1948’de Balıkesir’de doğdu. İstanbul Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü’nü bitirdi. Kahramanmaraş, Malatya, Kars ve İstanbul’da edebiyat öğretmenliği yaptı. Öğretmenlikten ayrıldıktan sonra bir süre düzeltmenlik yaptı. Yayınevleri ve reklam şirketleriyle, Cumhuriyet gazetesi ve Yazko’da çalıştı. Halen bir reklam şirketinde metin yazarlığı yapıyor.
1960 sonrası toplumcu şiirin ikinci kuşak şairleri arasında yer alan Uyaroğlu önceleri İkinci Yeni akımının etkisinde kaldı. İlk kitabında yalınkat, yeterince işlenmemiş, devrimci, slogancı şiirler dikkat çekti. Sonraki yıllarda toplumsal gerçekçiliğe yöneldi. Biçim ve öz dengisine özen göstererek kendine özgü bir anlatım kurdu. Yalınlık, duruluk, lirizm, özlülük, uyak kullanmaya eğilim, uyaklar yardımıyla yaratılmak istenen şaşırtmacalı bir söyleyiş bu anlatımın temel özellikleri olarak sıralanabilir.
AŞK ÇEKİŞEN Artık başlayabiliriz sevişmeye Aşkın ve şeyin öğretmeni Çöz düğmelerini Aç göğsünün vadisindeki Sevginin yolunu Sevginin ipek yolunu Akıt ırmağını Akıt Ve geçir ağzının kanalından Karışsın sularıma Ilıtsın bedenimi Sevgilim ağunu sun İmzanı at Ele geçir kandır beni Ve durma artık Batır aşkçekişen bağrıma İki hançer gibi Memelerini BIÇAK Bir bıçak edin artık kendine Bırak avutmayı bedenini Ucuz zehirlerle, alkol vb. Balkırken ölümün çelik dikeni Bir bıçak... Kromaj kaplı bir kan lekesi Parlasın üstünde ve Uğuldasın ölümün sesi Bir bıçak edinin... Önce ucunu dene İyi gelirse eğer Gömersin şehvetle etine Bir bıçak edinin artık... Bileğine bir şans tanı Eğlenirsin hem işte birkaç saniye De olsa seyrederken fışkıran kanı Bir bıçak edin artık kendine Titremeye başlamadan elin Bulamazsın sonra yaşlanınca damarı Kaçar tadı şölenin ŞİİRİN ÜÇ KURALI Hayatın bağrından Kanayarak kopan kelimelerle Kurulur şiir Bir Şiir sızlanmaz, haykırır Ama sızlayan yanını da Duyar insanın içindeki İki Ve şiir gelecek bildirir Ve gösterir gelecek kimin elinde Kimdedir güç Üç YEŞİL YAĞMUR Gözlerine baktınız mı hiç uzun uzun Yeşil gözlü bir kızın Çayır çimen ferahlığı doluyor içinize Ve ipince ıslanıyorsunuz Sanki yeşil bir yağmur Yağıyor usul usul üstünüze ŞİMDİ YOKSUN Bir zamanlar öyleydi Diyelim duruyordun bir ağacın yanında Kış oluyordu diyelim, tek yaprak olmuyordu dallarda Şimdi kimse inanmaz buna ama Çiçekle donanıyordu ağaç bir anda Kuşu bile oluyordu hatta Değdiriyordun diyelim parmağını Hüzne yavaşça Eriyip rengârenk bir uçurtma Oluyordu o an Hüzün dokunmanla Diyelim bakıyordun ağlayan bir çocuğa Donup kalıyordu gözyaşları çocuğun Akarken yanağında Bir zamanlar öyleydi Şimdi yoksun Mevsim kış, vakit hüzün Ve bütün çocuklar ağlıyor CEHENNEV Baksan dönüp ne zaman O günlere Alev alev Tepenin eteğindeki o ev Ve oturmuş içinde bir çocuk Yaralı, mahzun Uslu uslu yanıyor Ordan kalma işte Kimse bilmiyor, o cehennevden Şiirindeki bu kor SEVİNÇ Sarılıp birbirinize çocuğunuzla Uyudunuz mu hiç? Akan uyku değil sanki aranızda Uyku hafifliğinde bir sevinç SEVİŞKEN Bakıyorum: önünüz Ancak şu söylenebilir bir şiirde Karanlık ve sessiz Şey diyecektim Sevişir misiniz? İşte gece, işte çılgınlığım Ve insan isteyebilir bazen Bazı şeyler: şeyiniz Hadi kanayalım birlikte İnce ve sonsuz beliniz Çünkü sabırsızım Çünkü sabırsız Ve konuşkan memeleriniz Değince dimdik oluyorlar hemen Tenime teniniz Çok eskiden birine söylemiştim Size de söylüyorum İnsan sevişecekse eğer Yatağa çıplak girmeli Çıplak yerleriniz
