Edirne ilkokulu Vefa Ortaokulu ve Edirne Öğretmen Okulu’nu okudu. Son sınıfta Ankara Devlet Konservatuvan’na geçti, orada dört yıl öğrenim gördü. İstanbul’da resmi ve özel tiyatrolarda aktörlük yaptı, filmler çevirdi.
Öyküler, tiyatro yazıları da yazdı, bir de roman (Geri Dönemezsin, 1948) yayımladıysa da şairliğiyle tanındı. Romantik ve egzotik ilk şiirleri Cahit Saffet imzasıyla Varlık (1 Nisan 1935) ve başka dergilerde çıktı. Sonradan (1942), kitaplarını oluşturan toplumcu şiire geçti; bunların hemen hemen hepsinde kötümser, öfkeli, büyük insan topluluklarını, sosyal gerçekleri aradığı, deştiği görüldü.
Çok genç yaşta ölen evladı Mustafa Irgat (1950-1995) ile tiyatro oyuncusu Zeynep Irgat, İngiliz Edebiyatı Profesörü Mina Urgan’la evliliğinden olan çocuklarıdır.
1940 kuşağı içinde Nâzım Hikmet şiirinin biçimsel yönden etkisinden uzak duruşuyla kendine apayrı bir yeri kazandırdı. Çoğunlukla kısa şiire ilgi duydu. Kimi şiirleri bu kısalık içinde birbirini izleyen, sayılarla birbirine bağlanan şiirler halindedir.
Onun şiirleri Asım Bezirci’ye göre: “Nâzım Hikmet’in şiirinden çok; Garip şiirine, bu şiirin gülümsetici, ironiye dayalı özelliklerine yakındır. İçerik yönünden de Garip anlayışının çok ilerisinde bir öze sahiptir.”
BAZI ŞİİRLERİ
Perişan
Gözlerinde deniz, gözlerinde gemi
Gözlerinde çınlçıplak çocuklar
Rüzgar esiyor rüzgar, meltemdir
Güzel dünya üzerinde matemdir
Kalbimizin üç köşesi yangın yeri, perişan
Güzel şehir diri diri perişan
Güzel yağmur çirkin olur yoksul gözünde
İsyan değil, arzudur, şimşek şimşek parlayan
Konuş toprak, konuş meydan
İnsanoğlu her gün daha perişan.
Cahit Irgat
Sokak
İnsanlar geçiyor sokaklardan
Kendi ölüleri omuzlarında
Bir hayat nefes nefese, orman orman
İnsanlar geçiyor sokaklardan
Sevgiler taşmış, merhametler taş
Buram buram tütüyoruz taştan topraktan.
SON YALNIZ
Kaç bin alkış, gözyaşı ucu
Sarmaş dolaş arkadaşlık pabucu
Aynaların bu kaçıncı öpüşü
Bu gece mi bu yağmurun yağışı
Bir oyuncu geçiyor iki büklüm sus
Yaşadığı günlerin doruklarından
Kala kala bir yağmur gözlerinde biriken
Aynalarca uykusuz
BİR DALDA İKİ SALINCAK
Yürümüş otlar dizine
Kentin ışıkları gözüne
Herkes cümbüşüne sazına
İlmik senin boğazına
Vardı elbet bir merhaban bu kente
Geldiler gördüler mi sallandığını acaba
Salıncaklar kuruldu şimdi başka ağaca
Dirin kaça, ölün kaça
Ne dört kitap, nice mezhep, nice din
Bu ağacı insana insan diye gösterin
İTHAF
Niçin yaşadığını, öldüğünü bilmeyen
dert çeken dost,
Çürüyen dost,
Sizin için söylüyorum ;
Milyonlarda harp ölüsü adına,
İyiliğin, kardeşliğin, ümidin,
Aynı hakkın, hürriyetin,
İnsanlığın şarkısını.
II
Biz insanlar;
Bir avucun
Beş parmağı kadar kardeş
Boyun eğmiş, razı olmuş,
Gömülmüşüz çamuruna alın terinin ,
Mayasına, hamuruna, kara ekmeğin.
Fabrika bacaları çatlayacak hırsından.
Sefaletler, felaketler ve kötü niyet
Her gün götürüyor içimizden birini
Şu fabrika, şu vapur, lokomotif düdüğü,
Şarkısını tekrarlıyor ezilmişler şehrinin.
IX
Mevyesini esirgeyen ağaca
Omuz veremiyoruz,
Bunun için adımız kötüye çıktı,
Tecrit kamplarında çıldırdı,
İşçiler, talebeler, genç kızlar…
XIII
Anne girmem bu oyuncak dükkânına;
Orda toplar, tayyareler, tanklar var.
Seviyorum söğüt dalı atımı;
Tekme atmaz, ısırmaz…
Ben yaşamak istiyorum;
Ağaç gibi sessiz sessiz ve rahat.
Karınca kararınca değil,
serile serpile boylu boyumca.
Anne girmem bu oyuncak dükkânına
orda toplar, tayyareler, tanklar var.
XXI
Gül be toprak, gül yüzüne,
Öp elini çiftçinin.
Gül be güneş, saz benize
Gül de güller açılsın.
Kahvede kağıt açan âvare
Şu duvarcı, arabacı, amele
Bel bağlamış yedi karış ömüre.
Biz de bakabilelim
Bir ışıklı pencereden
Bize de pay düşmeli
Şehirlerden, caddelerden, denizden.
İnsan insan paylaşalım
Yaşamayı, komşuluğu, dostluğu
Bağdaş kurup yan yana
Bir sahandan yiyelim,
Dünyamızın sofrasında.
