Kırkıncı Yıl Hesabı
Uykuları harman ettim, savurdum
Bir mübarek düş aradım kırk sene.
Ne usandım, ne yoruldum, ne durdum
İçi doğru dış aradım kırk sene.
Çıktım dağ boş, indim baktım ova boş
Toprak garip, su tedirgin, hava boş
Nere gitsem dallar kırık, yuva boş
Yumurtada kuş aradım kırk sene.
Aşk yükünü indirince arkamdan
Doğmadık bebekler tuttu yakamdan
Hesap-kitap ettim kaçtım rakamdan
On yitirdim, beş aradım kırk sene.
Binalar yükselir: Gözyaşı, kin, kan…
Koymuşlar adını “uygarlık, ümran”!
Yükseklerde, midelerdir hükümran
Alçaklarda, baş aradım kırk sene.
Gönül penceremi dünyaya açtım
Baktım manzaraya, ben benden geçtim
Ucuzdan tiksindim, kolaydan kaçtım
Belâsı çok iş aradım kırk sene.
Birbirinden çürük çıktı seneler
Öz yiğidi az doğurdu analar
Hayâl oldu gönlümdeki binalar
Temel için taş aradım kırk sene.
Adı “devrim” oldu avrat soyarak
Denge kurdu toklar açı yiyerek
Aptallara ibret olsun diyerek
Solucanda diş aradım kırk sene.
(Kan Yazısı)
Abdurrahim Karakoç
Hasan’dan Gelen Mektup – 4
Güneş doğar-doğmaz ayrıldı renkler
Kapalı kapılar aralandı ha!
Leş için uluyan uyuz köpekler
Işığı görünce pirelendi ha!
Kış tez geldi kar kapladı yolları
Arpacı kadana dikti nalları
Doymayan domuzun sadık kulları
Kudurmuş ayıya kiralandı ha!
Saçmanın saçması bir herif çıktı
Güvenilen mülkü temelden yıktı
İbiş sevsin diye saçmalar sıktı
Adalet yüz yerden yaralandı ha!
Kır atı değiştik bir sakar taya
Eller bindi gitti, biz kaldık yaya..
Elmalı bahçeyi kesen baltaya
Sıkıldı yumruklar sıralandı ha!
Kesmeden bölen var üçü ikiye
Göbekler dağ oldu hak yiye yiye
Bir zinde soytarı haklandı diye
Satılmış oğlanlar saralandı ha!
Horlanırken Adana’lı, Konya’lı
Rağbet buldu orak-çekiç dünyalı
Yakası pergelli eli gönyeli
Paralandı babam paralandı ha!
Sezgiden, duygudan mahrum bir kişi
Yaptı çekinmeden en iğrenç işi
Sevindi Kıbrıs’ın alçak keşişi
İbiş’in gözleri çıralandı ha!
Atalar ağlatan gülmez demişler
Dünya süleyman’a kalmaz demişler
Kaçan fırsat geri gelmez demişler
Sevgimiz, saygımız firelendi ha!
Vur Emri
Abdurrahim Karakoç
Uzak Dur
Aşçılık yapmasan da benden sana tavsiye
Dibi delik kazandan tencereden uzak dur.
Bencil tabansızlara sakın yazma mersiye
Pislik kokan kapıdan pencereden uzak dur.
24.01.2008/Vakit
Abdurrahim Karakoç
Korkaklar Resmigeçidi
Zifiri karanlık ‘aydın’larımız
Evvelemir Bismillah’tan korkarlar.
Ve ‘çağdaş yaşamcı’ kadınlarımız
Gusül, abdest, Kıblegâh’tan korkarlar.
Milliyet’siz… rûy-i zemin ülkesi
Kimi Lenin, kimi Mao halkası
İnkârcılık devrimcinin ilkesi
Lâilâhe İllallah’tan korkarlar.
Patronun belinde silahtır basın
İnsandır demeyin, umudu kesin
Yönetmeni öküz, yazarı tosun
Uyuturlar, intibahtan korkarlar.
Adı ‘sanatçı’ya çıkan her şebek
Yolda göğüs açar, sahnede göbek
Ki bunca yarasa, baykuş, köstebek
Hem ışıktan, hem sabahtan korkarlar.
