Menüler kısmından ayarlayınız.

Ali PÜSKÜLLÜOĞLU

1 Ocak 1935 tarihinde Adana-Kadirli’de dünyaya gelen Ali Püsküllüoğlu, ilk ve orta okulu Kadirli’de tamamladı. Mersin Lisesi’nde sürdürdüğü öğrenimini, sağlık sorunu nedeniyle yarıda bıraktı. Çiftçilik, gazete satıcılığı, sinema biletçiliği, avukat yazmanlığı, redaktörlük vb. çeşitli işlerde çalıştı.

1959 yılında İstanbul’da Çevre Yayınevi’ni kurdu. 1960-83 arasında Türk Dil Kurumu’nda Yayın ve Tanıtma Kolu uzmanı olarak çalıştı, 1983 yılında kuruma el konulması üzerine istifa ederek ayrıldı, bir süre sonra da emekli oldu. Dil Derneği ve Edebiyatçılar Derneği’nin kurucuları arasında yer aldı. Yusufcuk adlı şiir dergisini çıkardı. Radyo için çeşitli programlar hazırladı.

Bazı şiirleri İngilizce, Arapça, Fransızca, Rusça, İsveççe, Sırpça gibi dillere çevrilen şair bir söyleşisinde şiiri için “Benim şiirim, benim kuşağımın şiiri, herkesi ilgilendirmeyen şiirdir. Benim şiirim sessizliğin, usun ve karanlığın tadının şiiridir” demişti. Cemal Süreya ise onun şiiri için şöyle diyor:

“İlk şiirleriyle halk şiirine yakındır. Daha sonra İkinci Yeni’nin imge anlayışına katılmış, sonra da, toplumcu bir şiire uzanmak istemiştir. Ama her şiirinde Anadolu duyarlığının merkezde olduğu görülür.”

Ozanlığının yanı sıra dil ve sözlük alanında da çalışmaları bulunan Püsküllüoğlu’nun ilk sözlüğü “Öz Türkçe Sözlük” 1966 yılında yayınlandı. 40 yılı aşan bir süre içinde 20’yi aşkın ve çeşitli boyutta sözlükleri yayınlandı.

24 Haziran 2008 tarihinde Ankara’da, solunum yetmezliği sonucunda, yaşama veda eden Ali Püsküllüoğlu Gölbaşı Mezarlığı’nda toprağa verildi.

BAZI ESERLERİ: Şiir: Pembe Beyaz (1955) Aydınlık İçinde (1956) Karanfilli Saksı (1958) Uzun Atlar Denizi (1962) Sırtımızda Kızgın Güneş (1965) Unutma Onları (1976) Yaz ve Yağmur (1978) Gül, Sevgili Yurdum (1984) Eskidikçe (1992) Babadat (1998, toplu şiirler) Zamansız (2005) Deneme: Dile Karışılmaz mı? (2008) Çocuk: Okumaya Geçiş Kitabı (1976) Çocuklara Şakacı Şiirler (1977, seçki) Kırlangıcın Kanat Vuruşu (1979, seçki) Nasrettin Hoca(1980) Anadolu Söylenceleri(1983) Afacan Cem (1990, 10 kitaplık dizi) Çeviri: Açlar (William Saroyan, 1962) ÖDÜLLERİ: 1981 – TDK Çocuk Yazını Ödülü (Nasrettin Hoca) 1983 – Toprak Şiir Ödülü (Gül, Sevgili Yurdum) 2005 – Yunus Nadi Şiir Ödülü (Zamansız)

BABA

yalnızlığımdır hep bıçakların kestiği
akşam çayında galetalarla yenen
koyu atlar götürür terkisinde
ne kadar kaçkın varsa evden
uykumdur sokaklarda sürünür
ya da düşer bir kadının elinden

yorgunluğumdur daha cok aşk
gelip gider o şehrin gemilerinden
esmerdir akşamlarda babam
çok esmer güler resimlerden
o kadar yakın bilmediğim
ölüme çok uzak günlerinden

ellerimdir dalgınlığında hep
hep bardaklarda, sular dururken
sürahilerde akşam vakitleri
akşam çayına gelmeyen
bir baba, aydınlıksız odalarda
çok esmer güler resimlerinden.

