Elinde tebeşir ders anlatırken
Kalbime yazdığı yazı bambaşka.
Yetişmemiz için her gün her saat
Durmadan çektiği sızı bambaşka.
Onun eli ile bigi ekilir
Komut verir bayrak göğe çekilir
Her gün yeni yeni nâme dökülür
Gönlümü titreten sazı bambaşka.
Cehâlete düşman ilme yâr eyle
Eşyânın sırrını sen bana söyle
Güzelden de güzel, bana mı öyle?
Tebessüm edince yüzü bambaşka.
Koru benliğimi nâmahrem gibi
Bilgiyi gönlüme sür merhem gibi
Ilgıt ılgıt esen bir meltem gibi
Rûhumu okşayan sözü bambaşka.
Kim demiş bilenin bükülür kolu?
İlimden geçiyor her şeyin yolu
Sevgiyle, şefkatle, sabırla dolu
Anladım ki Onun özü bambaşka…
Hanifi KARA
Bir elde tebeşir bir elde silgi
Bizi biz eyleyen siz öğretmenim.
Al kalemi ele, batır hokkana
Kalbimin içine yaz öğretmenim.
Minicik gönlümü ben sana verdim
Sizden ayrı kalmak biricik derdim
Yüzme bilmez iken denize girdim
İmdâdıma yetiş tez öğretmenim!
İlmin çırasını yak kaleminle
Küfrün burçlarını yık kaleminle
Kara, cehli yok et, ak kaleminle
Durma mezârını kaz öğretmenim.
İyiye, güzele başlasın akın
Bize yanlışları öğretme sakın
Anne, baba desem ondan da yakın
Ne söylesem size az öğretmenim.
Silahlar kudursa alevler saçsa
En sağlam kaleler havaya uçsa
Değil ki bir ömür asırlar geçse
Ben sizi unutmam söz öğretmenim…
Hanifi KARA
Canım fedâ, toprağına, taşına
Güzel ülkem, anayurdum Türkiye’m.
Bu dünyada, rastlamadım eşine
Güzel ülkem, anayurdum Türkiye’m.
Üç taraftan denizlerin kuşatır
Rabb’im seni elvan çeşit döşetir
Dört mevsimi bir arada yaşatır
Güzel ülkem, anayurdum Türkiye’m.
Dağı, taşı kervanlara yol olan
Irmakları kıvrım kıvrım dolanan
Şühedânın kanı ile sulanan
Güzel ülkem, anayurdum Türkiye’m.
Bâzıları kalben seni itse de
Bilir/bilmez, sağa/sola gitse de
Gülistanda kel kargalar ötse de
Güzel ülkem, anayurdum Türkiye’m.
Osmanlıdan bize kalan bir üssün
Gönülde mâkessin, baştaki ussun
Beklide mâzinle yüz yıldır küssün
Güzel ülkem, anayurdum Türkiye’m…
Hanifi KARA
Yaptığın günahlardan, tövbe etmek istersen
Önce “terk” ve “pişmanlık”, dönmemek için “azm.”
Gel kendini aldatma, onunda şartları var
Önce “terk” ve “pişmanlık”, dönmemek için “azm.”
Hüsnü zan esas olsun, art niyetli olma art
Adâletten ayrılma, ne tartarsan doğru tart
Tövbe-i Nasuh için, “olmazsa olmaz” üç şart
Önce “terk” ve “pişmanlık”, dönmemek için “azm.”
Nefse uyup dikleşme, başınla yere eğil
Aç kalsan da harama, sakın eyleme meyil
Günah, isyan peş peşe, bu tövbe tövbe değil
Önce “terk” ve “pişmanlık”, dönmemek için “azm.”
Oyuncağı olmuşsan, şeytan kapını itmez
Çoraklaşmışsa gönül, aşkın tohumu bitmez
Günah kalpte dururken, dille yapılan yetmez
Önce “terk” ve “pişmanlık”, dönmemek için “azm.”
İslâm öyle bir dinki, hiçbir hîle kataman
İstersen bir dene gör, çamur dahi ataman
Kendini aldatsan da, Allah’ı aldataman
Önce “terk” ve “pişmanlık”, dönmemek için “azm…”
Hanifi KARA
Konuştukça rûhumu, ne de güzel okşuyor
Dili ayrı bir şeker, O canım İstanbul’un.