Siyasette yalan satmak huyları
Boya sürmek, çamur atmak huyları
Her nesneye yalan katmak huyları
İstikrardan, inşirahtan korkarlar.
Saçma sapan yorumlarlar çağları
ölülerden medet umar sağları
Kırdılar geçmişle olan bağları
Tarihteki padişahtan korkarlar.
Hiçbir küfrü bırakmazlar kazaya
Mabetleri çevirirler müzeye
Hayrandırlar doğu, batı, kuzeye
Geri kalan tek cenahtan korkarlar.
Büyükler tanırız, yüz okka beden
Fikrî sıkletleri sıfırdır, neden?
Aslı nedir, öğrenmeden bilmeden
Hoş kelamdan, has mizahtan korkarlar.
Doğru dürüst bir hâlleri bulunmaz
İhanette ihmalleri bulunmaz
Kalleşlikte emsalleri bulunmaz
Mertlik denen bir silahtan korkarlar.
Kiralıktır beyinleri, kıçları
Dışlarından daha kirli içleri
Zina yapar çoğaltırlar piçleri
Aileden ve nikâhtan korkarlar.
Kimi devrim, kimi koltuk yobazı
Kimi ilim, kimi hukuk yobazı
Kimi antik çağın moruk yobazı
Hak ehlinden, hayırhah’tan korkarlar.
Hem korkaklar, hem şirretler velhasıl
Günlük yalan yumurtlarlar ki, nasıl!
Bu günlük burada bitti bu fasıl
Tüm eğriler doğru rah’tan korkarlar…
24 Kasım 1996(Yasaklı Rüyalar)
Abdurrahim Karakoç
Umutlanma
Eşkıyalar, huzuru bu ülkeye yâr etmez
Beyinsiz mandalara ne söylense kâr etmez
Umutlanma boş yere ey milleti mücella
Kendi bermurad olan seni bahtiyar etmez.
11.03.2009
Abdurrahim Karakoç
Sergi
Zümrüt bahçe, altın saray
Girdim amma beğenmedim.
Ortasında elmas bir ay
Gördüm amma beğenmedim.
Hak diye döndüm yönümü
Boynuma taktım ölümü
İstediler ak gönlümü
Verdim amma beğenmedim.
Çile çektim sünnet diye
Kınadılar cinnet diye
Çağırdılar cennet diye
Vardım amma beğenmedim.
Kalbim tarla, sevgim başak
Tahammülü yaptım kuşak
Dost yoluna candan döşek
Serdim amma beğenmedim.
Beyde makam, beyde para
Garibanda türlü yara
İnsanlığı insanlara
Sordum amma beğenmedim
Başlar hep beyine muhtaç
Mideler dolu, gözler aç
Her çıbana üç-beş ilaç
Sürdüm amma beğenmedim.
Gelen olmadı çağrıma
Ellerim düştü böğrüme
Var gücümle öz bağrıma
Vurdum amma beğenmedim.
(Kan Yazısı)
Abdurrahim Karakoç
Ölülere İhtar
Ey eski ölüler kalkın mezardan
Dünyayı bir daha görün de gidin.
O günler mi berbat yoksa bugün mü
Biz değil…siz karar verin de gidin.
Abdurrahim Karakoç
Merak
Özümden âleme kuşlar uçurdum
Hangisi menzile vardı bilmem ki?
Engin denizlerden kağnı geçirdim
Hangi göz izini gördü bilmem ki?
Gün erdi zevale, gam zeval oldu
Baktığım noktada başka bir hal oldu
Aklım kilitlendi, dilim lal oldu
Hangi aşk içime girdi bilmem ki?
Ezdi, toprak etti bulutlar beni
Tuttu göğe çekti umutlar beni
İçine almadı hudutlar beni
Hangi ay kaç sene sürdü bilmem ki?
Sonunda anladım son’u gerçekten
Cansızda farkettim can’ı gerçekten
Ben hâlâ bulmadım ben’i gerçekten
Hangi dost sırrıma erdi bilmem ki?
Suların başında susuzluk çektim
Aynaları kırdım, toprağa baktım
Yağmur damlasında zamanı yaktım
Hangi el yaramı sardı bilmem ki?
Ne söylesem hava, ne yazsam yalan
İlahi kaynaktır tek makbul olan
Hazreti Kur’an’ın dışında kalan
Hangi söz yerinde kaldı bilmem ki?
