Bekir Sıtkı Erdoğan (d. 1926, Karaman – ö. 24 Ağustos 2014, İstanbul)
1926’da Karaman doğdu. Kuleli Askeri Lisesi ve 1948’de Kara Harp Okulu’nu bitirdi. Kıta subaylığı yaptı. Bu arada Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nden de mezun oldu. Heybeliada Deniz Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yaptı.
Halk şiiri geleneğini gününün koşullarıyla bağdaştırarak hece ölçüsüyle, bazen de aruz vezniyle şiirler yazdı.
Türkçe’nin inceliklerini yansıtan, duygulu şiirlerinden bazıları bestelendi. Rubai türündeki şiirleri Hisar Dergisi’nde yayınlandı.
Bekir Sıtkı Erdoğan’ın Eserleri
ŞİİR:
Bir Yağmur Başladı (1949-1957)
Dostlar Başına (1965)
Kışlada Bahar (1970)
Binbirinci Gece
Bestelenmiş Şiirleri:
Kara Gözlüm Efkarlanma Gül Gayri (1963)
Ve Ben Yalnız (1968, Müzik: Selmi Andak)
Hasret (1970, Müzik: Georges Moustaki; Aranjman: Georges Moustaki – Le Meteque)
Hancı (1977, Müzik: Gatson Rolland; Aranjman: Paul Mauriat – Toccata)
ÖDÜLLERİ
1973’te Cumhuriyet’in 50. Yılı Şiir Yarışmasını 50. Yıl Marşı ile kazandı. Marşı Necil Kazım Akses besteledi.
Bekir Sıtkı Erdoğan’ın Şiirlerinden Örnekler
Ah çekerim resmine her bakışta
Bir mahzunluk var o boyun büküşte
Emin ol ki, her sigara yakışta
Sanki, duman tüter tütmez ordayım
Mor dağlara karargahlar kurulur
Eteğinde bölük bölük durulur
On dakika istirahat verilir
Tüfekleri çatar çatmaz ordayım
Dağlar taşlar bu hasretlik derdinde
Sabır sebat etmez gönül yurdunda
Akşam olur tepelerin ardında
Daha güneş batar batmaz ordayım
Aramıza dağlar girmiş koskoca
Meraklanma gönlüm dağlardan yüce
Bir gün değil, beş gün değil, her gece
Yatağıma yatar yatmaz ordayım
Bahar geldi koyun kuzu koklaştı
İki aşık senelerdir bekleşti
Kara gözlüm, düğün dernek yaklaştı
Vatan borcu biter bitmez ordayım
BİN BİRİNCİ GECE (Hancı)
Gurbetten gelmişim, yorgunum hancı
Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş
Aman karanlığı görmesin gözüm
Beyaz perdeleri, ger yavaş yavaş
Sıla burcu burcu… ille ocağım
Çoluk çocuk hasretinde kucağım
Sana her şeyimi anlatacağım,
Otur baş ucuma, sor yavaş yavaş
Güç bela bir bilet aldım gişeden
Yolculuk başladı Haydarpaşa’dan
Hancı n’olur, elindeki şişeden
Birkaç yudum daha ver yavaş yavaş
Ben o gece, hem ağladım, hem içtim
İki gün, diyardan diyara uçtum
Kayseri yolundan, Niğde’yi geçtim
Uzaktan göründü, Bor yavaş yavaş
Garibim, her taraf bana yabancı,
Dertliyim; çekinme, doldur be hancı
İlk önce kımıldar hafif bir sancı
Ayrılık sonradan kor yavaş yavaş
Bende bir resmi var, yarısı yırtık
On yıldır evimin kapısı örtük
Garip bir de sarhoş oldu mu artık
Bütün sırlarını der yavaş yavaş
İşte hancı ben, her zaman böyleyim
Öteyi ne sen sor, ne ben söyleyim
Kaldır artık, boş kadehi neyleyim
Şu bizim hesabı, gör yavaş yavaş
Bizim Türkümüz
Atlarımız aldan, kırdan, yağızdan,
Akıncılar kopmuş gelmiş Oğuzdan,
Küçüklü, büyüklü hep bir ağızdan,
Dünyaca söylenir türkümüz bizim
Kanundur, değişmez dünyanın seyri,
Kimsenin kimseye dokunmaz hayrı,
Savaştan yılmayız, Allah’tan gayrı
Hiç kimseden yoktur korkumuz bizim.