Galata, Dolmabahçe, Üsküdar, Beylerbeyi
Surları beni çeker, O canım İstanbul’un.
Daha da güzelleşir ilkbaharla, hazanla
Bâzen doruğa çıkar, gönül yakan Sûzan’la
Ne de güzel ötüyor seher vakti ezanla
Bülbülü başka şakır, O canım İstanbul’un.
Ona yakışan da bu, artmalıdır artılar
Dünü referans alsın değişmesin tartılar
Yakamozla birlikte raks ederken martılar
Boğazı başka akar, O canım İstanbul’un.
İbretle bak dört yana, n’olur dolaşma seyip
Dikili taşları gör, geçme ne var ki deyip
Topkapı, Sultan Ahmet, Ayasofya ve Eyüp
Her yanı tarih kokar, O canım İstanbul’un.
İlk göreni öyle ki, kendine büyülemiş
Gelmiş, geçmiş şâirler ne şiirler söylemiş
Edâ, cilve, naz, sitem hepsini cem eylemiş
Güzeli başka yakar, O canım İstanbul’un…
O canım İstanbul’un, O canım İstanbul’un…
Hanifi KARA
Hak yoluna her şeyimi
Versem ağlayı ağlayı.
Gönül evi Beytullah’ı
Görsem ağlayı ağlayı.
Koru günahkâr kulunu
Açmadan solan gülünü
Mü’minlerin şu hâlini
Sorsam ağlayı ağlayı.
Sana bağladım özümü
Uyku tutasın gözümü
Karataş’a ben yüzümü
Sürsem ağlayı ağlayı.
Sen yakma bizi nârına
Kavuştur artık nûruna
Edep ile huzuruna
Varsam ağlayı ağlayı.
Şifâ ver Rabb’im yarama
Nasip et Haccı Kara’ma
Tavaf için ben Harâm’a
Girsem ağlayı ağlayı…
Hanifi KARA
Ne de mutlu olur seni yazdıkça
Kalem sana meftûn, yâ Resûlullah.
Geceli/gündüzlü seni metheden
Kelâm sana meftûn, yâ Resûlullah.
Her gün çoğalıyor yâdedip anan
Cânanlar içinde, o başka Cânan
Hicranla tutuşup vuslatla yanan
Sılam sana meftûn, yâ Resûlullah.
Fedâdır yoluna hem varım/yoğum
Seninle çözüldü her tür kör düğüm
Anam, babam, eşim; çorum/çocuğum
Balam sana meftûn, yâ Resûlullah.
Sâyende bizlere yol oldu İslâm
Getirdiğin Kur’an; en güzel îlam
Sözlü bir akittir söylenen kelâm
Selâm sana meftûn, yâ Resûlullah.
Vahyin neşteriyle kalbimi yarsa
Sevgin; yeter/artar dünyayı sarsa
Kâinatta yaratılmış ne varsa
Âlem sana meftûn, yâ Resûlullah…
Hanifi KARA
Dilenme bilmeyen bir dilenciyim
Boş çevirme yâ Rab, kapına geldim!
Affın istemeye yüzüm yoksa da
Boş çevirme yâ Rab, kapına geldim!
Nefis atı serkeşliğe dalsa da
Başka diyarlara beni salsa da
Tövbe vakti biraz geçmiş olsa da
Boş çevirme yâ Rab, kapına geldim!
Kalemle yazılmaz aşkın hecesi
Bu dünyaya kondu; göçtü nicesi
Hâlimi arzettim “Berat Gecesi”
Boş çevirme yâ Rab, kapına geldim!
Ben, beni suçladım kendime çattım
Üşüyen kalbime biraz kor attım
Şu kirli elleri sana uzattım
Boş çevirme yâ Rab, kapına geldim!
Eller gibi düğün, bayram edemem
Kesildi tâkatim nefsi güdemem
Kovsan dâhi başka yere gidemem
Boş çevirme yâ Rab, kapına geldim! ..
Hanifi KARA
KALEMİN ÖNEMİ
Doğru olan kaleme, eğri yazdırma yazar
Kalem eğri yazarsa, millete mezar kazar…
Hanifi KARA