Menüler kısmından ayarlayınız.

Abdurrahim KARAKOÇ Şiirleri

Çağrı

-Hatada hikmet arama,
Helali katma harama-

Sana mezar oldu girdiğin kutu
Çık çıkabilirsen, iş başa düştü.
”Umudum” diyerek diktiğin putu
Yık yıkabilirsen, iş başa düştü.

Kan-kızıl ettiler gök mavisini
Dert yiyor yiğidin en kavisini
Bağrına saplanan zam çivisini
Sök sökebilirsen, iş başa düştü.

Ne kader yol verir, ne kervan yürür
Bir kedi ip atmış on aslan sürür
Aynadan hayalin sana tükürür
Bak bakabilirsen, iş başa düştü.

Dün tavşan avlarken vurguncu kuşu
Bugün fil avlatır solun dingişi
Yırtılan kemeri, çürüyen dişi
Sık sıkabilirsen, iş başa düştü.

”Hakça düzen” sanıp, oltayı yuttun
”Ak günler” beklerken çamura battın
Kimsenin suçu yok, sen sana ettin
Çek çekebilirsen, iş başa düştü.

Affetme kim ise milleti bölen
Sana örnek olsun hak için ölen
Kutsal ocağındır yıkılan, sönen
Yak yakabilirsen, iş başa düştü.

Düşürme, sahip ol al bayrağına
Türk-İslâm mührünü gel, vur çağına
Fitneyi, yalanı götür lağıma
Dök dökebilirsen, iş başa düştü.

(Kan Yazısı)

Abdurrahim Karakoç

Cevapsız Kalan Sualler

Yürü: duvar beton, otur yer beton
Tavana bakarsın ‘ bakma der’ beton
– Yağmur kokan toprakların nerede? ..

Ne çiçekler açar, ne kuşlar öter
Yolların on adım ötede biter
– Serbest gezen ayakların nerede? ..

Her günü hasrettir haftanın ayın
Hani ya bayramın, düğünün, toyun?
– İlin, yurdun, konakların nerede? ..

Gönlün gamdan göçer, gama taşınır
Boş direkler boynu bükük düşünür
– Dalga dalga bayrakların nerede? ..

Deprem mi geçirdin, talan mı gördün?
Kanlı haydutlara haraç mı verdin?
– Obaların ocakların nerede? ..

İnancın cezalı, yüreğin tutsak
Konuşacak yerde çaresiz susmak
– Dudakların, dudakların nerede?

(Suları Islatamadım)

Abdurrahim Karakoç

Bir Gönül Dostuna Cevap

Rıza-yı Hak için çıkmışız yola
Kullların engeli yıldırmaz bizi
Onulmaz dostların açtığı yara
Düşmanın kurşunu öldürmez bizi

Ayrılık olursa öz ile sözde
İçimiz dışımız kavrulur közde
Ülkümüz nişanlı arpacık gezde
Şer güçler hedeften kaldırmaz bizi

Yalınayak geçtik dikenden taştan
Ne çıkar rüzgardan, doludan, kıştan
Yırtılan destanlar yazılır baştan
Tufanlar sahneden sildirmez bizi

Kader bu…teslim ol, kafayı yorma
Aklın kaynağını deliden sorma
Aylara, yıllara üzülüp durma
Sıcaklar soğuklar soldurmaz bizi

Gittiğimiz Hak Yol öyle bir yol ki
Hırs atına binmek günahtır belki
Sabrımız, sevdamız o kadar bol ki
Okyanuslar aksa doldurmaz bizi

Sıcak tut sevgiyi aşk ocağında
Yaşa da olgunlaş gam kucağında
Şu ruhsuz dünyanın şu zül çağında
Olanlar ağlatır güldürmez bizi

Sözünde durandır yiğitin hası
Mezarda bitmez dostun vefası
Üç günlük dünyanın binbir cefası
‘Böldü’ deseler de, böldürmez bizi

Sağlam atılmışsa temeller eğer
Allah rızasıysa emeller eğer
Niyete uygunsa ameller eğer
Kimseler yem için yeldirmez bizi

çile, bela yağıyorken etrafa
Hak, adalet dedik çıktık ön safa
‘Kötü’ tanıtsa da üç-beş et kafa
Tarih kötü diye bildirmez bizi

