Menüler kısmından ayarlayınız.

KINALIZADE HASAN ÇELEBİ(1546-1603)

Osmanlılar zamanında yetişen fıkıh ve kelam alimlerinin büyüklerinden. İsmi, Hasan Çelebi bin Alaeddin Ali bin Emrullah bin Abdülkadir Hamidi olup, Ahlak-ı Alai isimli meşhur ahlak kitabının sahibi Ali bin Emrullah’ın oğludur. Kınalızade Hasan Çelebi diye tanınır. Babası Bursa’da Hamza Bey Medresesi’nde müderristi. Hasan Çelebi, 1546 (H.953) senesinde Bursa’da doğdu. 1604 (H.1012) senesinde Mısır’da Reşid kasabasında vefat etti.

Hasan Çelebi’nin veli olan baba ve dedeleri, zamanlarının yüksek alimi olup, haramlardan ve şübheli olmak korkusu ile mubahların çoğundan sakınırdı. Büyük dedesi Abdülkadir Hamidi Efendi, sakalına kına yaktığı için, çocuk ve torunları, Kınalızade diye tanındılar.

Hasan Çelebi önce babasından ve diğer bazı alimlerden okuduktan sonra, zamanın büyük alimi Şeyhülislam Ebussuud Efendi’den ders gördü. Bilhassa fıkıh ve kelam ilimlerinde çok yükselerek, icazet (diploma) aldı. Züht ve takva sahibi, ilmiyle amil büyük bir alimdi. Dini emir ve yasaklara uymakta çok titizdi. Aynı zamanda kuvvetli bir şair ve çok yüksek bir edipti. Sayısız beyitleri bunu göstermektedir. Dini kitaplara şerh ve ekleri ise şiirinden daha üstündür. “Alim ilme doymaz!” sözünde de ifade olunduğu gibi, Kınalızade Hasan Çelebi de ilme doymadı ve ilmini arttırmak için, durmadan gayret etti.

İlim tahsilini tamamlayıp, kemale geldikten sonra, zamanının usulünce medresede ders vermeye başladı. Talebelere ders okutacak seviyeye geldiğinde yirmi yaşını yeni geçmişti. 1567 senesinde, Bursa’da Ahmet Paşa Medresesi’nde vazife aldı. Bir sene sonra babası Ali bin Emrullah Edirne’ye kadı tayin edilince, Edirne’ye gitti ve Çuhacı Hacı Medresesi’ne müderris oldu. Üç sene sonra İstanbul’da, Eski İbrahim Paşa Medresesi’ne tayin edildi. 1580 senesine kadar İstanbul’da çeşitli vazifelerde bulundu. Sonra Bursa Sultaniyesinde vazife aldı. İki sene sonra tekrar İstanbul’a gelerek Sahn-ı Seman Medresesi’nde müderrislik yaptı. 1586’da Kafzade Efendi yerine, Sultan Selim Medresesi’nde vazife aldı. Bir sene sonra rebiulevvel ayında, Süleymaniye medreselerinden birine tayin edildi. 1590’da Haleb kadılığına tayin olunan Kınalızade Hasan Çelebi, sırası ile Mısır, Kahire, Edirne tekrar Mısır-Kahire ve Bursa kadılıklarında bulundu. 1600’de Gelibolu, sonra da Eyyub kadılıkları verildi. 1602’de Eski Zağra, son olarak da Mısır’da Reşid beldesinde kadılık yaptı. Bu vazifede bir sene kadar kaldıktan sonra, hastalanıp vefat etti.

Kınalızade Hasan Çelebi’nin en meşhur eseri, Tezkiret-üş-Şu’ara isimli şairler tezkiresidir. Babasının Ahlak-ı Alai isimli kitabından sonra, bu eser çok rağbet ve itibar görmüştür. Bu meşhur eserde, altı padişah, beş şehzade, Hasan Çelebi’nin yaşadığı devrin hükümdarı Üçüncü Murat Han ile meşhur tarihçi Hoca Sa’deddin Efendi ve beş yüz yetmiş civarında şairin hal tercümesi anlatılmıştır. Aynı zamanda şair olan Hasan Çelebi’nin şiirleri dağınık bir halde mecmualarda yer aldığından, kitap haline getirilmiş divanı yoktur. Bundan başka Dürer ve Gurer haşiyesi ve çeşitli mevzulara dair birçok risalesi vardır.

