Benden selâm olsun Koç Köroğlu’na
Şimdi devir başka, zaman değişti.
Karga konar kır atların beline
Arpa bulunmuyor, saman değişti.
Gayri ne Kenan var, ne Demircoğlu
Tarihe karıştı, Ayvaz’la Hoylu
Herkes Bolu Beyi, her taraf Bolu
Yiğitlik kalmadı, insan değişti.
Sır tutmuyor suya giden testiler
Kılınçları müzelere astılar
Çamlıbel’in çamlarını kestiler
Dağlar çıplak kaldı, orman değişti.
Kale yoktur, ok atılmaz burçlardan
İnsanoğlu yüksek uçar kuşlardan
Boz tavşanlar haraç alır kurtlardan
Erlik başkalaştı, meydan değişti.
Ninnocular çadır kurdu düzlere
“Avare mu” sedef oldu sazlara
Benzerimiz hiç kalmadı sizlere
Caz müziği çıktı, makam değişti.
Kervan geçmez, uçurdular hanları
Hile satar asrın bezirgânları
Banka kurup biriktirdik kanları
Dertler yenilendi, derman değişti.
Günden güne küçülüyor Arzımız
Şimdi ise Aya gitmek arzumuz
Feza elbisesi diker terzimiz
Gökleri fethettik, mekân değişti.
Tat bozuldu, küp kokutur turşular
Haydutlara yatak oldu çarşılar
Şişkin cüzdan bin belâyı karşılar
Boynuzlar gürz oldu, kalkan değişti.
(Vur Emri)
Abdurrahim Karakoç
Dönekname
Tevazuu severdi, kaynatıp taşırdılar
Girdi hırs ambarına, çıkamadı bir daha…
Haramla yağladılar, kibirle pişirdiler
Bulanık göl ettiler, akamadı bir daha…
Yakın arkadaşları çöplük yaptı beynini
Doldurdular ve sonra dökemedi bir daha…
Kör dikişler atıldı kaypak iradesine
Sökmek istese bile sökemedi bir daha…
Soyundu inancından terk-i edep eyledi
Şerefini göğsüne takamadı bir daha…
Sürdü benlik atını karanlık geleceğe
Dönüp de arkasına bakamadı bir daha…
Söndü yüreğindeki yanan aşk alevleri
Uyanıp yeni baştan yakamadı bir daha…
Yediği haram oldu, içtiği haram oldu
Ellerini haramdan çekemedi bir daha…
Burçlardan indirilmiş bayraktı haysiyeti
Alıp tekrar yerine dikemedi bir daha…
Terk etti güzelliği, çirkinliğe sarıldı
Girdiği bataklıktan çıkamadı bir daha…
Küfrü baş tacı yaptı, dostlarına darıldı
Diktiği putlarını yıkamadı bir daha…
Kazancı beleş oldu ve kendisi leş oldu
Itır gibi, gül gibi kokamadı bir daha…
Zirvenin yollarında döndükçe dönekleşti
Ağzına helal lokma sokamadı bir daha…
Dost oldu zalimlere, görmedi mazlumları
Gam çekmedi, gözyaşı dökemedi bir daha…
Abdurrahim Karakoç
Üşüyenler
Bilir misin gardaş Türk illerinde
Havada yıldızlar, dağda kar üşür.
Tutsak soydaşların türkülerinde
Dört mevsim ötede bir bahar üşür.
Ezanlar buz tutmuş minarelerde!
Yaylalar dermiş ki: Töremiz nerde?
Yolların hasretle bittiği yerde
Her dağ yamacında bir mezar üşür.
Ses verir aktıkça ağlarcasına
Göl olur gözyaşı gönül tasına
Her sabah kuşların uyanmasına
Her köyün bağrında bir pınar üşür.
Kara pas bağlamış ozan dilleri
Ayıya in olmuş Bozkurt illeri.
Ulu Tanrısı’na açmış kolları
Kökü Türklük olan bir çınar üşür.
(Vur Emri)
Abdurrahim Karakoç
Dinde Reform Hastalarına..
Bırak dini-dindarı, sen ki dini bilmezsin
Uzaklara bakma hiç, sen kendini bilmezsin
Emirle dolaşırsın karanlık girdaplarda
Mazbut insan olmanın mihengini bilmezsin..