Üç laf etsem Türküm derim, üçünde,
Sana cevabım var bana niçin de,
Yetmiş iki buçuk millet içinde,
İşte budur gerçek farkımız bizim.
Konya’da
Benim yarim bezden kilim
Dokur Konya`da Konya`da
Bülbül olmuş dertli dilim
Şakır Konya`da Konya`da
Kardeşim kendinden geçmiş
Nur çeşmesinden su içmiş
Hasret kitabını açmış
Okur Konya`da Konya`da
Gurbet ekmek ben katığım
Nişansız düşmüş tetiğim
Yazılmış nüfus kütüğüm
Şükür Konya`da Konya`da
Mevlana`nın sezmediği
Mantıkları çözmediği
Kitapların yazmadığı
Fikir Konya`da Konya`da
Ayrılıktan yemiş tekme
Yakma gurbet onu yakma
Burda gezdiğine bakma
Bekir Konya`da Konya`da
Uzaktan Uzağa
Gel deniz bakışlım, sel gibi coş gel,
Bana doğru köpür, bana doğru ak…
Ne haberin gelir, ne mektup, ne tel;
Sen benden uzakta, ben senden uzak…
Her sesi bir âh olur sînemi deler!
Hasretinle neler çekmedim, neler…
Aldı bizi bizden bu mesafeler
Sen benden uzakta, ben senden uzak…
Ben ayna misâli, sen içimde sır;
Ruhum varlığını, seninle tanır.
Ah nasıl yaşanır, nasıl yaşanır?
Sen benden uzakta, ben senden uzak…
Bahtım taştan katı, topraktan yalnız!
Gel ey sarışınlık, gel ruhuma sız…
İkiye bölünmüş sıcaklığımız;
Sen benden uzakta, ben senden uzak…
Ah o şuh sarhoşluk, ah o tatlı dem!
O baygın hararet, o nefes, o nem…
Bu ayrılık pek çok sürer mi bilmem,
Sen benden uzakta, ben senden uzak…
Ey sabah! Ey bakir aydınlık! Sükûn!
Yaklaştır yüzünü, yüzüme dokun!
Gökler yere değmiş, dağ dağa yakın;
Sen benden uzakta ben senden uzak…
Gönül Mecnûn olmuş, kaderim Leylâ!
Ne çöl var ortada, ne dağ, ne yayla…
Gün güne, yıl yıla kavuştu, hâlâ
Sen benden uzakta, ben senden uzak…
Rubai
Tanrım; acaba sahte mi gözlerdeki nur?
Aldanmadayım her şeye mahmûr mahmûr…
Madem ki ne var, ne yok dünyada, yalan;
Öyleyse neden hesabı ciddi sorulur?
Bekir Sıtkı Erdoğan
Suda Ayak İzleri
Önce bir deniz düşer aklıma;
Masmavi bir şarkı başlar derinden…
Sonra yosun kokan ıslak bir rüzgâr,
Saf saf, serin serin gelir…
Rüzgârda lirik fısıltılar,
Rüzgârda ilkbahar sahillerinden,
Müjdeler taşıyan sözlerin gelir.