Çapaklı
Ovaların birinde bir tilki gördüm
Boz muydu, sarı mıydı, tam hatırlamam
Yalnızdı, bilirim,
Gözleri bir renkti, sevgili,
Bir bildiğim yalnızlığıydı.
Attım adımımı, üç adım attı
Bir bildiğim yalnızlığıydı,
Yorgundu, gel, gidelim dedim,
Yaşamak zor anlaşılmadan
Bir bildiğim yalnızlığıydı.
Ağlamak zor her yerde
Bana nerde bilemem,
Kal, çapaklan, sev sevdiğince çölü de
Tilkim, kim olduğumu öğrenme,
Bir bildiğim yalnızlığıydı.
Cahit Irgat
Uyku
Bir döşekte up uzun
Ufuklar ötesine uzanmış
Ayakları mahzun.
Çatlamış iki gözü tam ortasından
Bakkal kasap yazmaz olmuş hesaba
Yüreğine bağdaş kurmuş oturmuş
Homur homur homurdanan fabrika.
Başımı rakı değil döndüren
Bu öğle sıcağında
Ekmek kokusundan da güzel
Alnının ter kokusu.
Ver meyveni mürdüm ağacı
Arzum gibi yağ yağmur
Bütün şehir şahittir
Bu kadını sevdiğime.
BİR GARİP YALNIZLIK
Çalmasın kapımı kimseciklerim
Boş bulut yıldız yalnızlığında
Çok uzun gözlerinin içindeyim
Çalmasın kapımı kimseciklerim
Çok uzun gözlerinin içindeyim
Sonsuzluğumu içiyorum bebeklerinden
Körkütük zehir zıkkım
Çalmayın kapalı kapım
Küflü bir akşamüstü terli
Uludum arınmamış camlarda
Ne telefon ne kapı zili
Çalmasın ben evde yokum
Çok uzun gözlerinin içindeyim
Çalmasın kapımı kimseciklerim
MEMNUNUM DİYEMEM
Memnunum diyemem yaşadığıma,
Bana bir şey söylemiyor
Bu deniz parçası, bu taka.
Gün bitti, yollara düştü kahır
Ötme vapur, gelemem
Dört duvara sarılmışım.
Sarmadı gitti beni
Bu yandan çarklı dünya;
İki yakam bir araya gelmiyor
Ivırı zıvırı caba.
Parmak parmak çürüdü
Bir karış ömrüm,
Yalan şeyleri özlemişim, nâfile
Nâfile şiir yazmış,
kahırla yıkanmışım,
Gülmüşüm söylemişim,
boşvermişim her şeye,
Senin için yaşamışım insanoğlu, nafile!
KORKUYORUM
Her yerde aynı hava, aynı koku, aynı dert
Korkuyorum
Sen de kaçma bu şehirden
Yalnız bırakma beni
Gökler bile değişiyor lahzada
Ardından geliyor bak
Güneşiyle bulutuyla gökyüzü
Bütün şehir, bütün deniz, yeryüzü
Sen de kaçma bu şehirden
Yalnız bırakma beni
Ben fakir bir sahilin
Kahır yüklü çocuğu
Korkuyorum…
SON YALNIZ
Kaç bin alkış, gözyaşı ucu
Sarmaş dolaş arkadaşlık pabucu
Aynaların bu kaçıncı öpüşü
Bu gece mi bu yağmurun yağışı
Bir oyuncu geçiyor iki büklüm sus
Yaşadığı günlerin doruklarından
Kala kala bir yağmur gözlerinde biriken
Aynalarca uykusuz.
BULUT
Bir damla düştü gözlerime
Geçen buluttan,
Hatırladım inanmanın ne olduğunu
Yaşamaya, şiire
Su yolundan uzaklaşmış
Ben su muyum, yol muyum?
Ok yayından uzaklaşmış
Ben ok muyum, yay mıyım?
Ben, buluttan gözlerime
Düşüveren bir damlayım.
XIII
Birer birer dert yanıyor
Gaziler:
– Biz ne kazandık bu harpte?
– Bir çift pabuç kar etti
Kesilen ayaklarım,
Ama siyah gözlük lazım
Görmeyen gözlerime.
Bir ağızdan söyleniyor şarkılar:
Şimdi yabancısıyız
Yaşadığımız toprağın
Ellerimiz, gözlerimiz, bacaklarımız
Toprak olduğu halde.
Cahit Irgat
Rıhtım
“Biz varız” sesleri yükselir
Akşam üstü
Balık kokan mahallelerde
Mağrur çocuklar kavgaya hazır
Şehrin eteklerinde
Ve beni ağlatmaya yeter
Yağmur yağıncaya kadar
Halatlarda ıslık çalan çocuklar.
Cahit Irgat
Cahit Irgat’ın Eserleri
Şiir:
Bu Şehrin Çocukları 1945
Rüzgarlarım Konuşuyor 1947
Ortalık 1952
Irgatın Türküsü 1969
Roman:
Geri Dönemezsin (1947)
İnsan Kafesi (kitaplaşmadı, Milliyet gazetesinde dizi halinde yayımlandı (1971)
Anı
Çok Yaşasın Ölüler (Akşam gazetesinde yayımlandı, temmuz-ağustos 1968)
Herkes ateşini buradan götürür. Öteki dünyada ateş, nar olmaz. - Karacaoğlan
ŞİİRİN ADRESİ
Anne girmem bu oyuncak dükkanına
Orda toplar, tayyareler,
tanklar var.
Seviyorum söğüt dalı atımı
Tekme atmaz, ısırmaz
Ben yaşamak istiyorum
Ağaç gibi sessiz sessiz ve rahat
Karınca kararınca değil,
serile serpile boylu boyumca.
Anne girmem bu oyuncak dükkanına
orda toplar, tayyareler,
tanklar var.
İthaf / Cahit Irgat