Menüler kısmından ayarlayınız.

Halide Nusret Zorlutuna

Kadın yazarların annesi” olarak anılır. Hece ölçüsünde hamasi şiirleri ve konuşulan Türkçe ile yazılmış romanları vardır. Romancı Emine Işınsu’nun annesi, Pınar Kür’ün teyzesidir.

1901 yılında İstanbul’da doğdu. Babası Erzurumlu Zorluoğullarından gazeteci Mehmet Selim, daha sonraki adı ile Avnullah Kâzımî Beydir. Ünlü gazeteci Süleyman Tevfik Özzorluoğlu ise amcasıdır. Halide Nusret’in babası Avnullah Kazimi Bey, 1908 yılında “Fedekeran-i Millet Cemiyeti” adlı bir siyasi parti kurup muhalefete başladığı için İttihat ve Terakki Partisi yönetimi tarafından yıllarca sürgün ve zindan hayatı yaşamak zorunda bırakılmıştı; bu nedenle Halide Nusret çocukluğunda babasını çok az görebildi. Avnullah Bey bir süre siyasetten çekilmeyi kabul edip Kerkük’te mutasarrıf olarak görevlendirildiğinde ailecek Kerkük’e gittiler. Halide Nusret, bu dönemde özel hocalardan ders alarak Arap ve İran dillerindeki bilgisini geliştirdi. Kerkük’teki çocukluk yıllarını Bir Devrin Romanı adlı anı kitabında aktardı.

Aile, I. Dünya Savaşı’nın başladığı sırada İstanbul’a dönünce Halide Hanım Erenköy Kız Lisesi’ne devam etti. Bu okulda orta tahsilini yapmakta iken babasını kaybetti. Babasının ölümü üzerine yazdığı “Ağlayan Kahkahalar” adlı yazısı 1917 yılında Talebe Defteri adlı derginin yarışmasında birinci olup yayımlanınca edebiyat dünyasına adım atmış oldu.

Lise öğrenimini tamamladıktan sonra bir süre İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde eğitim gördü. Ekonomik koşullar nedeniyle çalışmak zorunluluğu doğunca Darülmuallimat sınavlarına girdi ve öğretmen olma hakkını elde etti. Öğretmenlik mesleğini çok sevdi ve kendisinin öğretmen olmak için yaratıldığı inancını her zaman ifade etti. İstanbul’da öğretmenlik yaparken bir yandan İstanbul Darülfünun’da Tarih Bölümü’ne devam etti, özel olarak İngilizce öğrendi.

 

ERZURUM

Senden ayrı, gurbet elde yıllardır,
Hasretini çekip durdum Erzurum.
Bir damla suyunda bin şifa vardır,
Ana yurdum, baba yurdum Erzurum.

Zorlu dedelerim kükrer sesinde,
Ninemin gülüşü, güler sesinde,
Tarihimin karanlık devresinde,
Hançerdin düşmana, vurdun Erzurum.

Gönülde sevgisin, damarda kansın,
Çileli, fedakâr, aziz vatansın,
Cümle güzel şehirlere sultansın,
Tahtını kalbime kurdun Erzurum.

Halide Nusret Zorlutuna

Gel Bahâr!

Gel bahâr erit, bu yolun karını,
Geçen seneleri anmayalım hiç
Dinle bülbüllerin şarkılarını,
Güllerin kıpkızıl şarabını iç,
Bu dünya bir büyük meyhânedir, gel!

Saçında baygın bir gül kokusu var…
Dudakların kızıl, karanfil gibi.
Gözlerinde gülsün mine ışıklar,
Sesinle büyüle çarpan her kalbi.
Bu hayat zâten bir efsânedir, gel!

Ben mi çıldırmışım, sen mi delirdin?
Yalvaran sesimden bu kaçış neye?
Git dediğim zaman koşar gelirdin;
Gel şimdi de, inan bu efsaneye;
Şimdi günler bir peymânedir, gel!

Gel bahâr, gel bahâr, yakınlarda gül!
Denize renginden armağan bırak;
Ufuklarda gezin, semâya süzül,
Sonra yavaş yavaş in, içime ak!
Gönlüm hasretinle divânedir, gel!

Halide Nusret Zorlutuna

KUM SAATİ

Bir kum saatinde erimiş gibi,
Zaman parça, an parça parça.
Hangi zalim oktur delen bu kalbi?
Göğsümden dökülen kan parça parça.