Açılır hayâle kıvrak bir yelken;
Çözülür dolaşık mısralar bir bir…
Ve sen gelirsin uzaklardan, sen,
O hani en yitik efsanelerden,
Ta… ruhuma gülen gözlerin gelir…
Çocuksu bir umut karışır tuza;
Tüm katı gerçekler çözülür, erir,
Kıyıdan bir gölge uzar sonsuza;
Yasaklar incecik bir geçit verir;
Üzerinden ürkek, belli belirsiz,
Üzerinden kaçak yakamozlarla,
Bana doğru ayak izlerin gelir…’
Bekir Sıtkı Erdoğan
Yağmurda Unutulan Şarkı
Önce bir yağmur bir yağmur iki gözüm
Önce ıpıslak iki kuş
Sonra yıkılmış evrenler geçti vitrinlerden
Sonra insanlar iki gözüm
İnsanlar
Kahrolmuş
Islak senaryolar üstüne ta iç boşluktan
Boyut boyut yalnızlıklar ağıyordu
Öksüz anılar üstüne iki gözüm
Kırık ikindiler üstüne
Kuşkulu bir yağmur yağıyordu
İkişer üçer yitiriyordum seni kavşaklarda
Yollar ayak bileklerime dolanıyordu hep
Taş taş çöküyordu en kutsal yapılar
Yüzler karanlıktı iki gözüm
Düşünceler dar
Bir geçit bulamıyordum sana
Ellerim yordamlarını yitirmişti üstelik
Hep yabancıydı çaldığım kapılar
Oysaki, son çağrımdı bu ta can köşemden
Oysa yürek yürek son yeşermemdi
Çağ çağ, kanat kanat, sevgi, ışık, nur
Ah sonra o yağmur iki gözüm
Ah sonra o
Yağmur
Şimdi,
En kırık vaktidir uzak imbatların
Öykümüzün en yaralı yerinden
Damlar yüreğime ılık bir sızı
Sonra birden duyar gibi olurum
Hoyrat yağmurlar altında
Martı çığlıklarına karışıp giden
Çocuksu şarkımızı…
Bekir Sıtkı Erdoğan
ADAK
Ve yıllardan sonra sevgili Marya
Gökyüzü simsiyah
Yeryüzü ak pak
Bir yolun düşerse Enadırlayf’a
Zaman gözlerimden çoktan çözülmüş
Mesafe avcumdan kaymış olacak
Ve bu şiirler böyle perişan
Böyle darmadağın bir mezat vakti
Sakın ortalarda kalmasın bu hak
Bu öksüz kurbanlar sevgili yavrum
Hep sana armağan
Hep sana adak
Bekir Sıtkı Erdoğan
Sen Yağmadığın Anda Yalandır ka-lar-ya!
Ta dipte yarım gökyüzü, üç bin kapı çığlık!
Ta dipte bütün bir gece siz varsınız artık…
Onlar, buna bir kuşkulu sinyal diyecekler,
Ya da bir şifreli arya!
Sen yağmana bak sevgili dost, yağmana bak sen,
Sen yağmadığın anda yalandır ska-lar-ya!
Mevsim deseler, mavide mevsim süresiz yaz…
Bir yaprağı anlatmağa binlerce şiir az.
Söz var ki, basit dillere sözluklere sıgmaz!
Manaya şekil, maddeye candır ska-lar-ya!
Bir damla güneş, mahşere döndürdü bilinci;
Sıyrıldı sedef giysilerinden iki inci.
Tanrım, yediden yetmişe vermiş bu sevinci,
Bir mutlu heves, bir heyecandır ska-lar-ya!
Her gün biri başlar, birinin devri dolunca…
Hiç başka duyan var mı acep gurbeti bunca?
Her yol bu duraktan geçer akşamlar olunca;
Her bağrı yanık yolcuya handır ska-lar-ya!
Bir sırca saray, toprağı hakkın tapusundan.
Besbelli ki bir dost eli geçmiş yapısından!
Boş dönmiyecek kimse bu hacet kapısından,
Her dosta barış, düşmana kandır ska-lar-ya!
Bir sevgi yeter gönlüme, bir parça güler yüz.
Yıllarca yarım kaldı kitap, inmedi son cüz!
Hep böyle tüter ta can evimden gece gündüz;
Eşyayı saran mavi dumandır ska-lar-ya…
Dıştan, bu ömür bahcesi bir kupkuru arsa,
Her yaprağı bir cennet olur ehli açarsa.
Gel sevgili dost, topla senin burda nen varsa!
