Menüler kısmından ayarlayınız.

D.ALİ ERZİNCANLI ŞİİRLERİ

Hz.Ali’nin Duası

Ey ihsanı bol Allah’ım!
Sana hamdederim.
Ey yegâne Ma’bud!
Senin önünde eğilirim.
Yücesin, kullarından dilediğine sonsuz nimetler verirsin.
Dilediğini hüsrana duçar edersin.
Ey Yaradanım!
Sana sığınırım.
Varlık ve darlık zamanında Sana münâcaat ederim,
her an sana yalvarırım.
Gerçi günahlarım çok, fakat Senin afvın ondan daha büyüktür,
ümitsizliğe sebep yok.
Eğer Sen de beni kapından kovarsan kime sığınırım,
kimden medet beklerim,
bana başka kim şefaatçi olur?

Yâ Rab!
Hâlimi görüyorsun, yoksulluğumu biliyorsun.
Gizli niyazımı duyuyorsun.
Beni Sen’den ümit kesenlere katma,
kusuruma bakma,
daha fazla bekletme, ümitsizliğe atma.
Senin azametin Önünde boyun eğdim,
dize geldim, secdeye kapandım.

Allahım!
Dünyâdan sıyrılıp huzuruna gelirken beni,
Kelime-i Tevhid’den ayırma.
Senin nârın da hoş, nurun da hoştur.
Senin rahmetinden ümit kesmem.
Mal ve oğulların fayda vermediği o korkunç günde senin afvına nail olmak isterim,
bana affın yeter, lûtfunu göster.”
Sen bana yol gösterirsen hiçbir vakit yolumu şaşırmam.
Sen yol göstermezsen, dalâlette kalırım.
Eğer Senin affın yalnız iyilere mahsus ise
ya kötülerin bağışlayıcısı kim olacak?
Herkesin İlah’ı sen’sin.
Ben ümmetin en müttakîsî olamadımsa, En kötüsü de sayılmam.
Senin afvına sarılıyorum,
îtiraf ederim, günâhım büyük,
fakat Senin affın ondan daha büyüktür.”
Senin lûtfunu hatırlayınca kalbime tesellî doluyor.
Günahlarımı düşündükçe gözlerimden yaş dökülüyor.
Sen, şânına lâyık olanı yap,
beni affet!
Beni, senin fazlu lûtfundan başka bir yere başvurmayacak bir fıtratta yarattın.
Ne umarsam sen’den umarım.
En büyük endişem
Beni Sen de kapından kovarsan, eli boş çevirirsen hâlim nice olur?
Allah’ım, görüyorsun gafiller uykuda,
ben ise gece karanlığında el açıp Sana niyaz ediyorum.
Dualarım Sana yükselsin, niyazlarım makbul olsun.
Herkes ne beklerse ancak Senin lûtfundan bekler.
Her biri Cennete girmek ister,
Sen bana Cennette dîdârını göster, bu bana yeter.

Ey insanlara doğru yolu göstermek için Peygamber gönderen Allah!
Fahri Kainat hürmetine,
Seni tesbih eden,
takdis eyleyen hayırlı ümmet aşkına,
bizi imandan, Kur’an’dan, İslam’dan ayırma.
Müslüman olarak haşret.
Rasulünden şefaat umarım.
Bizi ondan mahrum etme.
Senden afv-u mağfiret dilerim.
Bizi boş çevirme Allahım
Bizi boş çevirme

Asr-ı Saadette Çocuk Olmak Şiiri

Asr-ı Saadette çocuk olmak
Ümmü Halid olmak
Halid bin Said’in küçük kızı
Kırmızı bir elbise var üzerinde
Ve babasıyla beraber

ALLAH(CC) Rasulü’nün huzurunda
Bu kız çocuğu Habeşistan’da doğduğu için

Efendimiz,onu görünce;
‘Sene!Sene!’diye sesleniyor ona
Habeş dilinde ‘güzel kız’ anlamında
Sohbet ilerledikçe Ümmü Halid,
Efendimize daha çok yaklaşıyor
Ve bir ara sırtındaki Peygamberlik mührüyle

oynamaya başlıyor
Halid bin Said hemen müdahale ediyor kızına
Ama HzPeygamber ona engel oluyor;
‘Bırak oynasın’ diyor

