Benden selâm söyle Hırçın Dede’ye
Yazıktır, yoğurdu yola dökmesin…
Hem akla zarardır, hem de mideye
Şahlanıp Zemzem’e Kola dökmesin.
Zirveye yükselmek pak niyet ister
Hem tevazu hem de ciddiyet ister
Yalanı anlarsa halk diyet ister
Sağdan tırtıklayıp sola dökmesin.
Sabreylesin sabır eziyet değil
Korkutmak, ürkütmek meziyet değil
Vaziyeti makbul vaziyet değil
Şaşırıp çorbayı küle dökmesin.
Hırçın Dede belki çığırdan çıkar
Cehennemi sıvar, cenneti yıkar
Huy beller huzurdan/sükûndan bıkar
Telaşla sirkeyi bala dökmesin…
Şov yaparak küçültmesin kadını
Tarih ”yalancıdır” yazar adını
Değiştirmez ırmakların tadını
Aman ha şekeri sele dökmesin.
Zaman böyle, hiç kimseye yâr olmaz
Muza nar aşısı yapsan nar olmaz
Hayalden, rüyadan asla kâr olmaz
Hayatı remile, fala dökmesin…
İpsala’nın farkı mı var Şırnak’la?
Ne kazanmış hatır/gönül kırmakla?
Buralardan kum toplayıp tırnakla
Götürüp Sina’da çöle dökmesin…
Deniz midir, derya mıdır ha bu su
Yeğlemesin damla damla kâbusu
Sularımız memleketin namusu
Götürüp Fırat’ı Nil’e dökmesin.
Kan değil, çiçeği koklasın biraz
Ve kendi kendini yoklasın biraz
Aldığı haberi saklasın biraz
Ne duyarsa hemen dile dökmesin.
Gün olur ki kapalıdan korkar O
Gün olur ki sopalıdan korkar O
Amma her an kipa’lıdan korkar O
Sakın yaptıkların rol’e dökmesin.
Duydum aklı çarşaflara dolaşmış
İstismarı mongolyaya ulaşmış
Yüzüne attığı çamur bulaşmış
Söyleyin katranı güle dökmesin.
Tevir/tüvür huy katıyor huyuna
Sırtlan postu giydiriyor koyuna
Müslüman’ın gusül-abdest suyuna
Palavra katmasın, hile dökmesin.
Ölçsün laikliğin boy ve posunu
Geçmişine ‘uslamlasın’ ‘us’unu
Elindeki devrimcilik sosunu
Şaşırıp çuvala-çula dökmesin.
Yanlışları, hataları savunsun
Bizi değil, öteleri savunsun
Savunursa çeteleri savunsun
Memleketi hâlden hâle dökmesin…
19.11.2008
Ankara
Abdurrahim Karakoç
Çok aylar geçti aradan… Hâlâ sorarlar: “neden başka yerdesiniz? ”. Sanki Brütüs’lük yapmışız gibi “Siz de mi? ” diyorlar.
Mektuplarda, yüz yüze görüşmelerde, hatta bazı yayın organlarında ismim verilerek fikirsizlerin tenkidine tabi tutuluyorum.
Bilmek isteyenlere adlı şiir ısrarlar üzere zaruretten yazılmış bir şiirdir.
Tek arzum artık bu lüzumsuz sorunların ve sitemlerin kapanması, herkesin kendi doğru bildiği yolda yürümesidir.
Daha ne söyleyeyim ki?
“Türk’ün Türk’ten gayri dostu yok” derdik
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?
Dönüp Yahudi’ye gönül mü verdik?
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?
Söz: “Ne Amerika, ne Rusya, ne Çin”
“Her şey Türk’e göre ve Türklük için”
Boş çıktı be dostlar, boş verin geçin
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?
Fikir, gaye dedik… Yeminler içtik
İşkenceden geçtik, ateşten geçtik
Fikri’yi, Seyfi’yi ahbap mı seçtik?
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?
