Paylaştık zahmet çekmeden İslâmlık mirasını
ibadet etmeyiz Hakk’a almadan kirasını
Esiriz nefsin elinde, bilen yok çaresini
Namaz, oruç, hac ve kurban hep riyadır, hep riya
Bir acayip ümmet olduk ey Resul-ü Kibriya!
Sade gösteriş i içindir fakire sadakamız
Boş telaştan bir araya gelmez oldu yakamız
Ya yalandır ikramımız ya küfürdür şakamız
Sevgi, şefkat, selâm, sohbet hep riyadır, hep riya
Bir acayip ümmet olduk ey Resul-ü Kibriya!
Koşarız benlik peşinde her ay, her gün, her saat
Değişmeyen hedefimiz menfaattir, menfaat
Sahtekârlık mesleğimiz, hem kolaydır, hem rahat
Saygı, hürmet, izzet, ikram hep riyadır, hep riya
Bir acayip ümmet olduk ey Resul-ü Kibriya!
Öğretmeni talebeye hayır öğüt vermiyor
Öz anası yavrusuna helal bir süt vermiyor
Gidenimiz boşa gider, gelen umut vermiyor
İlim, irfan, takdir, tenkit hep riyadır, hep riya
Bir acayip ümmet olduk ey Resul-ü Kibriya!
Dilimizde duayı gör, gözümüzde yaşa bak
Kör şeytanı kovmak için attığımız taşa bak
Cami, mescit, çeşme, köprü yaptığımız işe bak
Hep riyadır, hep riyadır, hep riyadır, hep riya
Kıl şefaat, kurtar bizi ey Resul-ü Kibriya!
(Suları Islatamadım)
Abdurrahim Karakoç
Endişe Beyanı
Başkalaştı hasbahçenin kokusu
Bülbül gülü kirletecek, korkarım..
Kıçın kıçın yüzmektedir su kuşu
Ördek gölü kirletecek, korkarım..
Tüm sular yokuşa doğru akacak
El-âlem hayretle bize bakacak
Neyi tutsak elimizi yakacak
Ateş külü kirletecek, korkarım..
AK palavra siyah renge döner mi?
Yalan mumu ikindiden söner mi?
Çiçek zehirliyse arı konar mı?
Kovan balı kirletecek, korkarım..
Köprüler kuruldu geçmemiz için
Zehirler sunuldu içmemiz için
Sebep ne yad ele göçmemiz için?
Kervan yolu kirletecek, korkarım..
Gerçek sandık cilalanmış sözleri
Düşman değil, dost aldattı bizleri
Yalakalık kör eylemiş gözleri
Meyve dalı kirletecek, korkarım..
Saf fikirler çekiliyor kızağa
Düşürdüler bizi bizden uzağa
Mahkûm olacağız bin bir tuzağa
Öfke dili kirletecek, korkarım..
Söyleyin, tabyamız bu tabya mıydı?
Aşklar, idealler hep kopya mıydı?
Umutlar, hayaller ütopya mıydı?
Serap çölü kirletecek, korkarım..
Gök gürlüyor, fena şimşek çakıyor
Danışmanlar bildiğini okuyor
Çıraklar desensiz sergi dokuyor
Çulha çulu kirletecek korkarım..
Ödenen tavizler Arş’a ulaştı
Sabrettik sabrettik, sabrımız taştı
Damadın sayısı yirmiyi aştı
Gelin tülü kirletecek, korkarım.
Domuzlar içinde bir uysal kuzu
Kapatmış gözünü, yalıyor tuzu
Paracı patronlar çalıyor sazı
Parmak teli kirletecek, korkarım..
Kriter sayısı arttıkça artar
Verheugen ölçer,Jak Şirak tartar
Ya Rab bu zilletten sen bizi kurtar
Mektup pulu kirletecek, korkarım..
Vurgun yedik, zoka yuttuk sayısız
Toprak sattık, tesis sattık sayısız
Boş senede imza attık sayısız
Kalem eli kirletecek, korkarım..