Fitneye en güzel cevap sükuttur
Öfke günah dolu, sevap sükûttur
Tuzağa çok düştük hayli vakittir
Tedbir bataklara daldırmaz bizi

Bir ateş yakılır, sönmez bir daha
Bu bayrak gönderden inmez bir daha
İlkbahar hazana dönmez bir daha
Mevla yâd ellere yoldurmaz bizi

Abdurrahim Karakoç

Yangın Var

Alev sardı âlemi, uyanmayın daha siz
Altta döşek yanıyor, üstte yorgan yanıyor.
Beşikler besmelesiz, mezarlar fâtihasız..
Doğan insan yanıyor, ölen insan yanıyor.

Mideden aşağının tahtı kurulmuş serde
Ramazanı katlettik kul yapısı şekerde
Hazreti İbrahim’in mübarek aşkı nerde? ..
Ruhta bayram yanıyor, ette kurban yanıyor.

Bağlanmış dünyalıklar dünyanın yularına
Gösterin, hangi yüzle çıkacağız yarına?
Ya Rab! İman ihsan et riyakâr kullarına
Hacda hacı yanıyor, haçta ruhban yanıyor.

Kör müyüz, sağır mıyız; Rahmet-i Rahman mı yok?
Yoksa yol gösterecek Hazreti Kur’an mı yok?
Yanmak mı marifettir, yananda izan mı yok?
Dağda çoban yanıyor, tahtta sultan yanıyor.

Tutup yemek kastında ki gardaş gardaşını
Bu hâlin hicabından dağlar eğmiş başını
Titredim seyrederken mazlumun gözyaşını
Bir damlanın içinde yetmiş umman yanıyor.

(Vur Emri)

Abdurrahim Karakoç

Dönüş

Bunca yıldır bir hiçliğe
Gittim, sana geliyorum…
Yeter artık döne döne
Bittim, sana geliyorum…

Durdum ve düşündüm demin
Baktım bu yol daha emin
Ayrılmamaya bin yemin
Ettim, sana geliyorum…

Gözüm yaşlı gönlüm garip
Yalvarayım dedim varıp
Benliği benden çıkarıp
Attım, sana geliyorum…

Aşk tokmağı değdi örse
Durmam gayrı dünya dursa
Dünden kalma neyim varsa
Sattım, sana geliyorum…

Bıraktım öfkeyi kini
Oldum bir rahmet ekini
Seni sevmenin zevkini
Tattım. sana geliyorum…

(Dosta Doğru)

Abdurrahim Karakoç

Sorgulama

Herşeyi bilirim diyorsun amma
Birazcık sen seni biliyor musun?
Yemekte yatakta, sokakta, işte
Dünyanın tadını alıyor musun?

Sütün kaymaklı mı, suyun duru mu?
Sabunun sarı mı, tuzun kuru mu?
Hele bir tarif et genel durumu
Olanlardan memnun oluyor musun?

Sıcakta ciğeri pişeni anlat
Gölgede göbeği şişeni anlat
Menfaat ardından koşanı anlat
Haramdan hisseni alıyor musun?

Eski yurdun, eski köyün senin mi?
Başındaki kurtlu beyin senin mi?
Oynadığın garip oyun senin mi?
El yıkıp, can yakıp gülüyor musun?

Ortaksın hileli yol tutanlara
Kulluğun ucuzdur kul tutanlara
Yakınlığın var mı bal tutanlara
Bol bol parmağını yalıyor musun?

Bire alıp yüze satmak caiz mi?
Bizi tutup bize satmak caiz mi?
Çaresize ceza satmak caiz mi?
Sen sana iyilik diliyor musun?

Sırtımızın yükü müsün nesin sen?
Duygusuzun teki misin nesin sen?
İlelebed baki misin nesin sen?
Ecelin gelince ölüyor musun?

(Gökçekimi)

Abdurrahim Karakoç

Sorgulama

Herşeyi bilirim diyorsun amma
Birazcık sen seni biliyor musun?
Yemekte yatakta, sokakta, işte
Dünyanın tadını alıyor musun?

Sütün kaymaklı mı, suyun duru mu?
Sabunun sarı mı, tuzun kuru mu?
Hele bir tarif et genel durumu
Olanlardan memnun oluyor musun?