Elçibey’i biz satmadık çok şükür
Sevenleri aldatmadık çok şükür
Dansöz-mansöz oynatmadık çok şükür
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?
Seyislik mi yaptık topal kırata?
Oklar mı taşıdık Kara Murat’a?
Kimdedir döneklik kimdedir hata?
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?
Laiklerle Taksim’de mi birleştik?
Sırtınızdan KİT’lere mi yerleştik?
İslâm’da mı, ikrarda mı körleştik?
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?
Nizam-ı Âlem’di özü dâvânın
Sarmıştı sevdası bizi dâvânın
İhlâstı ekmeği-tuzu dâvânın
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?
Her hatada hikmet gören safdiler
Boş kalıba koşup giren safdiller
Destekçiye destek veren safdiller
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?
Çıktı birileri Han otağından
Kemalizm’e indi Tanrı dağından
Tek emsal gösterin tevhit çağından
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?
Kıyıma, sürgüne uğrayanlar kim?
Ülkücü bürokrat doğrayanlar kim?
Mecliste iktidar yağlayanlar kim?
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?
Kula kulluk eski borç mu söyleyin
Köleliğe isyan suç mu söyleyin
Hür irade çok korkunç mu söyleyin
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?
Tek hedef İlâ-yi kelimetullah
Şahide lüzum yok, biliyor Allah
“Beli” dedik durduk vallah ve billah
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?
Benlikledir, kibirledir kavgamız
Kıblegâhsız kabirlerdir kavgamız
Baskı, şiddet, cebirledir kavgamız
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?
Kara yama yakışmıyor beyaza
Bol tavizle girilecek bu yaza
Tansu’ya sadakat kaydı Ayaz’a
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?
Tekrar tekrar soruyorum a dostlar
Gücenmeyin cevap verin ha dostlar
Biliyorum, biliyorum ya dostlar
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?
28 Nisan1994
(Akıl Karaya Vurdu)
Abdurrahim Karakoç
Hasan’dan Gelen Mektup – 2
Ekinden umudu kestik
Domuz bir değil beş değil.
Akrep doldu yorgan, yastık
Bu iş bildiğin iş değil.
At belleyip vurduk eyer
Eşeklere verdik değer
Huyu nasıl dersen eğer
Bu çüs de makbul çüs değil.
Güneş doğmaz oldu cama
Yırtığı kirletti yama
Adam bizim adam amma
Adamın başı baş değil.
Demir cıvıyor sıcaktan
El kalkmaz oldu kucaktan
Ateş kovuldu ocaktan
Bu aş, yenecek aş değil.
Böyledir işte son durum
Sözler yorum, işler yorum…
Gerçeği anla diyorum
Gönlümüz gene hoş değil.
Vur Emri
Abdurrahim Karakoç
Neler Yaptık Nasıl Geldik Bugüne
Yürüyen, konuşan, yiyen, doymayan
Kaç put sevdik, kaç put seçtik sayamam.
Toprakları kanımızla suladık
Kaç kuyuda ekin biçtik sayamam.
Hangi yaşta kaç slogan söyledik
Kaç mantara alkışçılık eyledik
Kaç dönemde kaç zindanı boyladık
Kaç sırtlana kucak açtık sayamam.
Nutukla büyüttü kurnazlar bizi
Ayakta uyuttu cambazlar bizi
Batıya peyledi papazlar bizi
Kaç kürsüden yalan içtik sayamam.
Kaç cehennem yaptık, kaç cennet yıktık
Gönül sarayına kaç maymun tıktık
Kendi göğsümüze kaç kurşun sıktık
Kaç tezata konup göçtük sayamam.
Kuruyan umutlar, sönen hayaller
Kurtlar sofrasında yenen hayaller
Acıya, hüsrana dönen hayaller
Kaç dağdan denize uçtuk sayamam.
Devletliler çıkıp devlete kondu
Büyük putlar büyük servete kondu
Hak, hukuk, insanlık sepete kondu
Kaç melekten(!) korkup kaçtık sayamam.