6 Kasım 2006/Vakit
Abdurrahim Karakoç
Dün Gece
Çelik testereyle kestim suları
Yıkadım duvara astım suları..
Düşümde düşüme girdim dün gece.
Buluta yaslandım ışığı tuttum.
Seni hatırladım, seni unutdum..
Kendimi kendime sordum dün gece.
Topladım yolları eyledim yumak
Musalladan gayri görmedim durak…
Durmadan düşünüp durdum dün gece.
Toprağı boyadım otlar ağladı
Oturdum kalkmadım atlar ağladı..
Tuttum yorgunluğu yordum dün gece.
Dertler gecikince gidip yokladım
Yırtık bohçalarda umut sakladım..
Kırgınlık bağını kırdım dün gece.
Şişelerde mahkûm çiçek kokusu
Yağdı yüreğime renk renk korkusu..
Yok yere yokluğu vurdum dün gece.
Ay doğdu, gölgeler çöktü üstüme
Hicran alev alev aktı üstüme..
Gözümü yollarda gördüm dün gece.
Aydınlığa koştum karanlık çıktı
Her sevgi, her vefa bir anlık çıktı..
Güç-belâ ben bana vardım dün gece.
Dosta şiir yazdım ‘hatıra’ dedim
Belki bir dost gele otura dedim..
Gönlümü toprağa serdim dün gece
(Beşinci Mevsim)
Abdurrahim Karakoç
Bereket
Aşk dedin, bağrıma soktun bıçağı
Akan kanım göl olmadan tükenmez
Sevda kokan bu yaranın çiçeği
Petek petek bal olmadan tükenmez
Hasret nedir? Yarına sor, düne sor
İnanmazsan dönder-aktar gene sor
Sensiz geçen geceleri bana sor
Saatleri yıl olmadan tükenmez
Görsem derim biçimini, rengini
Kötü talih yüksek yapar engini
İçimdeki bu sevginin yangını
Kemiklerim kül olmadan tükenmez
A. KARAKOÇ
Beklemek
Beklemek…
Sarıcadüzü’nde bir yığın toprak
Sulanır her sabah göz yaşlarımla
Mihriban, Mihriban uyan da bir bak!
Hasret düğüm düğüm ak saçlarımda
Ardıçlı ağaçlarda gene ay doğar…
Akasya gölgeleri delik – deşik…
Bir pınar ağlar sabahtan akşama dek
Yapraklar sallanır, ışıklar söner
Büyüdükçe büyür içimde bir dert
BEKLEMEK…
A. KARAKOÇ
Ben
Ben..
Ben: Karlı dağların deli rüzgârı..
Ben: Tozlu yolların demirbaşıyım.
Ben: suyu kurumuş sevgi pınarı…
Ben: Toprak bekçisi, mezar taşıyım.
Ben: Hep yıllar yılı kanayan çıban…
Ben: Fikir sürüsün yitiren çoban.
Ben: Hayâl peşinde çarıksız taban…
Ben: gurbet ağzında bulgur aşıyım.
Ben: çürük bir gemi aşk denizinde..
Ben: Yağmur damlası dostun izinde.
Ben: Yanıp kül oldum aşkın közünde…
Ben: Kara sevdanın dert yoldaşıyım.
Ben: Koyu düşmanım yersiz gülüşe
Ben: Düşüvermişim bitmez bir düşe
Ben: Bıldır ağlarım bu yıl ölmüşe…
Ben: Bensiz duygunun ilk savaşıyım.
Ben: Gönlü aklına uymayan deli..
Ben: Az düşünceden doymayan deli.
Ben: Beni ben diye saymayan deli…
Bırakın, ben benden uzaklaşayım.
A. KARAKOÇ
Beni De Çağır
Çileyi koklayıp gül niyetine,
Zindana girersen beni de çağır.
Sabrı, kanaatı bal niyetine
Ekmeğe dürersen beni de çağır.
Bazen iki dünya sığar içime,
Bazen iki güneş doğar içime.
Bazen gam yağmuru yağar içime
Sen beni ararsan, beni de çağır.
Dostların var ise divanelerden,
Göz yaşın aktıysa minarelerden.
Binlerce senelik viranelerden
Birşeyler sorarsan, beni de çağır
Ezelin ezelden öncesi vardı,
Yine sonsuzluktur sonsuzun ardı.
Zaman yumağına bizi kim sardı?
