Hayatı: Kaynakların çoğunda 13. yüzyıl Anadolu sahası Türk edebiyatının ilk temsilcileri arasında adı geçen Ahmed Fakîh, Hoca Ahmed Fakîh ve Sultan Hoca Fakîh adları ile de tanınmıştır. Ancak, 14. yüzyılın ortalarında Anadolu’da çıkan veba salgınından, Ahmed Fakîh’e mal edilen Çarh-nâme adlı eserde de söz edildiği için Semih Tezcan, Çarh-nâme’nin en erken 1350’den sonra yazılmış olması gerektiğini belirterek Ahmed Fakîh’i de, 14. yüzyıl şairlerinden kabul etmektedir. Hakkındaki bilgiler genellikle Mevlevî ve Bektaşî kaynaklarındaki menkıbelere dayanır. Ahmed Fakîh ve ona ait olduğu sanılan Çarh-nâme adlı kaside nazım şeklinde yazılmış manzumenin varlığından ilk haber veren F. Köprülü olmuştur. Köprülü’den sonra Ahmed Fakîh ve eserleri üzerindeki araştırma ve çalışmalar başka araştırıcılar tarafından da sürdürülmüştür. Bugün, kaynakların yeniden incelenip değerlendirilmesi sonucu Ahmed Fakîh adını taşıyan farklı yüzyıllarda yaşamış değişik kişilerin olduğu ve bunların birbirine karıştırıldığı gerçeği ortaya çıkmıştır. Kişilikleri birbirine karıştırılmış olan söz konusu farklı Ahmed Fakîh’ler hakkında etraflı bilgi ayrıca, Türk. Diy. Vak. İsl. Ans. Ahmed Fakîh maddesinde verilmiştir (Türk Diy. Vak. İsi. Ans. Ahmed Fakîh mad. Osman F. Sertkaya, C. 2, İst. 1989, s. 65-67). Edebiyat tarihleriyle diğer birçok kaynakta, mutasavvıf şair Hoca Ahmed Fakîh’le ilgili verilen birbirinin benzeri bilgilere gelince; Horasan’da doğup Konya’ya gelen Ahmed Fakîh, Mevlâna’nın babası Bahaeddin Veled’in müridlerindendir. Kendisine, Bahaeddin Veled’den fıkıh dersi aldığı için Fakîh denmiştir. Eflâkî’nin, Menâkibü’l-Ârifîn’de anlattığına göre, Ahmed Fakîh, Bahaeddin Veled’in derin tasavvuf bilgisini görünce kendinden geçerek kitaplarını yakmış ve dağa çıkarak Bahaeddin Veled’in ölümüne kadar orada yaşamış; daha sonra Konya’ya dönmüştür. Ahmed Fakîh’le ilgili olarak kaynakların verdikleri bilgiler arasında, onun hac farizasını yerine getirmek için Hicaz’a gittiği hac dönüşünde ise iki ay Kudüs’te kaldığı da bulunmaktadır. Onun Hicaz yolculuğuyla ilgili söz konusu edilen bu bilgi Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe adlı eserinde verilmektedir. Ahmed Fakîh’in ölüm tarihi Eflâkî tarafından 1221 olarak bildirilir. Ancak, Fakîh’in Bahaeddin Veled’e yakınlığı dikkate alındığında bu tarihin Mevlânâ’nın yaşadığı dönemden önce yaşamış bir başka Ahmed Fakîh’in ölüm tarihiyle karıştırıldığı gerçeği ortaya çıkar. O. Sertkaya’ya göre hayatı hakkında yukarıdaki bilgilerin verildiği A. Fakih’in ölüm tarihi 1252 olmalıdır. Eserleri: Çarh-nâme, Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe. Kaynak: Mengi, Mine, Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Basımevi, Ankara 2002.

Diriga çarhırı elinden hezaran
Ki kılmıştır muattal bunca karan

Bilir misin niçün geldin cihana
Seni kulluğ içün yarattı Sultan

Bu dünyaya niçün pek yapışırsın
Seni andan koparır çarh-ı devran

Bu rızk içün nice teşviş çekersin
Usandı rızk yiyü ağzında dendan

Meğer girip sin içinde yatasın
Beş on arşun bez ile yahud üryan

Ne mağrursun cihanın lezzetine
Nice bir yürüyesin şad ü handan

Kaza yayı ecel okların atar
Sana dahi dokuniser ol oktan

Yıkılırsa bu göklerle bu yerler
Kamusu oliserdir külli viran

Kıyamet kopıcağız bil hakikat
Kelebek gibi dağıla bu insan

Yaradılmış cemil öliserdir
Kalıserdir heman ol Ferd ü Rahman

Yarın anda halayık cem’ oliser
Kimi kayguya batmış kimi şadan

Sual eyleyiserler ettiğinden
Tutar azalarını anda lerzan

Bizi korktuğumuzdan kurtar ey Hak
Bize ayruk tapıtma anda hicran

Cemalin bize göster yarın anda
Behakk-ı Mustafa vü mah-ı taban

Gel imdi ol Resul’ün sünnetin tut
Kim anı tutsa olur şah-ı merdan

Bu dünya lezzetine mağrur olma
Bu nefsi beslemegil hemçü hayvan

Ecel camı şarabın çün içesin
Düşesin ayrı kamu dostlarından

Yalınızca yatasın sin içinde
Ne bilem şah m’olursun ya perişan

De imdi bunda anın yarağın gör
Ki sana yari kıla Hayy ü Subhan

İbadet kıl Hak içün gece gündüz
İbadettir bilirsin genc-i pinhan

Kaza-yı asümani çün erişir
Ölüme kimsene olmaz peyendan

Gelecek nesne gelir çare yoktur
Gerek sen yaş yerine ağlağıl kan

Ölüm bir kapıdır geçmek gerektir
Beraber anda sultan ile çoban

Yaradılmış bu şerbetten tadiser
Ulu kiçidürür ol işte yeksan

Bu bir rençtir ki hiç derman bulunmaz
İlaç bulmadılar Bukrat ü Lokman

Ecel sayrulığı çün kim erişe
Tımar etmez ana yüz bin tabiban

Nebi zindan demiştir dünya içün
Nite rahat oliser ehl-i zindan

Diriga kim uçiser kuş kafesten
Diriga kim çürüyiser bu ebdan

Diriga yatiseriz sin içinde
Geçiser üstümüzden nice ezman

Nebi vü hem veli kurtulmadı hiç
Ölüm şerbetin içüp verdiler can

Bize hod ne hesap anlara nisbet
Ecelden kaçmağa yoktürür imkan

Çalabım çün ölüme uğrarız biz
Ayırma son nefesimiz imandan

Pes ölüm haktır elbette ölürsün
Sana imdi e derviş kibr kandan

Tevazu eyle bunda has ü ame
Kim anda olmayasın zar ü giryan

Hoca Ahmed Fakih