Tam meyvelerin olduğu andır ska-lar-ya.
Bekir Sıtkı Erdoğan
.
.
Ska-lar-ya (Aruz)
Ta dipte yarım gökyüzü, üç bin kapı çığlık!
Ta dipte bütün bir gece siz varsınız artık…
Onlar, buna bir kuşkulu sinyal diyecekler,
Ya da bir şifreli arya!
Sen yağmana bak sevgili dost, yağmana bak sen,
Sen yağmadığın anda yalandır ska-lar-ya!
Mevsim deseler, mavide mevsim süresiz yaz…
Bir yaprağı anlatmağa binlerce şiir az.
Söz var ki, basit dillere sözlüklere sığmaz!
Manaya şekil, maddeye candır ska-lar-ya!
Bir damla güneş, mahşere döndürdü bilinci;
Sıyrıldı sedef giysilerinden iki inci.
Tanrım, yediden yetmişe vermiş bu sevinci,
Bir mutlu heves, bir heyecandır ska-lar-ya!
Her gün biri başlar, birinin devri dolunca…
Hiç başka duyan var mı acep gurbeti bunca?
Her yol bu duraktan geçer akşamlar olunca;
Her bağrı yanık yolcuya handır ska-lar-ya!
Bir sırca saray, toprağı hakkın tapusundan.
Besbelli ki bir dost eli geçmiş yapısından!
Boş dönmiyecek kimse bu hacet kapısından,
Her dosta barış, düşmana kandır ska-lar-ya!
Bir sevgi yeter gönlüme, bir parça güler yüz.
Yıllarca yarım kaldı kitap, inmedi son cüz!
Hep böyle tüter ta can evimden gece gündüz;
Eşyayı saran mavi dumandır ska-lar-ya…
Dıştan, bu ömür bahcesi bir kupkuru arsa,
Her yaprağı bir cennet olur ehli açarsa.
Gel sevgili dost, topla senin burda nen varsa!
Tam meyvelerin olduğu andır ska-lar-ya.
Bekir Sıtkı Erdoğan
Ayak Sesleri
Her akşam işte böyle gam gelir bana,
Benden kederli bir adam gelir bana!
Dostum değil gelen, benim garipliğim,
Dostum mu var ki bir selam gelir bana?
Zehr oldu yar elinden içtiğim kadeh
Zemzem de sunsalar, haram gelir bana!
Ağlar gönül o yemyeşil baharlara,
Meltemlerin hayali sam gelir bana!
Hüzzam olup giden o gizli yankılar,
Hala döner, makam makam gelir bana…
Toprak bu ızdırabı örtmez yarın,
Taş yağsa kubbe kubbe tam gelir bana!..
Dinler elif adım adım bu sesleri,
Her akşam işte böyle gam gelir bana…
Bin İkinci Gece
Ben sarhoş değilim, yol sokak sarhoş
Hancıyı kaybettim, hanı kaybettim
Hayatı sayfa sayfa okuduğum boş
Sonundaki, imtihanı kaybettim
Anladım, her gerçek, bir yalan gizler
Beni aldatıyor dağlar, denizler
Meçhul bir zamana karıştı izler
Saati, dakikayı, anı kaybettim
Beni benden, kendi benliğim çaldı
Gölgem uzadıkça, boyum kısaldı
Ellerim bomboş bir roman kaldı
İçimdeki kahramanı kaybettim
Bu başımda esen, bir kavak yeli
Ben ondan deliyim, o benden deli
Onu aynalarda gördüm göreli
Bekir Sıtkı Erdoğan’ı kaybettim
Ağına düşmüşüm artık çarnaçar,
Ben ondan kaçamam, o benden kaçar.
Ağlasam, çapkınca karşıma geçer,
Güldürür, sallanı sallanı kafir…
Hesabı, kitabı şaşırdım çoktan…
Bu bir işve değil, beladır haktan!
Aklıma düştü mü gece yataktan
Kaldırır, sallanı sallanı kafir…
O çeşmeye gelir, sabrım son hadde.