Uymadı bir türlü başlar bedene
Yanaşmadık ‘niçin’ ile ‘neden’e
Ne söyleyim? . Çok sürü var güdene
Kaç berzaha girip geçtik sayamam.
(Akıl Karaya Vurdu)
Abdurrahim Karakoç
Gerçeğin hayâlden en bariz farkı
Uzağa atarsın, yakına düşer…
Öyle günler, öyle simalar var ki
Unutmak istersin, aklına düşer.
19.4.1985
(Beşinci Mevsim)
Abdurrahim Karakoç
Korkum Yok
Ham ervahta her zaman endişe var, evham var
Benimse insanlığa, adalete sevdam var
Varsın gökler gürlesin, varsın şimşekler çaksın
Hak bildiğim hususta ne korkum ne pervam var.
20.09.2007/Vakit
Abdurrahim Karakoç
İki Paralık Adamlar
Siz mesela Emire’ler, Mehmet’ler
Gıdıklasam gülersiniz değil mi?
Siz aklı kısalar, derdi dehşetler
Gıdıklasam gülersiniz değil mi?
Sarmış kalbinizi bir çelik perde
Aşk duygunuz mahkûm kalmış içerde
Ağlanacak, hatta ölecek yerde
Gıdıklasam gülersiniz değil mi?
Huzurlu bir lokma yiyemiyenler
Gönlünce bir urba giyemiyenler
Haksızlığa “hayır” diyemiyenler
Gıdıklasam gülersiniz değil mi?
Yoksulluk bir yanda, zulüm bir yanda
Farzet ki hastasın bir yıkık handa
Gülmenin çılgınlık olduğu anda
Gıdıklasam gülersiniz değil mi?
Siz her saat sarhoş, her zaman toklar
Eğlenceden gayri kaygusu yoklar
Aç komşuyu düşünmeyen Buldog’lar
Gıdıklasam gülersiniz değil mi?
Ne desem, ne yazsam hepsi nafile
Düzelmez hâliniz itiraf ile
Gülmek yüz kızartan suç olsa bile
Gıdıklasam gülersiniz değil mi?
Ar-namus denince kaldır öte at
Millet davasına yanaşma yan yat
Ruh gebermiş, deri diri! .. Bu ne halt?
Gıdıklasam gülersiniz değil mi?
İmandan-ahlaktan soysalar sizi
Beton heykel gibi koysalar sizi
Şöyle böğrünüzü, ya midenizi
Gıdıklasam gülersiniz değil mi?
Siz iki paralık gülünç kişiler
Hop demeden dişleriniz ışılar.
Siz şuur yoksulu sebep başılar
Gıdıklasam gülersiniz değil mi?
(Vur Emri)
Abdurrahim Karakoç
Hasan’dan Gelen Mektup – 3
Yüzsüzler bir günde bin iş bitirir
Gidip gidip gelen biz olduk gardaş.
Kurbağalar duysa aklın yitirir
Dövüldükce gülen biz olduk gardaş.
Daha bunlar değil derdin yeğini
Bekçiler yayıldı iman bağını
Ağa çeyiz için etmis düğünü
Beleş davul çalan biz olduk gardaş
Kocamış öküzler boynuz salladı
İnekler habire fırsat kolladı
İtler inat için deve nalladı
Bakıp bakıp ölen biz olduk gardaş.
Kirli kabuk nurlu özü kuruttu
Arpacı tay anasını unuttu
Pınarlar başını zorbalar tuttu
Gene susuz kalan biz olduk gardaş.
Pislikten tutulmaz ibişin ipi
Deli, moda sayar soytarı tipi
Gittikçe çürüyor başağın sapı
Eylemeden bulan biz olduk gardaş.
Dipten bozuk terazinin ayarı
Yağlı leşe konmak karganın kârı
En mühim davaya en kart hıyarı
Vekil edip salan biz olduk gardaş.
Hep ‘alın yazısı’ dedik; yetmez mi?