Bir keresinde Efendimize bir yerden kumaş gelmişti,
Arasında iki tarafı da işlemeli bir de elbise vardı
Bana Ümmü Halid’i getirin buyurdular
Ümmü Halid getirilince,
Elbiseyi ona giydirdiler ve iki kez;
‘Bunu giy üzerinde eskisin’dediler
Sonra da elbisede bulunan çiçek işlemesini

parmaklarıyla göstererek

‘Ümmü Halid!Bak bu güzel,bu çok

güzel’dedilerAsr-ı Saadette çocuk olmak
Abdullah,Ubeydullah veya kesir olmak,
HzAbbas’ın çocukları,
Fahr-i Kainat onları yan yana dizer,
Sonra karşılarına geçer,ve
Kim benim yanıma daha önce gelirse,
Ona şunu şunu verecem derdi,
Onlarda koşarak gelir
Hzeygaberin sırtına tırmanır
Göğsünün üzerine çıkarlardı
Hz. Peygamberde onları öpüp bağrına basardı

Abdullah bin Cafer anlatıyor,
Çocukluğumda Abbasın oğlu Kusem ve Ubeydullahla oyun oynadığımız bir sırada
Rasulullah yanımızdan geçti
Beni gördüklerinde şu çocuğu bana uzatınız buyurdular
Beni bineğinin önüne oturttular
Sonra da Kusemi göstererek şimdide şunu uzatınız dediler
Ve onuda terkisine bindirdiler
Sonra da Fahr-i Kainat başımı üç kere sıvazladılar
Her sıvazlamada da
EY RABBİM(CC) Sen Caferin yokluğunu çocuklarına hissettirme
Ve onun yerini Sen doldur diye dua ettiler

Asr-ı Saadette çocuk olmak
Hasan Hüseyin olmak
Efendimizin gül demetleri
Selman i farisi anlatıyor
Bir gün Rasulullah la birlikte oturduğumuz bir sırada
Ümmü Eymen gelerek Ya RasulALLAH
Hasan la Hüseyin kayboldular dedi
Hz Peygamber etrafında oturan bizlere
Kalkınız ve oğullarımı arayınız buyurdu
Ve herkes bir tarafa dağıldı
Bende Hz Peygamberin gittiği tarafa yöneldim
Bir dağın eteğine kadar geldik
Bir de ne görelim
Hasan la Hüseyin birbirlerine sarılmış uyuyorlar
Hz Peygamber onların yanına gitti
Onları birbirlerinden ayırdı
Yüzlerin,i okşayıp şöyle dedi
Annem Babam size kurban olsun
Siz ikiniz ALLAH(CC)katında ne kadar değerli ve şereflisiniz
Sonra da birini sağa öbürünüde sol omzuna aldı
Onları böyle görünce ben dedim ki
Cennet sizlerin olsun ne güzel bir bineğiniz var böyle
Rasulullah da şöyle buyurdu
Ama onlarda ne güzel binicidirler

Asr-ı Saadette çocuk olmak
Ümame olmak
Hz Zeynebin küçük kızı
Efendimizin bir başka gülü
Fahr-i Kainat onu çok seviyor
Ve namaz kılarken bile onu yanından ayırmıyor
Öyleki ALLAH(CC)Rasulü namaz kılarken ümame onun sırtına biniyor
Rükuya eğildiği sırada Efendimiz onu yere indiriyor
Kalkarkende yine dedesinin sırtında
Ve bir gün oluyor Ümame hastadır
Ve bu hastalıktan kurtulamıcaktır
Hz Zeynep Babasının gelmesi için haberci gönderir
Hz Peygamber torununu son kez görecektir
İçeri girip Ümamenin yanına oturunca
Ümame hemen dedesinin kucağına çıkar
Ve ona sokulur
ALLAH(CC)Rasulü onu bu halde görünce
Gözlerinden yaşlar boşalır