Türkiye’miz AB’sine girecek
Çağdaş zümre zina keyfi sürecek
Kart katırlar yularları kıracak
Kısrak nalı kirletecek, korkarım..
Tanımaz, duymaz ki vekiller bizi
Ciddiye alsınlar endişemizi
Haçlılar dikiyor elbisemizi
Gömlek kolu kirletecek, korkarım..
14 Eylül 2004/Vakit
Abdurrahim Karakoç
Kompozisyon
Öküzlere öküz demek
Affedilmez suçtur evlat!
Doyurmuyor artık ekmek
Ekmek bile açtır evlat…
Kepazelik boydan aştı
Sabır küpü doldu taştı
Koçum demek kolaylaştı
Her boynuzlu koçtur evlat…
Kaşıdıkça ihtilafı
Aptallık kuşatır safı
Büyüklerin küçük lafı
Hiçyüz kere hiçtir evlat…
Bocalar emelsiz mürşit
Tez çöker temelsiz mürşit
İlimsiz amelsiz mürşit
Tenekeden taçtır evlat…
Akar durmaz aşk rüyası
Siler kalplerdeki pası
Arif olanın dünyası
İki değil üçtür evlat…
Her katırdan tekme yersin
Korkar Allah Kerim dersin
Yarını neden beklersin
Bugün bile geçtir evlat…
Abdurrahim Karakoç
Hıyarname
Belli vazifesini yapmış Bostancıbaşı
Sabahleyin baktım ki hıyarla dolmuş çarşı
Dizilmiş tablalara uzunu ve kısası
Kurmuşlar hal içinde maruf hıyar masası
Hıyar deyip geçmeyin, şifadır çok maraza
Koklatırsınız kurda, yedirirsiniz kaza
Hıyarın pörsümüşü çobana azık olur
Tazesi, endamlısı çadıra kazık olur
Hıyarın çaparı var, beyazı, langası var
Pazarlarda bölüğü, bakkalda mangası var
Al küçüğü turşu kur, büyüğü salata yap
Kırk dört santimliğini kamyona balata yap
Memleket baştan başa hıyar tarlası gardaş
Bu toprakta yetişir hıyarın hası gardaş
Seyreyle hıyarları sabahın seherinde
Altmış okka vitamin dans eder beherinde
Seracı hıyarları cılız ve kısa olur
Medya suyu verince topala asa olur
Hıyarın kıymetini bilmemek nankörlüktür
Halka hıyar dağıtmak en büyük bonkörlüktür
Çiçeği burnundası makbulmüş bir zamanlar
Hıyardaki hassayı bostancıbaşı anlar
Derler ki, hıyar taze, hıyar ucuz olmalı
Hıyar seven adamda beş çuval tuz olmalı
Nerde konuşan hıyar, nerde yürüyen hıyar
Peşinden milyonlarca dâhi sürüyen hıyar
Gün gelecek hepsini göreceksiniz elbet
Her hıyara statü vereceksiniz elbet
Belâgatı yükselir hıyar yiyen adamın
Ruhuna revnak gelir hıyar yiyen madamın
Günümüz hıyar kesme, hıyar soyma günüdür
Vatan-millet aşkıyla hıyar oyma günüdür
Kral sofralarına lâyık olmalı hıyar
Siyaset denizinde kayık olmalı hıyar
Kalkınacak bir ülke hıyar ihraç etmeli
Yetişmiş hıyarları başına taç etmeli
Hıyar seminerleri yapmalıyız durmadan
Kuru hıyar evlâdır baldan ve kavurmadan
Bırakın çağdaşlığı, bırakın sağı-solu
Toprağımız mümbittir, her taraf hıyar dolu
Çıktık açık alınla hıyarlar bostanından
Alınmasın kelekler bu hıyar destanından
Selâm olsun tablada, dalda yatan hıyara
Selâm olsun alkışa göbek atan hıyara
Selâm olsun toprağa ve suya ve gübreye
Helâl olsun besteye, helâl olsun güfteye
Tazelendi bilcümle hıyarların şerefi
Ne mutluluk bizlere, tutturduysak hedefi.