Cilve kitabına girmez bu madde!
Bir küçük testiyi yarım saatte
Doldurur, sallanı sallanı kafir…
Sıtkı’m olan olmuş bize alemde,
Aşığa kurtuluş yoktur bu demde.
Görmesem ölürüm, fakat görsem de,
Öldürür, sallanı sallanı kafir! ..
Acı Salkım
Vakit yaklaşıyor toparlan ahbap
Yarın bir gün bu meydanda talan var
Nasıl olsa görülecek şu hesap,
Sanma bu dünyada baki kalan var!
Nic’oldu ticaret,hani karımız?
Yağmaya gidiyor bütün varımız
Görmesek,şahittir kulaklarımız
Duymasak da kapımızı çalan var
Haramdan bir eksik tartıp helalı
Dengeye getirdik zehirle balı
Has diye yutturduk en sahte malı
Sanki kendimizden başka alan var.
Ne haklı iş tuttuk ne doğru sanat
Ayağa baş dedik,kuyruğa kanat
Komaz yakamızı şol meşhur inat
Ağızda gem,arkamızda palan var.
Bir kuru mantıkla kalmışız yayan
Menzile varır mı yerinde sayan
Bu dünyada ab-ı hayat tatmayan
Beklesin,ahrette kevser falan var.
Bekir Sıtkı’m kalem banıp özüne
Uykuları haram ettin gözüne…
Oysa kim aldanır şair sözüne
Sende dokuz köyden dönmüş yalan var!…
Anılar Diyarı
Bu şehirdi,benim ilk hasretim bu şehirdi,
Sırdır anılarında hala sır çocukluğum!
Sanki başka bir izden başka bir semte girdi,
Hep böyle şaşkın şaşkın bakınır çocukluğum…
Ne kaybettiyse hep böyle kaybetti bu sersem.
Sırra ihanet olur bundan bir fazla dersem!
Hangi köşe başından önüne çıkıversem
Ağlamaklı bir tavır takınır çocukluğum…
Zor bu düşten kurtuluş,pek dalmasam derine
Ama teğet geçilmez ki eski bayram yerine
Doymaz parmak uçlarım hasret buselerine;
Her şeye tekrar tekrar dokunur çocukluğum…
Ey yakın insanları bu ıraksı diyarın
Beni bileceksiniz sarın çeverim,sarın.
Gözlerini bu şehre açmış tüm yavruların
O saf bakışlarından okunur çocukluğum.
Yüzüm gülümsüyor ya,yeter mutluyum,şenim,
Bırak dere taşmışken ıslansın paçam,yenim.
Şu anda ne geçmişten şikayetim var benim
Ne de geleceklerden yakınır çocukluğum.
Varsın üstüme tek tek kapansın dış kapılar
Kale mahkumu gibi sarsın beni dört duvar
İçimde her anıya açık birer kanat var
Hep o pencerelerden sarkınır çocukluğum…
FAL
Sen karşıma, her özlediğim anda çıkarsın!
İzmir’de çıkar; Kars’da çıkar, Van’da çıkarsın…
Hiç böyle vefa görmedi alemde hakikat;
Yollar kapanır, sen yine fincanda çıkarsın!
Bekir Sıtkı Erdoğan
Dağ Başını Duman Almış
“Dağ başını duman almış
Gümüş dere durmaz akar…”
Türkeli’ne kâfir dolmuş
Dadaş ağlar, uşak ağlar, er ağlar!
Efkâr efkâr üstüne basmış da Mustafa’yı,
Küsüvermiş ne varsa düşmanına, dostuna
Sürüvermiş takayı bir kâbus diyarından…
Ayrılık bir şey değil çekilir dostum, amma
Vatan mahzun bir yandan…
Samsun’un kıyıları dalgalarla hareli,
Çayır, çimen başağı, yeşilinden yaralı
Düşmanın allar giyer, Anadolu’m karalı!
Gel gidelim Mustafa’m Erzurum illerine;
Toz olalım Mustafa’m bu vatan yollarına!
