Hasan’a Mektup
Garip Günler
Bir yerde som çeliğin mantarlaşma günüdür
Bir yerde şahinlerin hantallaşma günüdür
Seçim kürsülerinin ahengi başka bir renk
Orada kargaların kartallaşma günüdür.
Abdurrahim Karakoç
Yerli yerinde
Hangi yağmur dağları silip-süpürüp gitmiş
Hangi ölü sağları silip-süpürüp gitmiş
Asırlar diz mi çöker ayların eteğine
Hangi gün var çağları silip-süpürüp gitmiş.
14.06.2007/Vakit
Abdurrahim Karakoç
Mirasyedi Nesil
Devlet devlet diye naralar atıp
Devleti harcadık… Daha ne kaldı?
Millî duyguları ucuza satıp
Milleti harcadık… Daha ne kaldı?
Parti merkezleri kıblemiz oldu
Kirli-paslı giren tertemiz oldu(!)
Kazanan kesemiz, midemiz oldu
Ümmeti harcadık… Daha ne kaldı?
PKK ‘Kürdüm’ der, Kürtleri vurur
Alevî, Sünnî’den uzakta durur
Dindar, karşısında ‘laik’i bulur
Vahdeti harcadık… Daha ne kaldı?
Nereye baktıksa hoş bakamadık
Bir düştük, bir daha hiç kalkamadık
Sarıldık dünyaya, bırakamadık
Ahreti harcadık… Daha ne kaldı?
Dilendik batıda, dağıttık şarkta
Ar-namus kalmadı ev ile barkta
Ekranda, sahnede, caddede, parkta
İffeti harcadık… Daha ne kaldı?
Sözleri, zehirli yılan ettik biz
Her şeyi her şeyi yalan ettik biz
Sevgiyi, dostluğu talan ettik biz
Hürmeti harcadık… Daha ne kaldı?
Şartlandık en câni arzular için
Koymadık tek mâni, arzular için
Üç günlük nefsânî arzular için
Cenneti harcadık… Daha ne kaldı?
Vurduk, çaldık-çırptık bin bir iş yaptık
Gözümüze, gönlümüze diş yaptık
Yöneldik israfa, gösteriş yaptık
Nimeti harcadık… Daha ne kaldı?
Saldılar batıya, bir batıl izden
Umutlar, hayaller kırıldı dizden
Sılayı aldılar ellerimizden
Gurbeti harcadık… Daha ne kaldı?
Zevk-safa içinde şah ile vezir
Biri ‘hâkimim’ der, birisi ‘Hızır’
Bekledik bekledik gelmedi huzur
Mühleti harcadık… Daha ne kaldı?
Çağ delirdi… beden hasta, can hasta
Haram dolu, riya dolu her tasta
Akıl iflastadır, amel iflasta
Rahmeti harcadık… Daha ne kaldı?
Ahbaplık-komşuluk nerde erenler?
Duruyorsa haber versin görenler
Söyleyin söyleyin eski yârenler
Sohbeti harcadık… Daha ne kaldı?
Sünneti kaybettik, farzı kaybettik
Sahabeden miras tarzı kaybettik
Manevî talebi, arzı kaybettik
Kısmeti harcadık… Daha ne kaldı?
06.07.2000
(Parmak İzi)
Abdurrahim Karakoç
Gel
Aşkımız sembolleşsin iğde çiçeklerinde
Olgunlaşan meyveler dalları eğerken gel.
Duru bir yaz sabahı Toros eteklerinde
Akdeniz dalga dalga kıyıyı döğerken gel.
Seher yeli çamları, çavdarları tararken
Dağlar göller üstüne sisten perde örerken
İlkbaharın ilk gülü kılıfını yararken
Sonbaharda son yağmur yollara yağarken gel.
Suların sessiz akıp, kuşların ötme vakti
Yollar daha bitmeden düşlerin bitme vakti
Semada yıldızların uykuya yatma vakti
İster ay batarken gel, ister gün doğarken gel.