15.8.2002
(Parmak İzi)
Abdurrahim Karakoç
Bu Düzen
Zor kullanır, aka kara dedirir.
Kurbağaya kuş tutturur bu düzen.
Namussuza ballı kaymak yedirir.
Namusluya taş yutturur bu düzen.
Utanmadan mülevvese “halis” der
Kirli kirli pazarlığa “kulis” der
Korucu der, jandarma der, polis der,
Hep kendini korutturur bu düzen.
Tören yapar yola vaat sererek
Oyun oynar her kalıba girerek
Mazlumların kucağına vererek
Zalimleri avutturur bu düzen.
Yalan – dolan o kazanır her turu
Çok mahirdir, telsiz çalar tamburu
İğfal edip yüklediği kamburu
Döve döve unutturur bu düzen.
Mayosu yırtılır, kispeti dener
Haşmet tuş olunca ismet’i dener
Narkozla olmazsa rüşveti dener
Uyananı uyutturur bu düzen.
18.11.1992
(Dosta Doğru)
Abdurrahim Karakoç
Kime Gardaş Deyim?
Yalan,dolan ile garip köylümü
Aldatıp soyana gardaş mı deyim?
Allah´ın emrine isyan edip de
Şeytan´a uyana gardaş mı deyim?
‘Çağdışı kural’ der, ar, namus, haya..
Yol olur boynuzu dünyadan aya!
Cinsel toleranslı o dümbük baya,
Şo çıplak bayana gardaş mı deyim?
Bacısız, gardaşsız kalsam da garip,
Sahtekara gardaş olamam varıp,
Camide ön safa karargah kurup
Kul hakkı yiyene gardaş mı deyim?
Dinime taş atan dini güdüğe,
Irkıma küfreden iğrenç düdüğe,
Davasız, gayesiz şo pis hödüğe,
Şo sözden cayana gardaş mı deyim?
Olmalı gardaşlık lâle, gül gibi,
Resulü Zişanla Cebrail gibi
Bizi bize düşman edip el gibi,
Bu hâle koyana gardaş mı deyim?
Bilgi, Özmen, Imamoğlu, Kahraman,
‘Öç’diye çağrışır yüce makamdan
Diyemem.. şehitler tutar yakamdan!
Gardaşa kıyana gardaş mı deyim?
Tezimiz Türk-İslâm böyle biline
Söz verdik, baş koyduk ülkü yoluna
Mao´nun piçine, Marks´ın kuluna
Yılana, çayana gardaş mı deyim?
Abdurrahim Karakoç
İş İşten Geçince
Başkasını yakan zulüm seni de
Yakar amma neden sonra anlarsın.
Sahtekârın imanı da, dini de
Kokar amma neden sonra anlarsın.
Gün gelir gözlerin dalar yokuşa
Şartlar yorgunları salar yokuşa
Umulmadık yerde sular yokuşa
Akar amma neden sonra anlarsın.
Öfke her gün ölür, aşk eceliyle
Akıl arkadaşlık etmez deliyle
Yanlış yapan yaptığını eliyle
Yıkar amma neden sonra anlarsın.
Yıllarca gül diye koklarsın taşı
Akşamı yaşarsın sabaha karşı
Sabır sarı yaprak, umut gözyaşı
Döker amma neden sonra anlarsın.
Fikirsizlik gol atarsa fikire
Altın diye sarılırsın bakıra
Güvendiğin eller seni çukura
Çeker amma neden sonra anlarsın.
Aman deyim bilir misin amanı
Boş hayale kurban etme zamanı
Müjde dağlarına eyvah dumanı
Çöker amma neden sonra anlarsın.
Çorbaya sallarsın taş dolar kaşık
Dört adım öteye şavk vermez ışık
Kör inada sarılmaktan sarmaşık
Bıkar amma neden sonra anlarsın.