GAZEL :

Câm üzre her habâb hevâdan haber virür
‘Âşık vücûdı gibi fenâdan haber virür

Gamzen hadengi tîr-i belâdan nişân virür
Kaşun kemânı kavs-i kazâdan haber virür

Dil âstân-ı yâri dilinden düşürmez âh
Bîmâr-ı ‘ışk dâr-ı şifâdan haber virür

Bin cân virür fütâde bana var mıdur dimiş
Bir cân bulınmadı mı ‘Atâdan haber virür

GAZEL

Geçmesün her kec-küleh meydân anun yügrügi
Ol elif-kâmet kaşı nûn mıdur anun yügrügi

Peyk-i Cibrîli kodun deşt-i fenâda süst-peyk
Âferîn ey ‘arsagâh-ı lâ-mekânun yügrügi

Hızr u ‘Îsâ gibi çâbük-dil sebük-rûh olmışuz
Tan degül olsak zemîn ile zemânun yügrügi

Ey gönül çâlâk isen sâhib-nazar kıl ârzû
‘Azm ider ‘ummâna dek âb-ı revânun yügrügi

Ey Günâhî ‘arsa-i nazm içre pervâz it yüri
Kim semend-i tab’la sensin cihânun yügrügi

Şiir :

Ey Sidre-nişîn-i ‘arş-pervâz
Vey tâ’ir-i kuds-i ‘âlem-i râz

Ey tûtî-i bâg u râg-ı ‘izzet
Vey bülbül-i bûstân-ı rif’at

Bi’llâhi degül nedür bu hâlün
Kat’ oldı meger ki perr ü bâlün

Tayerâna mecâl u kudretün yok
Seyerâna hayâl-i himmetün yok

Terk eyleyüp âşiyân-ı kudsi
Dilden çıkarup mecâl-i ünsi

Ne dâne düşerdi pes bu dâma
Düşmen neden oldı bu makâma

Kim itdi seni bu vech ile sayd
Ne bend ile oldı sana bu kayd

Yohsa seni itdiler mi meshûr
Yâ mekr idüp itdiler mi memkûr

Benzer seni hâb-ı gaflet aldı
Sayyâd-ı emel bu dâma saldı

Hey hey gözün aç bu hâbdan sen
Kurtarur seni bu hicâbdan sen

‘Azm eyle revân tur âşinâya
Sa’y eyle devriş yetiş mekâna

Yohsa özüni harâb itdün
Hep cevherüni türâb itdün

Kıt’a :

Pâye-i şi’r bîn ki çün zi-nebî
Nefy-i na’t-ı peyem-berî kerdend
Behr-i tashîh-i nisbet-i Kur’ân
Töhmet-i û be-şâ’irî kerdend

Birsin ki iki harf ile sen eyledün îcâd
Beş vakt u yedi necm ü tokuz çarh-ı mu’allâ

Li-münşihi :

Nigâr-ârâ vü peyker bend-i ‘âlem
Safâ-bahşende-i gülzâr-ı âdem
Felek fülkini bahr-ı kâf u nûndan
Bedîdâr eyledün batn-ı kümûndan
Dü-’âlem ‘aks-i mir’ât-ı vücûdun
Cihân dil-teşne-i enhâr-ı cûdun

Li-münşihi :

Rû-siyeh ü mücrim ü ‘âsî benüm
Mürtekib-i cümle ma’âsî benüm
Her gün işüm itme durur bin günâh
Eylemezin bir günehe bir gün âh
Oldı meded cürm ile hâlüm tebâh
Sana sıgındum kerem it yâ İlâh

Kıt’a :

Direm harîde-i hırsem sitem resîde-i âz
Mutî’-i hükm-i emânî musahhar-i âmâl
Be-sân-ı kûh-ı gerân cünbişem be-râh-ı hüdâ
Be-sân-ı gûy-ı sebük gerdişem be-râh-ı dalâl

BEYİTLER

İlâhî isterem cismüm ser-â-ser tâze dâg olsun
Bir er yatur disünler kabrüm etrâfı çırâg olsun

Cihânda sînesi üstinde her kim bir cevân besler
Demî zevk u safâ ile geçer cân üzre cân besler