“Güneş ufukta şimdi doğar,
Yürüyelim arkadaşlar…”
Yürüyelim uşaklar, yürüyelim dadaşlar;
Bugün 19 Mayıs
Bir tarih burada biter, bir tarih burda başlar!
Niye deniz dalgalı?
Niye dağlar gölgeli?
Niçin öksüz çiçekler?
Deniz mahzun, dağlar mahzun, gök mahzun;
Düşman gelmiş, vaktimiz yok, yol uzun…
Gel koşalım Mustafa’m Sivas sokaklarına;
Karışalım Mustafa’m vatan topraklarına! …
“Ankara, Ankara! Güzel Ankara!
Seni görmek ister her bahtı kara! ”
Fakat öyle müthiş ki içimizdeki yara;
Sarmadıkça yurdumu al renkli bayraklara
Yatmam bu topraklara, yatmam bu topraklara…
Telefon direkleri
Hayırlı haber taşır;
Aydın’daki efeler
Silâhlarla oynaşır…
Ve İstanbul gökleri
Gözü nemli dolaşır…
Dur bakalım Mustafa’m şu dünyanın haline
Düşmeyelim Mustafa’m cümle âlem diline…
“Şu İzmir’den aman efem, ayva gelir, nar gelir…”
Dökmezsen iki günde şu Yunanı denize,
Ar gelir be Mustafa’m, ölüm sana ar gelir…
Bizim gibi göklerde ay-yıldız indirene,
Ellerin emelini bir anda söndürene
Kılıcın kabzasında hıncını dindirene,
Zor gelir be Mustafa’m, esaret çok zor gelir…
Bu dipçik, bu da namlu;
Bu Sakarya, bu Dumlu…
Gel uçalım Mustafa’m hedefimiz Akdeniz;
Asil doğduk Mustafa’m biz hürriyet isteriz! ..
“İzmir’in dağlarından çiçekler açar…”
Bugün 19 Mayıs:
Bir tarih burda biter, bir tarih burda başlar!
Bahar sabahında biz:
Dağlardaki çiçekler,
Uçuşan kelebekler;
İhtiyarlar ve dinçler,
Bel bağladığın gençler
Yoluna andiçeriz!
“Sesimizi yer, gök, su dinlesin,
İnlesin be Mustafa’m arş-ı âlâ inlesin! …”
Bekir Sıtkı Erdoğan
CUMHURİYETİMİZİN 50. YIL MARŞI
Müjdeler var yurdumun toprağına taşına
Erdi Cumhuriyetim elli şeref yaşına
Bu rüzgarla şahlanmış dalga dalga bayrağım
Başka bir tuğ yaraşmaz Türk’un özgür başına.
Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu
Atatürk’ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu
Yılları bir çığ gibi aşarak hafta hafta
Koşuyoruz durmadan kadın-erkek bir safta
Elimizde meşale, ilke ilke Atatürk
Işıklarla donattık ülkeyi her tarafta
Cumhuriyet özgürlük, insanca varlık yolu
Atatürk’ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu
Aynı kandan feyz alır bunca toprak, bunca taş
Kılıç tutan bilekler, verdi sabanla savaş
Tekniğin dev nabzında her adım, her dakika
Çarklarda aynı tempo, yüreklerde aynı marş
Cumhuriyet özgürlük, insanca varlık yolu
Atatürk’ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu
Biz yürekten bağlıyız elli yıldır bu yolda
“Yurtta barış” ilk hedef, “Cihanda sulh” parola
Koparamaz hiçbir güç bizi milli birlikten
Ata’mızın izinde koşuyoruz kol kola
Cumhuriyet özgürlük, insanca varlık yolu
Atatürk’ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu
Yaşasın hur ulusum, soylu gencim, benliğim
Yaşasın şanlı ordum, sarsılmaz güvenliğim
Ersin elli yıllarım nice mutlu çağlara
Örnek olsun cihana devletim, düzenliğim
Cumhuriyet özgürlük, insanca varlık yolu
Atatürk’ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.