Hakikatler üzücü ha, katı ha
Delinirse su koyverir çatı ha
Zaman zaman gizli kirler satıha
Çıkar amma neden sonra anlarsın.
Kurnaz emer budalanın kanını
Böyle yürür hokkabazın kanunu
Doğru karar eğri dostun canını
Sıkar amma neden sonra anlarsın.
Eylül-1992
(Akıl Karaya Vurdu)
Abdurrahim Karakoç
Duydun mu?
Karagözlüm, kavuşmayı beklerken
Ayrılığın vakti geldi, duydun mu?
Beraberce diktiğimiz çiçekler
Açılmadan önce soldu, duydun mu?
İçimde acıdan ırmaklar çağlar
Gözlerim yaş dolu, gönlüm kan ağlar
Tatlı hatıralar, sıcak sevdalar
Hakikatsiz rüya oldu, duydun mu?
Kara talih ile olunmaz yarış
Eğer küskün isen gitmeden barış
Belki son ayrılık, belki son görüş
Kavlimiz yarıda kaldı, duydun mu?
Çok olur dağların karı-kıcısı
Böyle imiş alnımızın yazısı
Bu mevsimsiz ayrılığın acısı…
Ok vurdu sinemi deldi, duydun mu?
KARAKOÇ’um, kalbim yara, dilim lâl…
Ömrümün ufkunu sardı bir melâl
Beslediğim umut, kurduğum hayal
İçime ateşler saldı, duydun mu?
Abdurrahim Karakoç
İnsanların Dramı
Hilkatten bugüne her ne çektiyse
Zekâsı kıtlardan çekti insanlık.
Hazar zamanıysa, sefer vaktiyse
‘Gel’lerden, ‘git’lerden çekti insanlık.
Putçular put dikip dünyalar vurdu
Tezahürat arttı, tefekkür durdu
Firavun emretti, Nemrut buyurdu
Yürüyen putlardan çekti insanlık.
Küfür gemisinde hep kürek çeken
Etrafa iftira tohumu eken
Kula kulluk için yarışa çıkan
Tasmalı itlerdan çekti insanlık.
Aferine göbek atan, oy atan
Hatasını sevap diye dayatan
Masum gönüllere girip boy atan
Zararlı otlardan çekti insanlık.
Gün geçmedi üç-beş Nemrut türedi
Kötü günler kötülere yaradı
Yitirenler yanlış yerde aradı
Hitler’den, bitlerdan çekti insanlık.
(Akıl Karaya Vurdu)
Abdurrahim Karakoç
İstersen Araştır
İlim adamıyım der, araştır mason çıkar
Dört makale yazmışsa dördü de fason çıkar
Hele bir araştır bak aslını-astarını
Büyük dedesi Yorgi, babası Mişon çıkar.
Şubat-2008/Vakit
Abdurrahim Karakoç
Hasan’a Mektup – 19
Anladım be Hasan sende de iş yok
Bir şey düşünmezsin ekmekten gayrı.
Allah sonumuzu hayır getirsin
Güvencim kalmadı felekten gayrı.
Ne yapsalar hemen unutuyorsun
Hülyalarla gönül avutuyorsun
Rahatı, davadan yeğ tutuyorsun
Yoldaşın bulunmaz eşekten gayrı.
Yazarım, yazarım okur geçersin
Sen kendini korumadan naçarsın
Akşam-sabah kovalarlar, kaçarsın
Allah’asen nesin ödlekten gayrı?
Küfür ile doldurdular hurcunu
Ödemekten korkuyorsun borcunu
Yiğit olan bulamazsa harcı nı
Ömrü bir şey olmaz şelekten gayrı.
Kuduz itler sokaklar da kol gezer
Zulüm heybetleşen bir çıığa benzer
Saklanma, gün olur seni de ezer
Yeter, adam ol, çı k tünekten gayrı.
Geçmişi unuttun, geleceğin hiç…
Bir koca duvarı yıkar bir kerpiç
Gerekirse ecel şerbetini iç,
Yiğite servet yok yürekten gayrı.