Aklını yorarsan beni de çağır.
Dışarda göz yanar, içerde yürek,
Taahhüt ehline tahammül gerek.
Mazlum yarasına merhem diyerek
Göz yaşı sürersen beni de çağır.
A. KARAKOÇ
Beşinci Mevsim
Düştü can evime dördüncü cemre
Dünyayı üçüncü gözümle gördüm.
Dörtyüz seksenbeş gün çekti bir sene
Onaltıncı aya takvimsiz girdim.
Aynalara baktım korku gösterdi
Saatler her sabah kırkı gösterdi
Namlular, nişanlar Türk’ü gösterdi
Hayatım boyunca hedefte durdum.
Gül sundum yediler, koklamadılar
Armağan can verdim saklamadılar
Gittim… gelir diye beklemediler
Kaybolan gölgemi yollara sordum.
Getirdim yanıma ay’ı bir karış
Ölçtüm ki dağların boyu bir karış
Şehiri bir adım, köyü bir karış
Damlada denizdir en küçük derdim.
Savurdum, eledim, seçtim zamanı
Yaprak, yaprak tel tel açtım zamanı
Haftada üç asır geçtim zamanı
Nerye gittimse zamansız vardım.
Yırtıldı ruhlara çizdiğim resim
Yazık, kuklalara sığmadı sesim
Yaşadığım şimdi beşinci mevsim
Çağın çilesini sırtıma sardım
A. KARAKOÇ
Hatırlatma(mektup derken şiir olu)
Mektup derken şiir oldu bak gene
Darılırsan ben ölürüm, unutma…
Taze sarmaşığım, hoyrat bedene…
Sarılırsan ben ölürüm, unutma…
Bir gün güneş olur göle doğarsın
Bir gün yağmur olur yola yağarsın
Bir gün çiçeklerden koku sağarsın
Yorulursan ben ölürüm, unutma…
Kılıç ağzı yoldur, ok ucu meydan
Dikkat et; sen benim canımsın ey can! .
Koyakta kekliksin, kayada ceylan
Vurulursan ben ölürüm, unutma…
“Aşk” denince aklı bırak, deli ol! .
Işık ışık gökten inen dolu ol
Boz-bulanık akan yağmur seli ol
Durulursan ben ölürüm, unutma…
Dinlemek zor, anlamak zor yâr beni
Göreceksen dertte, gamda gör beni
Gönül toprağıma yaptım türbeni
Dirilirsen ben ölürüm, unutma…
(Dosta Doğru)
Abdurrahim Karakoç
Unuttuk
Alp-Eren Gaziler, ulu sultanlar
Eğlenceye daldık… Unuttuk sizi.
Bin yıldır toprakta uyuyan canlar
Televizyon aldık… Unuttuk sizi.
Ey Hazreti Ahmed Yesevî Hoca!
Dedem Korkut adlı mübarek koca,
Zemzemi lağıma eyledik boca
Avrupalı olduk… Unuttuk sizi.
Çağrı bey, Alpaslan, cümle erenler
Cennet bahçesinde çiçek derenler
Allah rızasına gönül verenler
Arasat’ta kaldık… Unuttuk sizi.
Mevlâna çalgıda oyunda gitti
Hacı Bektaş cemde, ayinde gitti
Yunus her derenin suyunda gitti
Partilere dolduk… Unuttuk sizi.
Ak Şemsettin ak sevginin dışında
Şanlı Fatih gök sevginin dışında
Bizim sevgi hak sevginin dışında
Küfrü nimet bildik… Unuttuk sizi.
Lâkabı muhteşem, adı Süleyman,
Yavuz Sultan Selim, ender kahraman!
Affet, ulu Hakan Abdülhamit Han
Memleketi böldük… Unuttuk sizi.
Tarihe taht kurup oturan canlar
Âleme adalet götüren canlar
Üç kıt’ayı dize getiren canlar
Prensleri bulduk… Unuttuk sizi.
15 Ocak 1989
(Yasaklı Rüyalar)
Abdurrahim Karakoç
İtiraf (ister ağla, ister uyu)
İster ağla, ister uyu bebeğim
Yüreğime kundakladım ben seni
Yakacaksan, yak ta kurtul; ne deyim
Ateş diye kucakladım ben seni.