Benim değil artık, yaşamıyor dün.
Doğar mı doğmazmı beklediğim gün? …
Bu yalan dünyada ne var ki bütün,
Huzur parça parça, can parça parça.

Yaşanmamış ömre yan parça parça! …

Halide Nusret Zorlutuna

DUYUŞLAR

I

Yolda yuvarlanan bir taş
Karşıki yapıya doğru.
Ne taşıdır? … Anlamak zor.!
Hiç Anadolu kokmuyor.

Bu taş benim taşım değil

Önümde tabak tabak aş,
Bardakta renkli renkli su,
Kim pişirmiş, Kim kotarmış?
İçinde acep ne varmış? …

Bu aş benim aşım değil!
Bazı gözlerden akar yaş,
Benimsiyemem doğrusu!
Belli yürekten akmıyor,
Benim içimi yakmıyor…

Bu yaş benim yaşım değil

II

Tövbe! Yanılmışım meğer
Üstünde izim, serteser.
Çocuğum, sen postunu ser
Bu yer Türk’ün öz vatanı.

Atalarım, kapısını
Açmış, yapmış yapısını,
Mühürlemiş tapusunu.
Bu yer Türk’ün öz vatanı

Kanla çizilmiştir sınır
Uzanan eli hemen kır!
Hak, hakikin yardımcısıdır.
Bu yer Türk’ün öz vatanı

Halide Nusret Zorlutuna

SEVMEK

Sevmek…Delicesine, deliler gibi sevmek!
Kuş uçar gibi sevmek, gök gürler gibi sevmek.

Bir çocuk inanciyla inanarak, kanarak
Ve bir günahkar fani azabiyla yanarak,

Hep onu arayarak baharda, yazda, kişta;
Nihayet “Büyük Sir”ra ulaşmak bir bakişta.

O bakişta okumak aşkin büyük adini,
Hep o büyük bakişta bulmak var olmanin tadini.

Sevmek: Hasta anneyi, altin başli yavruyu,
Bahari, yildizlari, gögü, güneşi, suyu…

Yürekten kopan ince bir ahi, sever gibi,
Sevmek…Topragi sever, Allah’i sever gibi!

Halide Nusret Zorlutuna

ARZ-I HAL

Gecenin bir saatinde
Eşiğine varan bendim
Kuşlar yuvada, kurt inde
Karanlığı yaran bendim

Sabahları erken erken
Yürek hasretle yanarken
Firkatin bahçelerinden
Vuslat gülü deren bendim

Bendim semada dolanan
Bendim oraya ney çalan
Parmakların uçlarından
Nuru alıp veren bendim

Hayır! Hiçbiri değildim
Hepsi benim hayallerim…
Dolaşarak iklim iklim
Doğru yolu soran bendim

Seni buldum şahım seni
Tut elinden üftâdeni
Koma karanlıkta beni
Mevlana! Aman efendim

Halide Nusret Zorlutuna

BİR ÇOCUK VARDI

Yıllar yıllar öncesi..
Bir tatlı çocuk vardı:
Bülbül sesiydi sesi,
Gülüşleri bahardı!

Ümitti, emeldi o
Her şeyden güzeldi o
Dünyaya bedeldi o
Ve dünya ona dardı!

Derken bir koca dünya parçalandı birden
Dağılıverdi ortalığa
Yalandan dünyacıklar
Ortaklık darmaduman
Ortalık perperişan
Ortalık kırık dökük, yamru yumru, düğüm düğüm..

Nerde benim tatlı küçüğüm?
Hangi yalandan dünyada kaldı,
Hangi yalancı rüyaya daldı? ..

Halide Nusret Zorlutuna

İNSANLAR

Seviyorum insanları zaman zaman
Bakıyorum yüreği güneş dolu alnı ak
Biri var;
Ne dilinde iğne ne avucunda taşlar
Ne gözlerinde yalan
Gerçekten insan!
Gülüşleri gözyaşları sıcak
Canımdan yakın, yıldızdan uzak
Biri var… böyle biri var
Ne güzel bu inanış, bu kutlu an!
Seviyorum insanları ben her zaman.

Halide Nusret Zorlutuna


YA İLÂHÎ

Hak tanınsın: kimse gaddar, 
kimse mağdûr olmasın!
Mest olup ikbâl meyinden, 
sonra mahmûr olmasın.
Bir misafirhanedir, d
ünyâya mağrûr olmasın;
Yâ İlâhi, rahmetinden 
kimseler dûr olmasın!