Sıcakta ciğeri pişeni anlat
Gölgede göbeği şişeni anlat
Menfaat ardından koşanı anlat
Haramdan hisseni alıyor musun?

Eski yurdun, eski köyün senin mi?
Başındaki kurtlu beyin senin mi?
Oynadığın garip oyun senin mi?
El yıkıp, can yakıp gülüyor musun?

Ortaksın hileli yol tutanlara
Kulluğun ucuzdur kul tutanlara
Yakınlığın var mı bal tutanlara
Bol bol parmağını yalıyor musun?

Bire alıp yüze satmak caiz mi?
Bizi tutup bize satmak caiz mi?
Çaresize ceza satmak caiz mi?
Sen sana iyilik diliyor musun?

Sırtımızın yükü müsün nesin sen?
Duygusuzun teki misin nesin sen?
İlelebed baki misin nesin sen?
Ecelin gelince ölüyor musun?

(Gökçekimi)

Abdurrahim Karakoç


Misilleme

‘İki kere iki dört’ ediyorsa,
Ben de seni seviyorum, darılma.
Bir de ‘Her gecenin sabahı var’ sa,
Ben de seni seviyorum, darılma.

Demişler ki: ‘Çivi, çiviyi söker’
Her eşek çamura bir defa çöker.
Madem ‘Kar üşütür, ateş te yakar’
Ben de seni seviyorum, darılma.

‘Her yokuşun bir inişi olur’ sa,
‘Aka aka, su çukuru bulur’ sa,
İnsan doğar, yaşar, sonra ölürse,
Ben de seni seviyorum, darılma.

Durup dinlenmeden akarsa pınar,
Her yıl kıştan sonra gelirse bahar,
Balıkların suyu sevdiği kadar,
Ben de seni seviyorum, darılma.

Dikkat eyle geçmiyorum sırayı;
Bozar ise kader bozsun arayı.
Aç ekmeği sever, fakir parayı…
Ben de seni seviyorum, darılma.

(Dosta Doğru)

Abdurrahim Karakoç

Dağlara Deniz Ektim

Uykuları yatağıma bağladım
Geceleri delip çıktım dağlara..
Ormanların kâkülünü taradım
Bulutlardan gömlek diktim dağlara..

Ağaran şafakta gördüm yarını
Tuttum nakış nakış ördüm yarını
Yağmur damlasına sardım yarını
Dalga dalga deniz ektim dağlara..

Kartal kanadıyla biçtim gökleri
Duru pınarlardan içtim gökleri
Ya Allah! . diyerek açtım gökleri
Demet demet ışık döktüm dağlara..

Hayal var ki hakikatten evlâdır
Çile var ki çok nimetten evlâdır
Sabır, şükür her ziynetten evlâdır
Üçüncü gözümle baktım dağlara..

Akıl Karaya Vurdu

Abdurrahim Karakoç

Sen ve Ben

Gün değil, hafta değil, ay değil
Beş sene, on sene sonra gelsen de
Bu canım durdukça tende
İyi bil
Beklediğim sensin.

Bazen bir demet gül alırım elime
Bazen ıhlamur çiçeği
Her şeyin doğrusu ve gerçeği
Kokladığım sensin.

Cebimde mektubun olmayabilir
Ne çıkar fotoğrafın yoksa masamda
Öğrenmek istersen eğer
Gel, sevda iklimime gir
Açılmamış gönül kasamda.
Sakladığım sensin.

Yağan yağmur duyar mı bilmem
Topraktaki mutluluğu?
Ve güneş vurunca topraktan yükselen buğu
Doldursun diye
Yerle gök arasındaki boşluğu
En masum sevgiye
Eklediğim sensin.

Uykudayken, uyanıkken
Uzakta ve yakında
Sen olmasan da farkında
Gidip gidip arada bir
Yokladığım sensin.

(Gökçekimi)

Abdurrahim Karakoç

Şiire Dair

Şiir bir cennet bahçesi
Girmeyene anlatılmaz.
Cennet nedir, bahçe nasıl?
Görmeyene anlatılmaz.

Şair gülü, şükür gülü
Yaprak yaprak dokur gülü
Her mısradan fikir gülü
Dermeyene anlatılmaz.

İne gönül, kalka gönül
Hep doğruya baka gönül
Hak vergisi.. Hakka gönül
Vermeyene anlatılmaz.