Şefkat ve merhamet nazarıyla dolmak
Veya Asr-ı Saadette çocuk olmak

BEDİR

Hazırlanın uzunca bir yolculuk var şimdi.
Asr-ı saadete Cezîretül araba gidiyoruz.
Bismillah diyin
Bedir’e öyle girin
Gökte melekler, yerde siz
Ve bekleyin sessiz…
Gelince
İyi bakın onlara;
Hem kendi zamanlarının
Hem tüm zamanların en cesur yiğitleridir onlar
Gökte yıldız; yerde arslandır onlar
Yüz yirmi beş bin beden
Ama bir tek ruh,
Muhammedî ruhtur onlar
Aslanlar çıkmıştır Medine’den
Şimdi yoldadır Bedrin Arslanları
İşte bakın şu Hz.Umeyr
Aslan yavrusu.
Yaşı küçük diye geri çevirecek rasulullah
Ama öyle ağlıyor ki umeyr izin veriyor nebi
Ey sad bin ebi vakkas!
Sen bağla kardeşin Umeyr’in kılıcını
Boyu kısa bağlayamıyor.

Hz.Hamza’nın belinde iki kılıç duruyor.
Attığı her adım bir kalbi durduruyor.
Ey Hamza
Gördüğün hiçbir şeyden korkmazsın bu doğru
Ama heybetini gizli tut
Yürüyüşün ölümü korkutuyor.

Dinleyin Âlemlerin sultânını
O konuşunca rüzgar bile susuyor;
“Ey ashap! Hazır mısınız?”
Sad bin muaz ayakta:
“Ya Rasulallah!” diyor
“Seni hak dinle gönderen Allah’a andolsun ki,
Sen bize şu denizi gösterip dalarsan,
Biz de seninle birlikte dalarız.
Allah’ın bereketiyle yürüt bizi!”
Tebessüm buyuruyor Habîb-i Zîşan!
O, gülünce suya kanıyor susamışlar.
Güller açıyor yüreklerde.
Kederler unutuluyor.
O gülünce, cennetler yaratılıyor.
Gülüyor nebi ve yürüyorlar!
Mekke’de çekilen acılar dinmiş
Yürüyorlar!
Sanki yıldızlar yere inmiş.
Önlerinde Kâinatın Güneşi

İşte Hz.Ömer ve Hz. Ali
Biri Hattaboğlu!
Biri Haydâr-ı Kerrar!
Ve kolkola
Ölümün ağzına giriyorlar!
Bedir’de baba oğul,
Bedir’de kardeş kardeşe…
Mekke müşrikleri Üç yiğit istiyorlar önce
Üç yiğit gösterin aranızdan bize.
Melekler Alemlerin sultanına bakıyor
Kimi işaret edecek Sultan-ı Rasul.
Çünkü o işaret edince ay ikiye bölünüyor.
Acaba mübarek elleri kime uzanacak;

“Kalk ya Ubeyde! Kalk ya Hamza! Kalk ya Ali!”
Gördünüz mü yiğitleri!
Hamza’yı gördünüz mü?
Nasıl da salına salına gidiyor.
Ya Ali?
Sanki gökten iniyor, velilerin babası!
Ubeyde ayağından yara alıyor
Efendisine gidiyor hemen
“Ya Rasulallah, ben şehit miyim?” diyor
“Evet sen şehitsin”
Ve dua ediyor efendiler efendisi;
Rabbi Rahimine uzatıyor ellerini

“Allah’ım bana yaptığın va’dini yerine getir.
Allahım bu bir avuç insanı helak edersen,
Artık sana yeryüzünde ibadet edecek kimse kalmaz.

Bir fırtına kopuyor Bedir’de…
Hz.Mikail’in komutasında bin melek Rasulullah’ın Sağında!
Bir fırtına kopuyor Bedir’de
Hz. İsrafil’in komutasında bin melek Rasulullah’ın solunda
Ve bir firtina daha!
Hz. Cebrail,
Bin melekle Rasulullah’ın önünde
Üç bin melek alaca atlarla.