Ali Püsküllüoğlu

KOŞAN ZAMAN

Önemsiz demeyin.
Hafiften esen bir yel bile

Önemsiz değil.
Zaman yaklaşsa da
Unutmam sizi, çünkü bir düşte
Sonsuz bir anımsayıştır yaşamak.

Ah, elbet yaşamak! Yaşamak!
Bunu derken, o an
Suya iniyor bir suna
Aşktır, çoğalıyor yeryüzünde.

Bir tay gibi koşuyor zaman
Yaşanıyor işte.

Ali Püsküllüoğlu

Anı

Oglumla kıra gitmiştim, küçücük adımlarıyla
çayırların üstünde koşmak istiyordu ve düşüyordu.

Bir kurbağa
sıçrayıverdi önünde: Hiç görmemişti, korktu.

Bir ağaç vardı, tırmanmak istedi.

Bir hendeği
atlamak istedi, bir taşı yerden sökmek.

Koştu koştu koştu sonra
yakalamak istiyordu bir serçeyi.

Apartmanın üçüncü katında, elli santim var yok
daracık ama upuzun bir balkonda

Gökyüzünü, apartmanların çatılarını, uzaktaki
agaçsız birkaç tepeyi
göre göre büyüyordu işte, kentli bir çocuk olarak.

O gün kırda
çıldırdı sanki, ne yapacağını bilemiyordu
sevinçten.

Önceki gün yağmur yağmıştı, patlamıştı bütün otlar
yuvarlanıp durdu
yemyeşil oldu üstü.

Kahkahalarını görmeliydiniz, nasıl da
çığlıklar atıyordu.

“Koş baba, koş! ” diyordu, koşarken bir kelebeğin
incecik, renkli kanatları ardında.

Ali Püsküllüoğlu

Behçet’e Ağıt

Herkes bir şey söylüyor
Kimi aşk diyor kimi ilkyaz
Böyle yapar insanı,
Ama hiçbiri bilmiyor biraz

Dön kendi kendine
Dön kendi kendine, başım!

Kaç Samanyolu fışkırır düşlerinden
Kim bilir kaç dağ çiçeklenir
Kaç deniz ölür kaç ozan yanar
Bükülür boynun senin, ey şiir!

Kal kendi kendine
Kal kendi kendine, düşüm!

Çavdarların biçildiği tarlalarda
Gece, Ay daha güzeldi
Ve gölgeleri ağaçların
Daha bir uzar giderdi

Ak kendi kendine
Ak kendi kendine, yaşım!

Ali Püsküllüoğlu

Adana

Yatmadığım bir oda,
Kokusunu bilmediğim bir çiçek,
Gitmediğim bir dağ,
Yorgun uzanmadığım kumsal,
Ağlayan bir karga
İnleyen bir taş.
Güzeli güzel yapan sevmek
Adana: At arabaları, bisikletler, kamyonlar
Traktörler, yayalar, el arabaları
Otolar, giriyor birbirine dar sokaklarda;
Aşlamacı şıngırdatıyor güğümünü
Soğuk soğuk soğuk
Soğuk aşlama.
Bir kuş diyor ki ona, gül gibisin.
Küçük, kırmızı yuvaları sever
Benim yılanım, girer içlerine, uyur.
Peki, ne yapar o zaman Tanrı gökte,
Sonsuzluk sıkmaz mı onu?
Durmuş, soruyor
Ölüm olağan mı sence?
Hayır diyorum, hayır
Celladın işi ölüm.
Adana: O özlediğim kent.
Çocukluğumda ğaç altında yatardık
Yaz geceleri ve daima göçte;
Biliyorum yıldızların sessizliğini
Ama görmedim suskun bir ülke.
Gözyaşı mı olmak istiyorsun ey ırmak?
Düşmesini bilmiyor bu yaprak,
Uçmasını bilmiyor bu kuş,
Yürümesini bilmiyor bu çocuk,
Sevmesini bilmiyor bu kadın,
Yağmasını bilmiyor bu kar,
Akmasını bilmiyor bu dere,
Pek çok şeyi bilmiyor bu halk.
Kar eriyor, dere çığlık atıyor
Dolaşıyor otları, ağaçları inceden bir rüzgâr,
İşte yine, doğa bu, güzelim ana
Evrene kafa tutuyor ve hatta sana, ey ölüm!
Yolları taştan Adana: Duruyor işte orda
Ulaşıyor sıcak bir yaza, solgun bir güze.