Şiir toprak kokusudur
Şiir damla damla sudur
Ermişlerin duygusudur
Ermeyene anlatılmaz.

Şairler sultanı Yunus
Her sözü yüz defa yumuş
Aşk bağına dergâh kurmuş
Varmayana anlatılmaz.

10.06.1984
(Beşinci Mevsim)

Abdurrahim Karakoç

Anadolu’da Bahar

İlkbaharı geldi Anadolu’nun,
Silifke’de çiçek açtı nar şimdi.
Her tarafı yeşillendi Bolu’nun,
Sultandağı benek benek kar şimdi.

Eğri yollar yaylaların kuşağı
Çayır, çimen sevgililer döşeği,
Hora teper Sürmene’nin uşağı,
Dadaşların oynadığı bar şimdi.

Durgun çayı köpüklendi Daday’ın,
Palmiyeler zümrüt tacı Hatay’ın
Çukurova cennetidir bu ayın;
Aydın ili efelere dar şimdi.

Gönül dile gelir kaval sesinde.
Boz martılar düğün yapar Mersin’de,
Isparta’nın renk renk gül bahçesinde
Bülbüllerin neşesini gör şimdi.

Cıvıl cıvıl, sessiz duran yuvalar,
Kelebekler birbirini kovalar.
Halı gibi nakışlandı ovalar…
Bölük bölük sarı, yeşil, mor şimdi.

Aşıklar diyarı Elbistan ili…
Olur bu mevsimin bağ-ı İrem’i,
Her çeşmenin üç-beş tane güzeli,
Her çiçeğin bir arısı var şimdi.

Çıkıp baksan Çamlıca’nın başına,
İki kıt’a bir boğazda aşina…
Karakoç’um, gel, yorulma boşuna,
İstanbul’u tarif etmek zor şimdi.

(Dosta Doğru)

Abdurrahim Karakoç

Mebus Beğ

Vallahi sıtkımı sıyırdım senden,
Tiksintimi naz belleme mebus beğ.
Yoksulluktan yanan kara bağrımı,
Isınacak köz belleme mebus beğ.

Mosturan meydanda sağol, çok yaşa(!)
Benim tütüne zam, senin maaşa..
Bulgur bulamazken çorbaya, aşa
On kuruşu az belleme mebus beğ.

Refah-mefah deme bari utan da,
Ne var, ne yok gez de öğren vatanda.
Ekin biçen de bir, sarhoş yatan da.
Ağıdımı caz belleme mebus beğ.

Yevmiyem on lira senede üç ay,
Dokuzu işsizlik vay efendim vay..
Üstelik benimle edersin alay,
Vatandaşı yoz belleme mebus beğ.

Çalışa çalışa kuruyor kanım,
Vergi şeleğinden çıkıyor canım;
Sen insansın amma ben de insanım..
Yolunacak kaz belleme mebus beğ.

Gruba esirsin, lidere dayak..
Uçuruma sürür beni bu ayak.
Tama vekilimsin, şu hâlime bak
Haksızlığı haz belleme mebus beğ.

Görevin sırf parmak kaldırmak değil,
Biraz da milletin derdine eğil.
Meclise hürmet et, ne döv, ne dövül..
Hizmet belle, söz belleme mebus beğ.

Dinime sövene hürmet edersin;
Din yalnız benim mi? Söyle ne dersin?
Lâiklik turşusun ölçüsüz yersin;
Zehirini tuz belleme mebus beğ.

(Vur Emri)

Abdurrahim Karakoç

Milletvekili Marşı

Sormayın kim olduğumu
Ben bilmem, liderim bilir
Varlığımı yokluğumu
Ben bilmem, liderim bilir…

Gözlerim hep ona bakar
Kaldır der, ellerim kalkar
Gül, menekşe nasıl kokar
Ben bilmem, liderim bilir…

Ne içip, ne yiyeceğim
Sırtıma ne giyeceğim
Nerede ne diyeceğim
Ben bilmem, liderim bilir…

İçimdeki riyaları
Süreceğim boyaları
Göreceğim rüyaları
Ben bilmem, liderim bilir…

Sıkı tutarım aramı
Ye derse, yerim haramı
Süt beyaz, kömür kara mı
Ben bilmem, liderim bilir…