Ey Ebu Cehil!
Ne oldu?
Düğüne gider gibi çıkmıştın Mekke’den
Bedir’e çalgılarla, güle oynaya gelmiştin.
Sen Allah’ın Rasulünü
Ve O’na sevda çekenleri
Sahipsiz mi sanmıştın?
Dönüyorlar Bedir’den.
Esirler arasında Peygamber amcası Hz.Abbas!
Vakit gece…
Esirlerin elleri bağlı
Abbasın elleri sıkıca bağlı
Bir inilti yayılıyor geceye.
Uyuyamıyor rahmet peygamberi…
Ya rasulallah niçin uyumuyorsunuz?” diyor sahabiler.
“Amcamın iniltisi uyutmuyor beni”
ve hemen Ashâb-ı Güzin
Çözüyor peygamber amcasının ellerini.
Rasulullah öğrenince durumu emir veriyor:
“Tüm esirlerin çözün ellerini!”

Dönüyorlar Bedir’den,
Esirler arasında Peygamber damadı var.
Fidye karşılığı serbest kalacak.
Allah rasulüne bir gerdenlık uzatılıyor
Kızınız Hz.Zeynep göndermiş,
Beyinin fidyesi olarak…
Şefkat peygamberinin gözleri doluyor.
Çünkü bu gerdanlık,
Kızının düğününde Hz.Hatice’nin taktığı kendi gerdanlığıdır.
Yaşlı gözlerle konuşuyor nebi;
“ O’nu salıverseniz, gerdanlığı da zeynep’e gönderseniz olur mu?
“Olur Ya rasulallah sen üzülme!
Sen bize canlarımızdan daha azizsin!
Buyur, canımız feda sana yeter ki sen üzülme!”

Dönüyorlar Bedir’den
Sevgilileri dua ediyor
Peygamber duasıyla dönüyorlar;
“Kuluna yardım eden, dinini üstün tutan Allah’a hamdolsun.”
Hamdolsun Âlemlerin Rabbi’ne
Hamdolsun Âlemlerin Sahibi’ne…


Ay Yüzlüm Şiiri

Ay yüzlüm, apaçık sözlüm, ruhum sana kurban;
Gönlüm sana hayran!
Nergis bakışlarının tesiri ne de yaman!
Sultanım el-aman!

Bak sinemde bir ok var, derûnumda
bir acı,
Sendedir ilacı…

Ey varlığı nûr, dünyası sürur,
sözü kur’ân!
Her derdime derman…

Pür âteşim bırakma beni
hicranda zinhâr!
Rûhumda âh u zâr…

Hem mahzun, hem de perişan dertlerle
kıvrandım;
Kapına dayandım!

Bilmem başka kor, başka ateş,
ben sana yandım;
Seninle uyandım.

Ey dünyaya arştan gelen nûr,
ey meh-i tâbân!
Aydınlattı ziyan…

Baktım şemailine hep dîdârını andım;
Aşkınla kıvrandım.

Ey taptaze gül, kâkülü amber,
saçı reyhan!
Câziben ne yaman!

Görmemiştir cihanda gözler,
sen gibi dilber…
Güneşlerden enver…

Aç lütufla bağrını aç ki,
kıtmir kölendir,
Dergâhın uludur…

Deryalara denk kereminden bir
katre ihsân,
Ey gönlüme sultan!

Lutfeyle ne olur bildiğim
başka kapı yok!
Derdim herkesten çok.

Nurdan çehrendeki bu nikâb da ne?
Güneşlere taç giydiren ışıkken.
Hep hicranla bunca yıl bunca sene,
Geçmiş gidiyor…baharlar beklerken.

Doğ ruhlara arştan gelen burhanla!
İnlet dört bir yanı altın sadânla!
Hayat üfle sihirli rayihanla!
Hak adına üfül üfül eserken.

Konuş ki hatipler haddini bilsin,
İlahî nefhanla ruhlar dirilsin.
Erilecek zirvelere erilsin.
Başlamış gökler de bunu dilerken…
Ey mukaddes kitâb, ey ezeli nûr,
Ey iklimi ziyâ, etrafı huzûr;
Son demde bir kere daha ne olur,
Ağar, ışık karanlığı boğarken..!
Bahar olmasa da sonbahar olsun.
Cihanlar tekmil âvâzınla dolsun;
Yeniden namın hen yanda duyulsun!
Şu fâni ömürlerimiz biterken…