Herkesten bir tekme yedik; yetmez mi?
Bir sabıra bunca gedik yetmez mi?
Durdukca bunalan biz olduk gardaş.
Vur Emri
Abdurrahim Karakoç
Kesit
Gözlerim, yollarda serili kilim
Yüreğim, denizde bir garip balık
Yaralı kekliktir ağzımda dilim
Ben, kendi türkümü anlamam artık.
Dağa kaçmış ceylan güldeki koku
Şahin umutlarım inmez havadan…
En rahat yatakta uyumaz korku
Su doldurur, kan içerim kovadan.
Aydınlık, noktadır derin kuyuda
Sabahsız geceler ömrümü aşar…
Girse kuğularım boğulur suda
Çile bende doğar, dert bende yaşar.
(Dosta Doğru)
Abdurrahim Karakoç
Göz Coğrafyası
Yollara bakardın hep korka korka
Dalardı gözlerin, hatırlar mısın?
En kısa zamanı otuza, kırka
Bölerdi gözlerin, hatırlar mısın?
Kavgalıydın bir kadersiz baş ile
Gücün yetse kovalardın taş ile
Kederlenir, mercan mercan yaş ile
Dolardı gözlerin, hatırlar mısın?
Çıkar seyrederdin tepeyi, dağı
İnerdin sessizce dağdan aşağı
Her adım attıkça kara toprağı
Sulardı gözlerin, hatırlar mısın?
Zaman hızlı, kaçamadın önünden
İkrar et, geriye ne kaldı dünden?
Ne kadar kötülük varsa kökünden
Yolardı gözlerin, hatırlar mısın?
Yürekten verirdin verdiğin vakit
Sular ürperirdi girdiğin vakit
Bir çocuk, bir çiçek gördüğün vakit
Gülerdi gözlerin, hatırlar mısın?
Mezar taşlarında kitabeleri
Okumak huyundu öteden beri
Giderdin ezele, dönmezdin geri
Solardı gözlerin, hatırlar mısın?
28.01.2005
Abdurrahim Karakoç
Hepsi Bizim Kesemizden
Müdür, Bakana yağ yakar
Tel parası kesemizden.
Teri bile şipir kokar
Gül parası kesemizden.
Kahvaltısı kaymakla bal
Sepet sepet muz, portakal…
Viski içer, yüzü al a
Yal parası kesemizden.
Hanım berberde kırıtır
Kızı terzide sırıtır
Her gün bir makam donatır
Çul parası kesemizden.
Fakir gelir ters ters süzer
Torpilliye fıstık ezer
Metres’ine mektup yazar
Pul parası kesemizden.
İskoç giyer, Salem içer
Sekreterle dalga geçer
Sık sık yolluk alır uçar
Yol parası kesemizden.
(Vur Emri)
Abdurrahim Karakoç
Postacı
Eylen bir haber ver, acele gitme
Sevgilimden mektup var mı postacı?
Yok deyip de beni perişan etme
Sevgilimden mektup var mı postacı?
Tel çekmiştim giden ayın üçüne
Cevap gelmez korku düştü içime
Karıştır çantayı, bir bak içine
Sevgilimden mektup var mı postacı?
Uykumu dağıtan korkulu düşler
Gün biter, her gece yeniden başlar
Bir ‘evet’ dünyayı bana bağışlar
Sevgilimden mektup var mı postacı?
Hiç haber çıkmadı geçti on pazar
Beklerim.. saatler yıl kara uzar
Zarfının üstünde KARAKOÇ yazar
Sevgilimden mektup var mı postacı?
(Dosta Doğru)
Abdurrahim Karakoç
Çek Elini!
Yetişir ey müptedi, elini İslâm’dan çek
Görelim nerde ne var, çarşafları camdan çek
Çiğ çiğ çığlık atarak yorulma divanece
Bir elini şaraptan, birini İhram’dan çek! ..
15.12.2008
Abdurrahim Karakoç