(Vur Emri)
Abdurrahim Karakoç
Hasan’a Mektup – 15
Hasan bir mektup da sen gönder bana
Gerçeklerden, yalanlardan haber ver.
Varsın bulunmasın içinde mânâ
Falanlardan-filanlardan haber ver.
Olaylar dikkatle izleniyor mu?
Olanlar milletten gizleniyor mu?
Kıbrıs’ta katliam hızlanıyor mu?
İşkenceyle ölenlerden haber ver.
Ve hâlâ azimli kararlı mıyız?
Kârlı mıyız, yoksa zararlı mıyız?
Bizler bu vatana yararlı mıyız?
Sor, öğren de bilenlerden, haber ver.
Dineğri papazı, maça birlisi
Müslüman arap’ın yüzü kirlisi
Haşerat cinsinin en zehirlisi
İk’ayaklı yılanlardan haber ver.
U’Thant’ın, Giyani’nin suçundan
Galo plaza’dan, ‘Barış Gücü’nden
Kıbrıs’a dünyanın öbür ucundan
Kalleşliğe gelenlerden haber ver.
Çok sayın ‘NATO’nun rollerinden yaz
Sokrat’ın orospu döllerinden yaz
Yaz; sakat radyonun pillerinden yaz
Çalım satan Elen’lerden haber ver.
Müzisyen Erkin’in ‘nota’larindan
Hükümetin zik-zak rotalarindan
Hattâ hepimizin hatalarindan
Halktan görev alanlardan haber ver.
‘Yunan dostumuz’dan, Venezilos’tan
İzmir´den, Afyon’dan, hem de Rodos´tan
‘Vatandaş Rumlar’dan, Athnagoras’tan
Malımızı çalanlardan haber ver.
‘Dost Amerika’dan, acı dilden yaz
Altıncı filodan, İsrail’den yaz
Torbadan, sepetten ve zembilden yaz
Semerlerden, palanlardan haber ver.
Kruşçef’ín kuru sıkılarından
Aybar’ın güdümlü şarkılarından
Jetlerin bir günlük yakıtlarından
Savaşlardan, şölenlerden haber ver.
‘Diplomatik yollar’ asfaltlandı mı?
Dünkü tek derdimiz dört katlandı mı?
Yarışta atımız sakatlandı mı?
En arkada kalanlardan haber ver.
Erenköy’den, Hilarion burcundan
Kardeşin kardeşe olan borcundan
Yiğit kardeşimden, şehit bacımdan
Gözyaşını silenlerden haber ver.
‘Hür dünya’ taş gibi sağır mı daha?
Kuvvet, adaletten ağır mı daha?
Papazlı EOKA sığır mı daha?
Totemlerden, klânlardan haber ver.
Ajanslardan, haberlerden, yorumdan
İçerdeki, dışardaki durumdan
Cenevre’den, Acheson’dan, Erim’den
Ucu sivri plânlardan haber ver.
Var mı, yok mu teklifimiz, tezimiz?
Hep pas geçtik, rest olmadı sözümüz
Dokuz aydır kan ağlarken özümüz
Hâlimize gülenlerden haber ver.
Ne hâlde mitingler, nutuklar şimdi?
Kaç karpuz alıyor koltuklar şimdi?
Salma geziyor mu kopuklar şimdi?
Yağmalardan, talanlardan haber ver.
Yok Hasan, vazgeçtim, koy beni rahat
Neşeli şeyler yaz, götürmez hayat
Viskiden, briçten, twist’ten anlat
Reklâmlardan, ilânlardan haber ver.
(Vur Emri)
Abdurrahim Karakoç
Topraktaki Sevince
Al elmalar yeşil dalı eğince
Yaprakların ucu yere değince
Bak o zaman topraktaki sevince.
Hava bulutlanıp gök gürleyince
Bir yağmur başlar ya inceden ince
Bak o zaman topraktaki sevince.