Bilemezsin.. can yakmaz ki bilesin
Ağrı, sızı bırakmaz ki bilesin
Yara açmaz, kan akmaz ki bilesin
Gözlerimle bıçakladım ben seni.
Mektup yazdım baharına, yazına
Gölgeden çık, güneş doysun hazzına
Kilit vurdum gecelerin ağzına
Rüyalara yasakladım ben seni.
Gönlümü vermişim, güle ne hacet
Daha başka bir gönüle ne hacet
Altına, elmasa, tüle ne hacet
Şefkatimle duvakladım ben seni.
(Yasaklı Rüyalar)
Abdurrahim Karakoç
Dertleşme
Sırtımıza cümle derdi, belâyı
Sizin için aldık; sizden ne haber?
Senelerce uykuları rüyayı
Sizin için böldük; sizden ne haber?
‘Nemize ne, aman bırak’ demedik
Otuz alıp onbeş verek demedik
Hava kışlı, yollar ırak demedik
Sizin için geldik; sizden ne haber?
Aşk ile doldurduk gönül tasını
Tavuğunuz ölse çektik yasını
Zalimlere karşı cenk havasını
Sizin için çaldık; sizden ne haber?
Durup da ‘bize ne’ demedik bir gün
Korkmadık, yılmadık, düşmedik yorgun
Sıra sıra hapis, kitlece sürgün
Sizin için olduk; sizden ne haber?
İçkiye, kadına, rütbeye, şana
Tenezzül etmedik, malûm cihana
Bunların cümlesi kalsın bir yana
Sizin için öldük; sizden ne haber?
(Kan Yazısı)
Abdurrahim Karakoç
Bize Göre
Beşyüz itten kaçan kurda
Kurt diyenler halt eylemiş.
Şehit verilmeyen yurda
Yurt diyenler halteylemiş.
Birlik ister bizden olan
Kör olsun milleti bölen
Siyasette yalan-dolan
Şart diyenler halteylemiş.
Yazıklar olsun ismine
Gider yan verir hasmına
Vatandaşın bir kısmına
Kürt diyenler halteylemiş.
Ülkü bizim baş tacımız;
Şeker, bal olur acımız.
Çilemizdir ilacımız
Dert diyenler halteylemiş.
Hamdolsun alnımız aktır;
Zalimden korkumuz yoktur
Hakikatin yönü tektir
Dört diyenler halteylemiş
Danışsınlar canlarına
Kalmayacak yanlarına
Marksizmin hayranlarına
Mert diyenler halteylemiş.
Rahmet yağar ilik ilik
Aşk suyunu içer çelik
Ön niyettir ülkücülük
Art diyenler halteylemiş.
(Kan Yazısı)
Abdurrahim Karakoç
Bereket
Aşk dedin, bağrıma soktun bıçağı
Akan kanım göl olmadan tükenmez
Sevda kokan bu yaranın çiçeği
Petek petek bal olmadan tükenmez
Hasret nedir? Yarına sor, düne sor
İnanmazsan dönder-aktar gene sor
Sensiz geçen geceleri bana sor
Saatleri yıl olmadan tükenmez
Görsem derim biçimini, rengini
Kötü talih yüksek yapar engini
İçimdeki bu sevginin yangını
Kemiklerim kül olmadan tükenmez
A. KARAKOÇ
Beklemek
Beklemek…
Sarıcadüzü’nde bir yığın toprak
Sulanır her sabah göz yaşlarımla
Mihriban, Mihriban uyan da bir bak!
Hasret düğüm düğüm ak saçlarımda
Ardıçlı ağaçlarda gene ay doğar…
Akasya gölgeleri delik – deşik…
Bir pınar ağlar sabahtan akşama dek
Yapraklar sallanır, ışıklar söner
Büyüdükçe büyür içimde bir dert
BEKLEMEK…
A. KARAKOÇ
Ben
Ben..
Ben: Karlı dağların deli rüzgârı..
Ben: Tozlu yolların demirbaşıyım.
Ben: suyu kurumuş sevgi pınarı…
Ben: Toprak bekçisi, mezar taşıyım.
Ben: Hep yıllar yılı kanayan çıban…
Ben: Fikir sürüsün yitiren çoban.
Ben: Hayâl peşinde çarıksız taban…
Ben: gurbet ağzında bulgur aşıyım.
Ben: çürük bir gemi aşk denizinde..