(Dosta Doğru)
Abdurrahim Karakoç
Kirli Cepler
ÇANKAYA hep ÇANKAYA, usandık bıktık artık
HİLALKAYA yok mudur şu bizim memlekette?
Ülkemde huzur bozan üç-beş hayası yırtık
Kirli birer cep oldu pantolonda, cekette.
25.04.2007/Vakit
Abdurrahim Karakoç
Hasan’a Mektup – 17
Tellerden dökülen huzur havası
Katran; yağlıkara bezir havası
Yitti ilimizin hazır havası
Birde gıdıklarlar bizleri hasan.
‘Gayrı doğmaz’ deriz, güneş batarken
Ellerimiz titrer imza atarken
Sonsuz acımıza acı katarken
Sansarca parlıyor gözleri hasan.
Seğmenleri sarhoş, hünerli gizir
Sanki canlarımız onlara nezir
Bakarız bakarız görünmez hızır
İmana küfreder sazları Hasan.
(Vur Emri)
Abdurrahim Karakoç
Sıcak Afrika’nın Siyah Ağıdı
Önce ellerinde İncil,
Sonra omuzlarında tüfekle geldiler.
Evleri, ekinleri bizim olan topraklara
Uzak ülkelerin uğursuz insanları…
Ne hakla geldiler anam,
Ne hakla geldiler?
“Allah bir” dediler inanıverdik
Anlatmadılar kullar arasındaki farkı.
Zulüm üstüne zulüm yığdılar;
Korku üstüne korku.
Siyah derili insan öğüttü dur-durak bilmeden,
Kurdukları medeniyet çarkı..
Misafir olmak, dost olmak dururken
Şart mıydı ellerinde ilah olması?
Bizde de vardı iki el, iki ayak, iki göz
Bizim de yüreğimiz vardı, biz de bilirdik sevmeyi
Suç muydu derilerimizin siyah olması?
Dövdüler, vurdular, sürdüler
Çocuklarımızı bile öpüp-koklayamadık.
Bize ait olan her şeyimizi
Yeni efendilerimiz aldılar
Namusumuzu bile saklayamadık.
Günü, ayı, yılı yok, her zaman
Gökyüzünü kızıla boyadı akıttıkları kan.
Köle yaptılar bizi beyaz medeniyete
Götürdüler madenlerimizi,
Meyvelerimizi, çocuklarımızı..
Ve işte onlardan geriye kalan:
Boş bir kilise
Taş bir kule
Bronz bir çan..
Gel bunları da götür gideceğin yerlere
Adaletsiz medeniyetin babası
Ölçüsü menfaat olan
Beyaz insan..
24 Mayıs 1985
Beşinci Mevsim
Abdurrahim Karakoç
Garip Haller
Çevik huylu zorbayı Bir yitirdik, Bir bulduk
Temizlik kazanında silme/süper kir bulduk
Gün oldu eşkiyalar bağladı tüm yolları
Gün oldu intiharı düşünen beygir bulduk.
27.06.2009
Abdurrahim Karakoç
Takiye
Altıok’un simgesi oldu artık faşo/fiş
Anladım bir çukurda son bulacak bu gidiş
Takiye çarşaf çarşaf filizlendi Deniz’de
“Tombala vekil”dedir kavgalaşmak dişe diş.
24.11.2008
Abdurrahim Karakoç
Son Asrın Komedisi
Asrın davası değil, son asrın komedisi
Aslan-kaplan kılıklı yüzlerce kül kedisi
Birbirini yağlayan bir sürü meymenetsiz
Her haber medyamızın palavra kredisi.
14.08.2009
Abdurrahim Karakoç
Nasihat
Yılan yürümesine nazire yapma çocuk
Olacaksan kendin ol, aslından kopma çocuk
Kesinlikle doğru ol, doğru yollarda yürü
Aklın varsa çığır aç, çığırdan sapma çocuk.