Sevdalılar al kefeni giyince
Kara yerler seni beni yiyince
Bak o zaman topraktaki sevince.
(Dosta Doğru)
Abdurrahim Karakoç
Görünen Köy
Hilâle düşman kim desem,
‘Haç’değil mi gardaş,
Haç? ! ..
Ayasofya benim desem,
‘Suç’ değil mi gardaş,
Suç? ! ..
Namaz kılmak yasak amma,
Papa girer eyler dua
Kim layiklik derse buna,
‘Piç’ değil mi gardaş,
Piç? ! ..
Acemi tavlar eke’ler,
Bedeni yuttu lekeler.
Başımızda tenekeler
‘Taç’ değil mi gardaş,
Taç? ! ..
Diyanet reisimiz var,
Tapucuyla bir sayarlar
Ordum papayı selâmlar,
‘Güç’ değil mi gardaş,
Güç? ! ..
Efes-mefes bir bahane,
Haçlılar uyandı gene.
Gidip soralım bilene,
‘Öç’ değil mi gardaş,
Öç? ! ..
Turizm diye yurt satıla,
Gülem katıla katıla..
Bu gidiş haktan bâtıla
‘Göç’ değil mi gardaş,
Göç? ! ..
Dışa taviz, içe haset;
Ötesini sen kıyas et.
Bizde güdülen siyaset,
‘Hiç’ değil mi gardaş,
Hiç? ! ..
Dün Konya´da, bugün Van´da
Kırk can incitir bir manda
Çok suratlar bu zamanda
‘Saç’ değil mi gardaş,
Saç? ! ..
Horlanıyor Müslümanlık,
Usandık zindana gir-çık
Her birimiz bir kurbanlık
‘Koç’ değil mi gardaş,
Koç? ! ..
Rezalete turizm dendi,
Arada milyarlar yendi.
Sözde köylümüz efendi,
Sözde……………
‘Aç’ değil mi gardaş,
Aç? ! ..
Doldurduk taşı pirince,
Seçmek var günü gelince
Kaçacaksın, bir gün önce
‘Kaç’ değil mi gardaş,
Kaç! ..
Geçilmiyor kiliseden;
Millet mi istiyor, neden
Ben diyeyim siz demeden,
‘Baç’ değil mi gardaş?
Baç! ..
Yıllarca sürdü bu çile;
Ancak dile kolay, dile.
Ve şimdi uyansak bile,
‘Geç’ değil mi gardaş?
…………….Geeeeç! ..
(Vur Emri)
Abdurrahim Karakoç
Fotoğraf – 2
Zulüm, kıyım, işgal aldı yürüdü
Seneler geçiyor, dünya uykuda.
Namus lekelendi, ahlâk çürüdü
Adalet göçüyor, dünya uykuda.
İnsanlık treni bekler durakta
Koyunlar, balıklar, kuşlar merakta
Dün Afganistan’da, bugün Irak’ta
Bush kelle biçiyor, dünya uykuda.
Güçsüzlerin işi sardı çetine
Alıştı siyonlar insan etine
Kahvaltıda bile çay niyetine
Şaron kan içiyor, dünya uykuda.
Fay çatlıyor, ses geliyor derinden
Deniz taştı, yer oynuyor yerinden
Sadist zorbaların şedit şerrinden
Hak-huzur kaçıyor, dünya uykuda.
Hırs atları yorulmuyor bir türlü
Hesap-kitap sorulmuyor bir türlü
Çeçenistan durulmuyor bir türlü
Putin şer saçıyor, dünya uykuda.
Ermenistan, Kıbrıs, Ege diyecek
Avrupalı Türkiye’yi yiyecek
Bırakmadı sırtımızda giyecek
Açtıkça açıyor, dünya uykuda.
Davranın be yüreksizler davranın!
Suyu çıktı kilisenin, havranın
Despotlar, istikrar denen kavramın
İçine s……, dünya uykuda.
29 Aralık 2004/Vakit
Abdurrahim Karakoç