bir kapı açıldı, ansızın, baktık:
akşam!.. kimse benzemez oldu kendine;
kimbilir ne kadar hüzünlü artık,
bir odadan ötekine geçmek bile…
sen neysen o kadarsın, ey akşam!
annem içini çekiyor kimi ansa;
ürkü!.. biri ansızın bir gül koparsa;
şimdi uzak olandır neye ulaşsam…
ah, akşamdan bile ürküyor çocuk;
her yer alacakaranlık gurbet;
soldu annem, solarken goblen ve tülbent;
ve akşamın ucuna doğru yolculuk…
bir türkü söylendi, neyin tadı var?
akşam bile bitti, kalmadı çünkü…
çekildik, bir başına kaldı o türkü;
kapılar arkamızdan kapanmadılar.
Koç Salih
ey can huması, bize bu ruzigardan
bir sayfa okur musun?
sen umuda bak ve onu güzel eyle
ey tanyerini kızıl bir harmaniyeyse
boydan boya örten uzun bedevi
bize altın lengerlerde ölümsün
sonra bir dudağı yerde
ve bir dudağı gökte bir devi
sanki sen doğurmuşsun
gibi acıyan memelerle
bizi emzir
gün döner, ay ırılır, ey can huması
bize bu ruzigardan
bir sayfa okur musun?
şimdi gök, suskun develerle
ve mahzun
ağır konup kalkan kervandır
çölü, yeni doğmuş bir bebek
gibi koynunda uyutup
bir lalenin perçemini keserek
okşa onu, ey can huması ve öp
ve onu kanayan geceyle uyandır
ölümün bir toy gibi kurulduğunu
hiç görmemişiz hayli zamandır