Abdurrahim Karakoç
Tiranlık
Ahmaklar ülkesinde her şey koyu karanlık
Ha zafer ha hezimet ikisi de bir anlık
Ve adalet Filistin askısına alınır
Azamet şaha kalkar, ipi kırar tiranlık.
12.01.2009
Abdurrahim Karakoç
Şair ve Şiir
Nerde bir yangın çıksa şair yanar içinde
Nerde çiçekler açsa bir şair var içinde
Hiçbir yapı-kapı yok şiirin girmediği
Şiirin tohumları yeşerir kar içinde.
24 Aralık 2004/Vakit
Abdurrahim Karakoç
Kılavuz Nesil
Batılın önünde set
Hakk’a kılavuz nesil.
İlimde Ak Şemseddin
Kararda YAVUZ nesil.
Hakk’a kılavuz nesil…
Bir Aras’tır, bir Tuna
Tarih binmiş sırtına
Nefret yıkan fırtına
Sevgiye havuz nesil.
Hakk’a kılavuz nesil…
Her zalimin korkusu
Her çiçeğin kokusu
Yangını söndüren su
Yemeklerde tuz nesil.
Hakk’a kılavuz nesil…
Tevhidi kucaklayan
Canda canan saklayan
Zindanları aklayan
Her zulme maruz nesil.
Hakk’a kılavuz nesil…
Kalmasın engel artık
Del zırhları del artık
Çık ufuktan gel artık
Birliğe susuz nesil.
Hakk’a kılavuz nesil…
(Akıl Karaya Vurdu)
Abdurrahim Karakoç
NASİHAT
Ne Biçim Ülke?
Sanık, sanık yakını kim varsa taarruzda,
Cıvıdı taş ve demir, kokma başladı tuzda,
Bu ne biçim bir ülke, gören hayrete düşer,
Azdı darbeseverler, darbeciler omuzda!
14.01.2009
Abdurrahim Karakoç
Var Ama…
Ahiret yollarında dünyanın Sırat’ı var
Seyrettim milyonların kölelik beratı var
Birinin kedisi yok hırsız fareyi tutsun
Birinin kör hırsı var, birinin kıratı var.
24.02.2009
Abdurrahim Karakoç
Tevziat
İlâhi nizamdır yorulmaz, şaşmaz
Bulutlar dünyaya rahmet dağıtır.
Zerreden kürreye haddini aşmaz
Yıldızlar semaya rahmet dağıtır.
Seyreyle âlemi ibret içinde
Görene hikmet var hikmet içinde
Türlü renk, sayısız lezzet içinde
Topraklar meyveye rahmet dağıtır.
Toplar çeşme, kaynak, dereyi, çayı
Aksatmaz günleri, haftayı, ayı
Ezelden ebede asırlar boyu
Irmaklar deryaya rahmet dağıtır.
Korkulu, karanlık, kör gecelerde
Aklın, hissin, ilmin bittiği yerde
Mânâ ülkesinden açılır perde
Uykular rüyaya rahmet dağıtır.
Yıl, beş yüz yetmiş bir, bir mübarek an
Arz’a teşrif eder en yüce Sultan
Elinde ALLAH’ın kelâmı KUR’AN
Fâniden ukbâ’ya rahmet dağıtır.
(Suları Islatamadım)
Abdurrahim Karakoç
Kaide
Kadim zamandan beri varlık kaidesi bu
Yaylalar sümbül kokar, gül nesli gülden doğar
Aşk ile yananların külüne düşerse su
Yeni aşk fidanları soğumuş külden doğar..
26.02.2007/Vakit
Maalesef
Siyaset meslek olur, insanlar keneleşir
Büyükler fil-gergedan, küçükler süneleşir
Ruhlara perçinlenen kelepçeler çözülmez
Günler uzar ay olur, haftalar seneleşir..
Abdurrahim Karakoç
Hasan’a Mektup – 14
Ya… işte böyledir kardeşim Hasan
‘Kazan ver, yiyelim, sen bak’ diyorlar.
Yiyince dursalar gam değil amma,
Üstelik, adama ‘ahmak’ diyorlar.
