Menüler kısmından ayarlayınız.

Korkmaz BIÇKIN

GÖÇ

Göç yaşına girmiş bir mülteciyim
Yaşanmamış aşkları sevda ülkesinde bırakarak
Terki diyar bir vatanın kurumuş çiçeklerini umutlarımla sulamaya gidiyorum.

Gitme demeni beklemiyorum
Çünkü ben; yüreğini bir bebek gibi kundaklayıp
Ayağımda sallayarak büyüttüğüm sevdaların adamıyım
Sebil sevişmeler senin olsun,gidiyorum…

Gözlerinin altına aşk çökmüş bir delikanlı
Nasıl derinden çekerse içine sigarasını
İşte öyle gömdüm seni kalbime
Kabuslar bana kalsın,benim hayallerimi sen kur
Ellerimde bayat şeker
Hiçbir sevgilinin suya yansımasın diye sahte yüzü
Yıldızları sapanla vuran çocukluğumu ziyarete gidiyorum…

Yokluğun zor gelir sanma sakın
Unutma!
Halkları değil,haplarıdır ayakta tutan devrilmiş liderleri
Ben ne ayrılıklar yuttum!

Korkmaz Bıçkın

BÜYÜDÜM

Herhangi bir ülkenin,herhangi bir insanı olsalarda
Her çocuğun ana dilidir ağlamak
Beni bir kez güldürmedin ya
Demek ki ben seni, doğarken sevmişim!

Terk edilmeyi hak edecek kadar masumdum
Çünkü; benim aşklarımın hiçbirinde,
domuzdan elde edilmiş herhangi bir katkı maddesi olmadı
ve sana yazdığım hiçbir şiirde,sanal aşk uygulaması yapılmadı!
Ben seni, bağıra bağıra sevdim…

Her çocuğun ana dilidir ağlamak
Söyle; sen doğarken ağlamadın mı!

Resmi kıyafetlerin kılığına girmiş, karakteri sahte gecelerde
sayısız,saygısız insanların saygı duyduğu,
yürekten cebe inmiş aşkların banknotunu,çoktan tedavülden kaldırmıştı azrail
kimse farkına varamadı
Söyle; sen doğduğunda aşklar kaç paraydı!

Öğrendiğime pişman olacağımı bilmiyordum,
öğrenmeyi öğrenmem gerektiğinde.
Geç öğrendim!
Aşk bulunan değil,sadece aranan birşeymiş!

Hiç bir ülkenin hiçbirinde sevgi kalmadı!

Olsun
Ben aşığım, mesleğim göze almaktır ölümü
Çok geç artık
sana değil,
senden daha masum bir Cellata verdim gülümü…

Korkmaz Bıçkın

Uyan Anne

Ne yaramaz çocuk şu hayat Anne
Sen kuşları sev dedin,
ben sapan yaptım
Her güzele gönül verme dedin
ben aşka taptım.
Ve hep gidenlerin ardından baktım.
Oysa, sen benim tek aşkımdın Anne!

Ne kendim büyüdüm nede umutlarımı büyüttüm
Ben bu hayatı,bilyelerim kadar sevemedim Anne!

Hani ağrıyan sırtın vardı senin
günlerce bir haylazı taşıdığın
Söylesene nasıl dindi sancısı
hep çile değilmiydi yaşadığın

Pabuçlarımı bağlamayı ilk öğrettiğinde
nerden bilirdim kaderime düğüm atacağımı.
Oysa ne hayallerim vardı
Özür dilerim,Doktor da olamadım Anne!

Hani vurmayı değil,sevmeyi öğretmiştinya bana
Bak işte, bir kuş daha kondu mezarının başına
Haydi kalk, birlikte sevelim.
Yalan söylemiyorum Anne,sapanım da yok yanımda…
Alışamadım yokluğuna,ne olur uyan.
Sensiz sanmaki yaşıyorum,Ben ölü doğdum Anne…

Yüreğinde yuva yapmış bir vefasız evlattım
Gece yarısı koynunda çığlık,rüyalarında kabus,
Vicdanınla affettiğin cüzdanındaki hırsızdım Anne.
Koşşam peşinden yakalayamam ki geçmişi
Çok pişmanım
Bil ki,sensiz soğumadı üflediğim yanmadı yandığım…

Bırak beddua edeyim kendime yüreğim gamla dolsun
Anne seni çok özledim,Bayramın mübarek olsun…

Korkmaz Bıçkın

Belkide Çaredir Çaresizlik

Değişen ben değilim bakışlarında ki kış!
Çaresi çaresizliğinde gizli,
Vazgeçmeyi akıl edememiş vazgeçilmişliğimin,
adının yarısı kadın iken kopmak zordu senden.