FELAKETLERE GÜLECEK KADAR İki taksi çarpıştı az ötemizde ve biz Katıla katıla güldük Aşktı bize unutturan dünyayı Biz ki kimsesiz bir kedi görsek sokakta Alıp eve getirirdik daha dün Ey insanlık, anla ve bağışla bizi Felaketlere gülecek kadar Seviyoruz birbirimizi GÖKYÜZÜ VE ŞİİR Bir kelime gelir, sürtünür, yoklar beni Anlarım, bir şiirin elçisidir Bırakır hemen elimdeki işi, sokağa çıkarım Bakarım, günlerdir içimi sancıtan şiir Orda, esinimi ışığından süzdüğüm Sonsuz göğün altında Bana incecik gülümsemektedir İŞKENCECİYE BİR SORU Çocuğun var mı ey cellat? Öpebiliyor musun onu herkes gibi sen de Yüzün gölgelenmeden, lekesiz bir sevinçle Akşamları "iş"ten eve döndüğünde? KEDİLERİ SEVERKEN AĞLAYINIZ Kedim ve ben Ölüyoruz yavaş yavaş Karşılıklı, köşemizde Elenirken eleğinde sıkıntının saatler Mutad olduğu üzre Bazen o benim kucağımda Bazen ben onun Avutuyoruz birbirimizi Özlerken aynı şeyleri gizlice Nasıl tırmalardık hayatı Bir zamanlar şehvetle Gittikçe bozuluyor yazım benim Bozuluyor resmi onun gittikçe Yaptığı eskiden özenle Döşemelerine koltukların, kanepelerin Esin geldikçe pençeleriyle Derim ki ben Kedileri severken ağlayınız Beyaz değil aslında mahzundur kediler Bu şiiri okurken de ağlayınız Görüldüğü gibi Kemiriyor İsmail'i keder KÜÇÜK BİR YOL ŞİİRİ Yol nedir yol? Karlı bir kış günü, bir otobüste Tek arkadaş olarak yanında yalnızlığın Yol nedir yol? Yol umuttur çocuğum Kars'a gitsen, Kars'ın Haritada adı görünmeyen Hoçuvan'ına Kanasa da için bugünkü gibi Dostlarından, kavga arkadaşlarından ayrılışına Yol umuttur Yol umuttur Çünkü nereye giderse gitsin insan Yeni kavgaların içinde Yeni dostlar bulunur ÖLÜM HAYATI KUŞATALI BERİ Kül yağıyor gökten Kül renginde güneş İki şey örtüyor kırları Kül ve leş Neye uzatsam elimi dağılıyor Bütün eşyalarda ölümün tozu Aynı anda yakıyor genizleri Öfkenin ve göz yaşının tuzu Kimi kanla besleniyor kelimelerin Kimi kelimeler paslı Ne kadar kafiyesi varsa hayatın Hepsi de ölümle cinaslı Ve ölüm hayatı kuşatalı beri İki şey yan yana gelişiyor evlerde Babalar bıçak biliyor Analar yaslı ÖMRÜM, BANA BAĞIŞLA BU ŞİİRİ Büyük bir şiir yazmak istiyorum Patlayan bir fırtınanın ardından Kayalardan fışkıran hayat Gibi büyülü ve vahşi Ömrüm, bana bağışla bu şiiri Kumsalı döven denizlerden Nasıl beyaz ve ince Köpükler doğarsa, öyle Beyaz ve vahşi Vahşi ve ince Ömrüm, bana bağışla bu şiiri Bileğimden hışımla doğan Kelimelerin güneşi Aydınlatmalı birden yangın hızında Hayatın gölgeli, kuytu yerlerini Ömrüm, bana bağışla bu şiiri Ağlayan bir bebeğin sesi Buluşmalı vurulan bir gencin haykırışıyla Ve bir damla kan sıçramalı Bu buluşmada bebeğin alnına Sıçramalı ki... Ömrüm, bana bağışla bu şiiri Akan bir ırmak sessizce Girince o şiire Akan bir ırmak olmalı gene Ama bir farkla Kabarıp coşarak ve Sürükleyerek birlikte kayaları bile Ömrüm, bana bağışla bu şiiri Bir kelebek Küçük bir kelebek Kanatları koparılmış, ölüm renginde Uçabilir mi eski inceliğiyle Uçabilmeli o şiirde Kırlarda değil, ateşin üstünde hem de Ömrüm, bana bağışla bu şiiri Büyük bir şiir yazmak istiyorum Ağlayan bebek, vurulan genç kadar sahici Kelebek ve ölüm kadar güzel ve korkunç Hayat kadar, hayat kadar Büyülü, ince ve vahşi Ömrüm, bana bağışla bu şiiri