Ben: Yağmur damlası dostun izinde.
Ben: Yanıp kül oldum aşkın közünde…
Ben: Kara sevdanın dert yoldaşıyım.
Ben: Koyu düşmanım yersiz gülüşe
Ben: Düşüvermişim bitmez bir düşe
Ben: Bıldır ağlarım bu yıl ölmüşe…
Ben: Bensiz duygunun ilk savaşıyım.
Ben: Gönlü aklına uymayan deli..
Ben: Az düşünceden doymayan deli.
Ben: Beni ben diye saymayan deli…
Bırakın, ben benden uzaklaşayım.
A. KARAKOÇ
Beni De Çağır
Çileyi koklayıp gül niyetine,
Zindana girersen beni de çağır.
Sabrı, kanaatı bal niyetine
Ekmeğe dürersen beni de çağır.
Bazen iki dünya sığar içime,
Bazen iki güneş doğar içime.
Bazen gam yağmuru yağar içime
Sen beni ararsan, beni de çağır.
Dostların var ise divanelerden,
Göz yaşın aktıysa minarelerden.
Binlerce senelik viranelerden
Birşeyler sorarsan, beni de çağır
Ezelin ezelden öncesi vardı,
Yine sonsuzluktur sonsuzun ardı.
Zaman yumağına bizi kim sardı?
Aklını yorarsan beni de çağır.
Dışarda göz yanar, içerde yürek,
Taahhüt ehline tahammül gerek.
Mazlum yarasına merhem diyerek
Göz yaşı sürersen beni de çağır.
A. KARAKOÇ
Bir Güzel Ülkü
Yüreklerde kök bağlayıp yaşayan
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Ezelden ebede müjde taşıyan
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Yesi’deki kutsal aşkın mayası
Malazgirt’te Alparslan’ın rüyası
Söğütteki has kilimin boyası
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Yunuslayın ‘Et-kemiğe bürünen’
Selim ruhta Yavuz serdar görünen
Şems misali cümle kirden arınan
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Bedenlerde Koç Köroğlu yüreği
Debreştikçe yakın eyler ırağı
İman kalesinin bayrak direği
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Riya duygusuyla dolup taşmamış
İlimden, irfandan uzaklaşmamış
Benlik çamuruna ayak basmamış
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Dedem Korkut töresiyle töreli
Edep, ahlâk, sevgi, saygı sıralı
Kırk yıl önce.. aklım erdi ereli
Bir güzel ülküdür günül verdiğim.
Her kapıda bir hesaba girmeyen
İnancından zerre taviz vermeyen
Dost alnına kara leke sürmeyen
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Mazlumun yoldaşı, zalimin hasmı
Kendine put yapmaz heykeli, resmi
Hak’tır, adalettir, rahmettir ismi
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Bu ülkü candadır, sokakta yatmaz
Güneştir.. bir doğdu, bir daha batmaz
Menfaat uğruna kimseyi satmaz
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Şiddeti, kavgası, kanı olmayan
İçinde öfkesi, kini olmayan
Sonsuza uzanan, sonu olmayan
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Bedir’den Bizans’a akıp gelen o
Küfür setlerini yıkıp gelen o
İlâhî kaynaktan çıkıp gelen o
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Sinan’da estetik, Itrî’de ahenk
Sebillerde hayat, kubbelerde renk
Mevlânâ’da ilim, Barbaros’ta cenk
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Nizâm-ı Âlem’dir Hak’kın sözü bu
Söylediğim cümle sözün özü bu
Tek damlada umman eyler bizi bu
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Ülkü demek makam, mevki, taç değil,
Ülkü demek totem, sembol, haç değil
Kul icadı kof ilkeler hiç değil,
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Taze filiz vermiş Edebali’yle
Çiçeklenmiş Hacı Bayram Veli’yle
Ulubatlı Hasan’daki hâliyle
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Şehitlerin kanlarıyla ıslanan
Destan olup mavera’dan seslenen
Atıf’larla Said’lerle beslenen
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Türk’e ihsan olmuş “Kavm-i Necip”lik
Boş hayâldir bu şerefe rakiplik
Hayatlar gergeftir, ameller iplik
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Ne yazdımsa inanç, ahlâk, örf ile
Postaladım gönül denen zarf ile
Anlatılmaz yirmi dokuz harf ile,
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
A. KARAKOÇ