Gel, sök gökkuşağının rengini kalbimden
Aç musluğunu gözyaşlarımın.
Boya çığlıklarımı kırmızıya.
Aldat! Anlat hayallerime yalanlarını, Ağlat

Sen ki merhabaların katili,
Ben ki bir baltayla sap arasında mekik dokumuş
Berduş ve serseri.
Soyadımla birlikte söylenen resmi bir adım olmadı belki
Ve kuru aşkımın yanına katığım.
Sevdim seni, sadece sevdim
Ruhundaki sevda atığım.

Güneşe palto giydirip kış resmi çizdiğimiz
İlkokul masumiyetiyle tutulmuştum sana.
Şimdi anlıyorum güneşin neden üşüdüğünü
Gözlerindeki zifiri karanlıklara bakınca.
Hep kâğıtlara seni çiziyorum kış yerine,
Üşüyen ise yüreğim.

Sımsıkı tutunup senden arta kalanlara
Düşümün düşkünlüğüymüş,
Düşüncesizce seni düşleyişim diye avunuyorum.

Cesareti kadar ürkek,
Korkaklığı kadar medenî,
Dün kadar kül,
Sevgi kadar gül
Olmaya hazır bir tomurcuğu,
gidişinin ayak sesleriyle ürpertip
kaktüs çiçeğine sevdalanmasıyla
Susuzluğa karşı meydan okuduğu çaresizliğinde yitirdim.

Gidişin belki de
Damarlarının cellât kırmızısı maviliğinden çıkıp
Hüzzam kokulu yaraların kabuğunda filizlenmiş,
En zamansız zamanların vaktini çalmış,
Vakitsiz bir Azrailin mesaisidir.

Kim bilir belki de aşk
Sevildiğin kişiye acı çektirmektir.

Bu yüzden ne yapsan da vazgeçemiyor
Ve beni unuttuğun yerinden öpüyorum.

Bir kalem alırsın eline, şiir yazmak için
Kramp girer yüreğine
Veremezsin hissettiklerine biçim…

Korkmaz Bıçkın

Anladım

Bilir misin?
Ufuk dedikleri şeyin
Ucunda hiçbir şey olmayan bomboş bir hayal olduğunu
Sever misin yine de?
Kanar mısın bile bile?
Ben kandım!

En erken ben geç kalırdım
Son aşkı kaçıranlar arasında.
Peşinden koşsam aptal,
Ucundan tutsam kara sevda
Ve dokunsam ağlayacak kadar platonik bir sarhoştum.

Yalnızlığımın tek tanığıydı seyyar satıcılardaki kitaplar.
Hep ön sözlerinde âşık olurum bilinmez bir aşka.

Tanıdığım gözlerde yabancılaştıkça
Kendi kalabalıklarından çıkıp
Başkalarının yalnızlığını rahatsız eden.
Tüketmeyi icad etmiş tembel bir şarkı
Yeni sevdalarımın hayalini kuruttu.

Yine de sevdayla başlardım her yeni güne
Gözlerimde gelincik, ağzımda kırlangıç
Kucağımda ay ışığı yetiştirip
Bahçesinde melek büyüten cennetimin
Doğmamış güneşine vurulurdum.

Şimdi, kim o demeden özlemlerimin kapısını açıp
Yanlış aşklara yeltenen zavallı bir kalbin esiri olduğumdan beri,
Sahte bedenlere girip
Müebbet cezası yemiş ruhlar kadar özgürlüğe muhtacım.

Ve anladım ki,
Hangi mutluluğa çeyrek kalsa saatler
Yine oraya toplanacak bütün menfaatler.

Korkmaz Bıçkın