Avcumuz boş, gönlümüz hoş, 
bağrımız sadpâredir,
Yolcudur; yollarda şaşkın, 
çırpınır, âvâredir.
Koyma gafletlerde Rabb'im,
 kulların biçâredir,
Yâ İlâhi, rahmetinden
 kimseler dûr olmasın!

Dil nazargâhındır elbet, 
yüz çevirme, kalbe bak;
Aşk ile pürnûr kıl sen 
gönlümüz Rabbülfelâk!
Zulmet artık kalmasın, 
doğsun müebbet bir şafak,
Yâ İlâhi, rahmetinden
 kimseler dûr olmasın!


Halide Nusret Zorlutuna
( 1901 - 1984 ) 

ANNE

Bakışın güneş gibi ısıtır içimizi,
Gülüşün aydınlatır üzgün kalpleri, anne!
Elimizden şefkatle tutar, severken bizi,
Dünyaya geldiğimiz günlerden beri, anne!

En tatlı hatırası en sevimli çağımın,
Yüzünde gölgesi var gül yüzlü bayrağımın,
Anavatan diyorlar adına toprağımın,
Sen vatanlaştırırsın bastığın yeri anne!

Gözlerinde taptaze bir bahardır dört mevsim,
Sevgi enginliğinde kim sana eş olur, kim?
Ayağının altına sermiş cenneti Rabb’im,
Anne… Büyük Allah’ın büyük eseri anne!

Halide Nusret ZORLUTUNA

DÜNYA BU

Yüzüne çok gülerler; yüzde yüzü yalandır;
Menfaat kaygusudur hepsi filan falandır.
Alemin göz diktiği cebinde son kalandır.
Cebin delikse eğer vermezler bir yudum su,
Aldırma adam sen de… Hepsi geçer, dünya bu!

Herkes ısınır sana mangalın dolu korken;
Hısım akraba çoktur kazanın kaynıyorken,
Dostların yüzü güler maymunun oynuyorken.
Hakiki dost ararsan ne o, ne bu, ne de şu.
Aldırma adam sen de… Hepsi geçer, dünya bu!

Düşenin dostu olmaz: Bir yol düş de görürsün,
O zaman sen dostları ancak düşte görürsün.
Tatlı hülyanın sonu budur işte, görürsün:
Hiç birinin aslı yok, her şey fani… Bakî hû.
Aldırma adam sen de… Hepsi geçer dünya bu!

Gölü deniz zannettik, ince bir suyu Tuna,
Kardeş, arkadaş diye çok kandık şuna buna;
Meğer güzel yılları harcamışız boşuna.
Yazık ki, giden gençlik gelmez geriye tuuu.
Aldırma adam sen de… Hepsi geçer dünya bu!

Bak bugün her tarafta esen rüzgâr sam oldu,
Her yer tutuştu yandı; neşeler hep gam oldu,
Medenî Avrupalı değişti, yamyam oldu,
Deme: “Bu ne sakat iş? Ne çılgınlık bu yahu?”
Aldırma adam sen de… Hepsi geçer dünya bu!

Halide Nusret Zorlutuna

YAKARIŞ

Şüpheyle tereddütle yürek yandığın anlar
Mahkûm ederim suçlu görüp kendimi kendim
Âlemlere şâmil keremin, mağrifetin var,
Sen affını çok görme benim Rabb’im Efendim.

Ruhum süzülür nur olarak göklere bazen,
Bazen yedi kat yerlere batmış gibidir can.
Bir korkulu humma gibi kavrar beni isyan
Sen affını çok görme benim Rabb’im Efendim

Kurtar bizi zulmetten İlâhi bol ışık ver,
Kahrolsun, uzaklaşsın o şeytan denen ejder.
Rabb’im sana ermek dileriz yolları göster,
Sen lûtfunu çok eyle benim Rabb’im Efendim

Halide Nusret Zorlutuna

Git Bahar

Çekil bu gölgeli yolda gezinme,
Bahar bakışların yine pek sarhoş.
Yanılıp gönlüme misafir inme.
Kapısı kilitli, mihrabı bomboş

Mabettir orası, meyhâne değil…

Işıklar, kokular, sesler, çiçekler…
Ömrünün her günü bir başka düğün,
Bülbüller koynunda açtı çiçekler
Güller dökülürler göğsüne bütün! ..

