediler (aratmadılar).
5.Ey Necati! yürü, sabret, elinden ne gelir. Güzeller üzmeyi ve cefa etmeyi kime öğretmediler ki…