GAZEL

Geçdiler ben bendesin yâre münâfıklar meded
Yandum odlara münâfıklardan ‘âşıklar meded

Bahtum uyanmaz göz açdurmaz elem nâvekleri
Bir nazar eylen bana hey gözi açıklar meded

Fikriyâ togar güne gösterme dildârun sakın
Gördügi dem ol meh-i bed-mihri ‘âşıklar meded

Şiir :

Kanı hâk-ı rehün âhumla berbâd itdügüm demler
Anılmaz mı ser-i kûyunda feryâd itdügüm demler

Gözümde uçar oldı sen tezerv-i şîvekârumla
Dem-â-dem murg-ı cânı gamdan âzâd itdügüm demler

Akar cûy-ı sirişküm kâmet-i dil-cûyun andukça
Tolar kan ile çeşmüm la’lüni yâd itdügüm demler

Reng-i rû olsa eger mâhda ey gonçe-dehen
Benzedürdüm ruh-ı rengînüne meh-mâ-emken

Şehâ çeşm ü çerâg-ı ‘âlem-i nûr-ı basarsın sen
Nazîrün görmedüm bir merdüm-i sâhib-i nazarsın sen

Görüp ben nâ-tüvânun kaçma lutf it ey perî-peyker
Seni görsem vücûdum mahv olur kimden kaçarsın sen

Âstân-ı gayra yüz sürmem kapundan sürseler
Dönmezem yolunda ölmekden eger öldürseler

GAZEL

Yoluna şunlar ki ‘ömrüm hânümânlar dökdiler
Gam metâ’ın aldılar nakd-i revânlar dökdiler

İtlerün meyl eylesün diyü ten-i fersûdeye
Geldiler kûyunda yir yir üstühânlar dökdiler

Sanmanuz na’l u elifler sînemün meydânına
Leşker-i hicrân gelüp tîr ü kemânlar dökdiler

Nûş-ı cân anlara kim ‘ışkun meyinden mest olup
Dîde câmından şarâb-ı ergavânlar dökdiler

Beyt :

Her zebânî ki ne zikr-i tu koned gûyâ nîst
Her dilî kû ne be-fikr-i tu boved gûyâ nîst

Te’âla’llâh ki mâhiyyetde birken neş’et-i insân
Kimini eyledi Bâkıl kimini eyledi Hassân

Be-bîn nigâr u senâ kon be-sad hezâr zebân
Ber-ân nigârgerî kû çunîn nigâr ârâ’st

Çonân nigâşt be-levh-i vücûd sûret-i halk
Ki hîra geşt der ü dîde-i ulü’l-ebsâr

Kıt’a :

Pâdşâhî ki pâdişâhân-râ
Pâdşâhî zi-feyz-i ni’met-i û’st
Ser-firâzân u tâcdârân-râ
Gerden-i cân be-tavk-ı minnet-i û’st

Li-münşihi :

‘İzâr-ı subhı sen itdün münevver
Mesâ zülfini sen kıldun mu’anber
Cevâhir silkine virdün nizâmı
Kim andan bula ‘âlem intizâmı
‘Uyûn-ı encüme kehl-i dü-câyı
Çeküp zeyn eyledün vech-i semâyı
Sen urdun hink-i çarha zeyn-i zerrîn
Semend-i âsmâna na’l-i sîmîn

Li-münşihi :

Ey Resûl-ı Hak şefî’ü’l-müznibîn
Muktedâ-yı enbiyâ vü mürselîn
‘Âşık-ı şûrîde-hâlündür Hasan
Hâk-ı râhun pây-mâlündür Hasan
Cürmi çokdur bir ‘andelîb kıl ana
Yâ Resûlu’llâh şefâ’at kıl ana

ŞİİR

Benüm surâhî gibi şâh-ı tâcdârum yok
Kulıyum ayagın öpmege iktidârum yok

Mey-i elest sunıldı elüme rûz-ı ezel
İçildi ol meyi Mestüm dahı humârum yok

KAYNAK:İNTERNET

KINALIZÂDE HASAN ÇELEBİ
TEZKİRETÜ’Ş-ŞU`ARÂ

Hazırlayan
Aysun SUNGURHAN-EYDURAN