Ali Püsküllüoğlu

YAŞLANMIŞ BİR GEMİCİ GİBİ YAŞLANSAM
Ben bir korsan gemisinde doğup büyüyen
Denizciye benzerim,
Kalbim kavgalara ve fırtınalara alışık;
Tayfalar gibi canım sıkılır karada
Bir hasta gibi eririm.

O dalgalar ki açık denizlerde
Korkunç yolculuklarımda benimle birlikteydi;
Her çığlıkta martılar selamlardı beni
Günlerce yemsiz kalmış martılar.

Ben bir ıssız adaya da benzerim
Güneşli kumsallarımda dinlenir kaplumbağalar;
En uçarı kuşlar, en güzel çiçekler
Ve cins yemişlerim var sizler için.

Gene o kavgalı günlerimde olsam
Çekse götürse beni bilmediğim yerlere adsız gemiler;
Sonra kalbimde fırtına dinse
Yaşlanmış bir gemici gibi yaşasam.
ARKADAŞ

Arkadaş, iyi bir günü
Sakla kötü günlere
İyi bir dostu da öyle
Güleç bir yüzü de sakla
Sakla yiğitliği korkaklığı sevgiyi
Kini sakın saklama

Ağaç dik, sula çiçekleri
Çocukları görünce gülsün gözlerinin içi
Üç günlük dünya
De, bağışla herkesi
Söz götüreni, söz getireni
Kalleşi hayını sakın bağışlama

Arkadaş, ezberle ya da yaz bir yana
Otogarlarda, istasyonlarda
Ayrılık sözlerini
Hastanelerde, mapushanelerde
Söylenen türküleri
Ezberle ve sakın unutma

Ali Püsküllüoğlu

29 Ekim

Cumhuriyet Bayramı,
Geldi bize ne mutlu!
Bayraklarla donattık,
Güzel okulumuzu.

Sokaklarda evlerde,
Al bayrak dalgalanır.
Onun o al rengini,
Bütün bir dünya tanır.

Yirmi dokuz ekimi,
Karşılarız neşeyle.
Çünkü bugünle erdik,
Büyük Cumhuriyet’e.

Yürüyün arkadaşlar,
Hep ileri koşalım.
Bugün bayramımız var,
Gelin bayramlaşalım…

Ali Püsküllüoğlu

Alabalık

Suların içinde, kaygısız
Yaşayan minnacık balıklar.
Doğan günle aydınlık dünya
Akşamla, karanlıklar.

Geceler bir tuhaf, ıssız
Delişmen rüzgârlar gezinir.
Bir alabalık ki ıslak, kaygan
Türlü arzular içindedir.

Yemini yer oltaya uzanır
Bir hali var kurnaz, çekingen.
Bir başka hali var bayılıyorum
Uysal insanlara benzeyen.

Sonra umutları, sonra türküsü
Ama iyiliğine, ama kötülüğüne
Bir alabalık ki ıslak, kaygan
Hasret yaşıyor yeryüzüne.

Günden güne güzelleşiyor dünya
Daha ne diyeyim alabalık.
Sen sular içinde biz yeryüzünde
Yaşamaya bir türlü doymadık.

Ali Püsküllüoğlu

Memleket Türküleri

Türküler telli duvaklı, türküler gelin
Türküler sevda yeli, dost eli.

Türkülerinde yazılı
Memleketimin kaderi.

Bulunsun mezar taşımda dilerim
Türkülerin en güzeli

Ali Püsküllüoğlu

İstanbul

Şimdi Çemberlitaş’ta bir ev
Miniminnacik öyle durur
Penceresinde küçük bir kız
Saadeti yüzünden okunur.

Ötede kalabalık cadde
Durmuş insanlar bakınır
Ne derseniz deyin işte
Herkesin bir derdi vardır.

İnsani sıkar kalabalık
Hele kızların bir tuhaf gülmesi!
İçinizde bir şeyler uyanır
Gariplik yahut sevgi.

Veya Köprü üstünde bir gün
Gider dururken yolunuza
Hiç görmediğiniz bir taze
Girivermiş kolunuza.

Diyeceğim bir sıcak kadın
Deli divane etmişse yakışanı
İyice anlarsınız ondan sonra
İstanbul’u, yaşamayı, aşkı.

Ali Püsküllüoğlu