Tecavüze uğrar din, ahlâk, töre
De gel haber anlat sağıra, köre
Utanmadan bir de göz göre göre,
Herifler, boynuza ‘kulak’ diyorlar.
Yıkıp devirmektir tek çabaları
Menfaatsiz olmaz merhabaları
Bir kızıl baykuşun kör hempaları
Ayağa ‘baş’, başa ‘ayak’ diyorlar.
Sen ak’a ak dersin, onlar ‘kara’ der
Sen Allah dedikçe, onlar ‘para’ der
Bilemedik gitti bu ne biçim yer
Namusun kirine ‘kaymak’ diyorlar.
Gayeleri gedik açmak her safta
Gezer ellerinde kirli bir yafta
Aldatamazlarsa ‘mürteci’, softa
Aldananlara da ‘salak’ diyorlar.
Bunlar sosyal adaletin tellâlı
Bunlar sol açık’tır, sola sevdalı
Bunlar su içerken ıslık çalmalı
Öyle ya vatana ‘otlak’ diyorlar.
Söyletme be Hasan, dert kucak kucak..
Sardılar her yeri köşe ve bucak
Yetmez mi, kemiğe dayandı bıçak?
Ayının postuna ‘bayrak’ diyorlar.
Derler ki: Siz susun biz söyleyelim;
Hep biz yönetelim, hep biz yiyelim.
Artık bu oyuna hayır diyelim
Biz sustukça onlar, ‘korkak’ diyorlar…
(Vur Emri)
Abdurrahim Karakoç
Ömrümüzün Özeti
Yüklediler her belâyı
Çeke çeke akşam ettik.
Sıkıntıyla dişimizi
Sıka sıka akşam ettik.
Kuş saydılar “kör-budala”
Kondurdular daldan dala
Kazdıkları her kanala
Aka aka akşam ettik.
Giden zalim, gelen zorba
Cılk vaatler torba torba
Yola yoğurt, göle çorba
Döke döke akşam ettik.
Aç-susuz çıktık kırlara
Arpa çektik aygırlara
Köşe dönen fırfır’lara
Baka baka akşam ettik.
Mantar çıktı tüm elmaslar
Melez imiş saflar, haslar
Putlara ipek libaslar
Dike dike akşam ettik.
Film yaptılar dizi dizi
Aldattılar her gün bizi
Eyvah çekip kendimizi
Yaka yaka akşam ettik.
(Akıl Karaya Vurdu)
Abdurrahim Karakoç
Mayası Bozuklar
Kaldırdığın her taşın altında ABD var
Her pisliğin içinden kesin Siyonizm çıkar
Ayırmak mümkün değil bu ikili ortağı
Mayalar aynı maya, damarlar aynı damar.
18.10.2007/Vakit
Abdurrahim Karakoç
Neme lazım
Yem havası çalan yırtık boruyu
Kime öttürürsen öttür yâ Rabbi.
Güdülmeye layık ha bu sürüyü
Kime güttürürsen güttür yâ Rabbi.
Tabanda pencere, tavanda kapı
Kaşığa takılır kazmanın sapı
İslâm tabağında hokkabaz hapı
Kime yutturursan yuttur yâ Rabbi.
Usandım, mayaya gelmiyor hamur
Tükendi takatim yetmiyor ömür
Ufacık dillerde bir yığın çamur
Kime attırırsan attır yâ Rabbi.
Arpa sevdalısı atın başını
Orucun hayırsız hem de boşunu
Haram, murdar olan devlet kuşunu
Kime tutturursan tuttur yâ Rabbi.
Zulüm gelmiş kapımıza dayanmış
Dört yanımız kızıl kana boyanmış
İnsanlar uykuda, şeytan uyanmış
Kime çattırırsan çattır yâ Rabbi.
Kulların her şeye çaldı bir boya
Kör düşman ettiler sabunu suya
Ticarete hile, namaza riya
Kime kattırırsan kattır yâ Rabbi.