Gerçekten güzelsin, efsâne değil:

Altınlı başında papatya niçin?
Sarı saçlarına pembe gül takın
Git bahar…Gönlümde ibadet için,
Diz çöken kızlari ürkütme sakın,

Kalbime girme, o kâşâne degil! ..

Git bahar, git bahar! Uzaklarda gül,
Denize renginden bırak hediye,
Ufuklarda gezin, semaya süzül…
Kalbime sokulma ‘Peymane! ‘ diye,

Gördüklerin kandil… peymâne değil!

Halide Nusret Zorlutuna

 

YAYLA TÜRKÜSÜ

Bingöl yaylasında bin renktir bahar,
O güzel adına kurban yaylalar!
Bir yudum suyunda bin bir şifa var,

Sarmaşır güneşle, öpüşür ayla,
“Yaylalar içinde Erzurum yayla”

Gülüne başka gül uyar mı ola?
Türküsünü Tanrım duyar mı ola?
Düşümde gördüğüm bu yar mı ola?

Sarmaşır güneşle, öpüşür ayla,
“Yaylalar içinde Erzurum yayla”

Damarında akan Türkün kanıdır.
Göğsünü kabartan Türkün şanıdır;
Yayla Türkün canı, öz vatanıdır,

Sarmaşır güneşle, öpüşür ayla,
“Yaylalar içinde Erzurum yayla”

Halide Nusret Zorlutuna

YALNIZ

İncecikten bir kar yağar
Tozar Elif Elif diye
Karacaoğlan

Esen boz rüzgâr mıdır?
İncecikten bir kar mıdır? …
Elifimi hatırlattı bana birden

Elif akla gelir de öbürleri dururlar mı?
Sevgililer
Geldiler
Birer birer:
Bânu’m, Çağrı’m, Yağmur’um, Emrah’ım
Kuşattılar çevremi,
Kiminin kolları boynumda,
Kimi tırmanır dizlerime.
Birbirinden güzel, birbirinden tatlı.

Kim demiş ki yalnızım? …
Camların ardındaki rüzgâr mı, kar mı? ..
Kim bakar artık!
Güneşler doldu bomboş evime,
Gönlüm güneşe doğru kanatlı.
Sana sonsuz şükürler Allah’ım! …

Halide Nusret Zorlutuna

Bayrak Merasiminde

“Hazırol! ” emri… Selam… Sonra yürekler çarpar;
Genç göğüsler kabarır, ruhları kaplar da bahar.
Şafak üstünde gülerken güzelim “nazlı hilal”
Yükselir bir heyecan dalgası… yüzler al al

“Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak,
O benimdir, o benim milletimdir ancak! ”

Her çocuk bir koca arslan “o benimdir! ” derken,
Ona can vermeğe hazır bir işaret etsen’
Her yürek aşkına tutkundur ezelden ebede:
Şu küçük yavru, bu genç kız, o beyaz saçlı dede.

Onun aşkıyla erir kalbleri örten kara yas;
Bu kızıl gül dedemizden, atamızdan miras.
Ona gül rengini vermiş dökülen kanlarımız:
Sönmesin, ey yüce Tanrım, budur ancak varımız!

Halide Nusret Zorlutuna

MUCİZE

Büyük kudretine pek çok inandım,
Seni ta içimden sevdim ben, Tanrım!
Gönlüme tecelli eyledin sandım;
Yavrumu bağrıma basarken, Tanrım!

Yüzü gülden pembe, güneşten parlak,
Gözlerinin nuru sendedir mutlak,
Onun çehresinde sana tapınmak
Eğer bir günahsa affet sen, Tanrım!

Gönlüme taktım da neşeden kanat,
Gözlerime doldu göklerin kat kat…
Her eserin güzel ve yüksek, fakat
Bu çocuk en büyük mucizen Tanrım!

Halide Nusret Zorlutuna

Eserleri

Şiir
Geceden Taşan Dertler (1930)
Yayla Türküsü (1943)
Yurdumun Dört Bucağı (1950)
Ellerim Bomboş (1967)
Git Bahar
Sevmek

Roman
Küller (1921)
Sisli Geceler (1922)
Gül’ün Babası Kim (1933)
Aşk ve Zafer (1966)
Aydınlık Kapı (1974)
Büyükanne (1971)

Hikâye
Beyaz Selvi (1945)

Hatıra
Benim Küçük Dostlarım (1948)
Bir Devrin Romanı(1978)

Mektuplar
Hanım Mektupları (1923)

 

 

 

.