Enim nasıl, boyum nasıl
Fikrim nasıl, huyum nasıl
Kullanacak oyum nasıl
Ben bilmem, liderim bilir…

Hasta mıyım, sıhhatta mı
Sadakatım ifratta mı
Otuz gün ay mı, hafta mı
Ben bilmem, liderim bilir…

Hicap nedir, örtü nedir
Kurt-kuş, böcek-börtü nedir
İyi nedir, kötü nedir
Ben bilmem, liderim bilir…

Hürmetim tamdır zatına
Minder olurum altına
Uyarım talimatına
Ben bilmem, liderim bilir…

Teslim ettim irademi
Böyle yürür benim gemi
Varsa beynimi, midemi
Ben bilmem, liderim bilir…

(Parmak İzi)

Abdurrahim Karakoç


Bu Çağrı Sanadır

Bir damla SU gönder bana
Eğer gönderebilirsen
Ana sütü gibi tertemiz olsun
Bir damlası Karadeniz
Bir damlası Akdeniz olsun.

Bir avuç TOPRAK gönder bana
Edirne koksun, Ağrı koksun
Her zerresi burcu burcu
Türkiye koksun
Anadolu’dan çağrı koksun.

Bir dilim EKMEK gönder bana
Yiyince lezzetini hissedeyim
Bereketini hissedeyim
Köy köy, tarla tarla
Memleketimi hissedeyim.

Bir demet ÇİÇEK gönder bana
Renkleri;
Sarı, kırmızı, beyaz ve mavi olsun
Râyihası, estetiği
semâvî olsun.

Bir tutam SEVDA gönder bana
Veysel Garani’nin, Yunus Emre’nin
Sevdasından olsun
Mevlâna’nın Mevlâ’sından olsun
Sevdâların hasından olsun.

Bir RÜYA gönder bana
Yürürken, otururken
Güneşi, ayı seyredeyim
Aradan kalksın tüm duvarlar
Mâverayı seyredeyim.

Bir damla ALIN TERİ gönder bana
Yazdığın ŞİİRLERİ gönder bana
Okumaya ihtiyacım var…

25 Ekim 2001
(Parmak İzi)

Abdurrahim Karakoç

İlân

Ne diyorsa İSLÂM DİNİ
Uyacağız suç olsa da.
Gerçeği örten kefeni
Soyacağız suç olsa da.

Alnımız ak, yüzümüz ak
İslâm olan olmaz korkak
Bâtıla bâtıl, hakka hak
Diyeceğiz suç olsa da.

Çiçeklenir sevda serde
Cihad, düğün olur merde
Nur-u Kur’an’ı her yerde
Yayacağız suç olsa da.

Baba, ana, bacı, gardaş
Ehl-i küfre açtık savaş.
İslâmlık yoluna can, baş
Koyacağız suç olsa da.

Cihad bize bayram, düğün
Ta doğuştan haşre değin
Her an Zikrullah gömleğin
Giyeceğiz suç olsa da.

Mânâ doldurmuş iç’leri
Gam mı maddenin suçları..
Dine ‘Taş’ atan piçleri
Sayacağız suç olsa da.

(Vur Emri)

Abdurrahim Karakoç


Dağ ile Sohbet

Beyaz karlı, kara çamlı iri dağ
Heybet nedir, ne değildir? . De hele.
Geceleri yapayalnız kalınca
Uzlet nedir, ne değildir? . De hele.

Hiç başın ağrır mı, yoruldun mu hiç?
Birine küstün mü., darıldın mı hiç?
Sevdin mi, öptün mü, sarıldın mı hiç?
Hasret nedir, ne değildir, de hele.

Neşeyi ne tartar, gamı kim ölçer
Acı söz yarası kaç yılda geçer
Beklemek sancıdır, ayrılık hançer
Gurbet nedir, ne değildir? . De hele.

Düşlerine aldandın mı uykunun?
Kucağında büyüdün mü korkunun?
Taşınması zor mu zillet tokunun?
Dehşet nedir, ne değildir? . De Hele.

Ormanın var, pınarın var, kuşun var
Dört mevsimde bulut saçlı başın var
Bilmem amma bir uzunca yaşın var
Mühlet nedir, ne değildir? . De hele.

(Suları Islatamadım)

Abdurrahim Karakoç