Uşaklar budala, ağalar mahir
Zillet gayyasına battı köy şehir
Rahmetin kevserdir, gazabın zehir
Kime tattırırsan tattır yâ Rabbi.
Yandım alev alev tütemedim ben
Huzur döşeğinde yatamadım ben
Bir köre bir resim satamadım ben
Kime sattırırsan sattır yâ Rabbi.
(Suları Islatamadım)
Abdurrahim Karakoç
Yakarış
Gücümüz kâfi değil, pek naçarız Allah’ım
Tavşan yavrusu görsek hep kaçarız Allah’ım
Yalvarırız kapında el açarız Allah’ım
Bizleri kamusalcı BAŞ’a muhtaç eyleme
Ne zaman yola çıksak yoldan çevrilmekteyiz
Her gün ezilmekteyiz, her gün savrulmaktayız
Dünya cehenneminde yanıp kavrulmaktayız
Ateşin sıkletinden KIŞ’a muhtaç eyleme
Doğacak nesilleri dört başı mamur gönder
Günahsız ellerinde demet demet nur gönder
Rahmetine susadık, hayırlı yağmur gönder
Kurutma kökümüzü, YAŞ’a muhtaç eyleme
Atlayıp geçmek zordur dikili kazıkları
Eğlencede, israfta tükettik azıkları
Sen doyur gönlümüzü, sen artır rızıkları
Yoksulları ekmeğe, AŞ’a muhtaç eyleme
Zulüm bitsin dünyada akmasın masum kanı
Anaların, eşlerin artık yanmasın canı
Atıp kaçırmak için pusudaki şeytanı
No’lur ellerimizi TAŞ’a muhtaç eyleme
Hakikat iklimine girmemize nusret ver
Hakikat güneşini görmemize nusret ver
Hakikat çiçekleri dermemize nusret ver
Kullarını hayale, DÜŞ’e muhtaç eyleme.
31 Ekim 2005/Vakit
Abdurrahim Karakoç
Yoldaki Kutlu Gün
Gün gelecek
Güneşin doğup battığı mekanlarda
Ve küfrün çığlık attığı mekanlarda
Bizim türkülerimiz okunacak.
Gün gelecek
Tomurcuklar taşacak kılıfından
Ve kılıçlar sıyrılacak kınından
Edepsizler edebini takınacak.
Gün gelecek
Ne zalimler kalacak, ne zulüm
Ve o günler yoldadır gülüm
Hak ayağa yekinecek.
Gün gelecek
İnsanlar yiyecek, ayılar bakınacak
Eğriler doğrulardan sakınacak.
Gönül kilimleri adalet üzre dokunacak
Namusluların yakındığı kadar da
Namussuzlar yakınacak.
(Gökçekimi)
Abdurrahim Karakoç
Göz Coğrafyası
Yollara bakardın hep korka korka
Dalardı gözlerin, hatırlar mısın?
En kısa zamanı otuza, kırka
Bölerdi gözlerin, hatırlar mısın?
Kavgalıydın bir kadersiz baş ile
Gücün yetse kovalardın taş ile
Kederlenir, mercan mercan yaş ile
Dolardı gözlerin, hatırlar mısın?
Çıkar seyrederdin tepeyi, dağı
İnerdin sessizce dağdan aşağı
Her adım attıkça kara toprağı
Sulardı gözlerin, hatırlar mısın?
Zaman hızlı, kaçamadın önünden
İkrar et, geriye ne kaldı dünden?
Ne kadar kötülük varsa kökünden
Yolardı gözlerin, hatırlar mısın?
Yürekten verirdin verdiğin vakit
Sular ürperirdi girdiğin vakit
Bir çocuk, bir çiçek gördüğün vakit
Gülerdi gözlerin, hatırlar mısın?
Mezar taşlarında kitabeleri
Okumak huyundu öteden beri
Giderdin ezele, dönmezdin geri
Solardı gözlerin, hatırlar mısın?
28.01.2005
Abdurrahim Karakoç