(Gökçekimi)
Abdurrahim Karakoç
Renkler-şekiller-sayılar
Biz biber şerbetini içerek büyütüldük
Otsuz, susuz, gölgesiz topraklarda güdüldük
Her gün bir değirmene girerek öğütüldük
Bu ne mantıksız oyun, bu ne ölçüsüz saha
Akşama gözlü girer, kör çıkarız sabaha…
¥
Yaptığımız köprünün nöbetçisi Azrail
Yattığımız yatağın uykusu bizim değil
Yediğimiz yemeğin suyu kan, ekmeği kil
Hayret! Elsiz ayaksız yürüyoruz felaha
Akşama temiz girer, kir çıkarız sabaha…
¥
Korkunun koynundayız bugün-yarın arası
Dünyamız tescillenmiş dört duvarın arası
Bin yıllık fetret çağı dede torun arası
Sevginin kapısını açan olmadı daha
Akşama kolay girer, zor çıkarız sabaha…
¥
Hayat güzel mi, nasıl? Beden gurbet, can garip
Yatmamız mukaddermiş ateşe yorgan serip
Yokluk başucumuzda sallanan yağlı bir ip
Umutlar çöl serabı, mezarlıklar tek vaha
Akşama iki girer, bir çıkarız sabaha…
¥
Yüzümüze baktıkça gölgemiz bize güler
Irmaklar bize ağlar, göl-deniz bize güler
Dağda kar, evde koltuk, yolda iz bize güler
Kulluğun idrakinde kul olmadık Allah’a
Akşama hayır girer, şer çıkarız sabaha…
(Suları Islatamadım)
Abdurrahim Karakoç
Ha Gayret!
Zina bizim gıdamızdır diyenler
Zina suç olmaktan çıktı… Ha gayret!
Çağdaş etiketli şıllık bayanlar
Boş durmak sizleri sıktı… Ha gayret!
Bir oldunuz erkeğiyle kadını
Geri geri attırdınız adımı
Çıkartın zinanın çirkef tadını
Boynuzlar kaleyi yıktı… Ha gayret!
Derler: Hayvan gibi özgür olalım
Entel zennelere kılınç çalalım
Değişelim, her gün bir eş alalım
Ankara’da şafak söktü… Ha gayret!
Çiçek, kokusunu sundu herkese
Kaptan şoför taktı geri vitese
Yalamaya döndü kapı, menteşe
Aşiret canından bıktı… Ha gayret!
Mühim değil su alsa da kayıklar
Boynuzuna kavuşacak geyikler
Kokonalar “zina” diye sayıklar
Gözler Avrupa’ya baktı… Ha gayret!
Köşe yazarları, köşe taşları
Utanmıyor yüzü bulsa yaşları
Acı hıyarların turp yandaşları
Kafayı uçkura taktı… Ha gayret!
Yabancı istedi, yerli ram oldu
Ak bayrak çekildi, teslim tam oldu
Zina kuyruğunda izdiham oldu
Devler diz üstüne çöktü… Ha gayret!
Tekeler hayvanca sevişe dursun
Keçiler sevişsin, gevişe dursun
Masalarda meze ve şişe dursun
Medya, kaçırmasın vakti… Ha gayret!
Birileri arpaları malt etti
Birileri bile bile halt etti
Birileri ar-namusu alt etti
Birileri mumu yaktı… Ha gayret!
29 Eylül 2004/Vakit
Abdurrahim Karakoç
Mesaja Yorum
“Mesaj” başlıklı şiirimden alerji duyan bir adama yumuşak cevap. (Abdurrahim Karakoç)
Sormuşsun “kimdir” diye, söyleyim, iyi tanı
İdrakin elverirse anlayıver hatanı
Her kim yıkmak isterse bu mübarek vatanı
Benim ölçüme göre ne Müslüman ne Türk’tür
Bu sözümden gocunan “Türkiyeli dümbük”tür!
Türküm diyemiyor da “Türkiyeliyim” diyor
Milletin aleyhinde olmadık haltlar yiyor
Arşa çıkar gerçeği ot kafalar bilmiyor
Bölücüler, hainler sırtımızda bir yüktür
Bu sözümden gocunan “Türkiyeli dümbük”tür!
Hakka talip kişide mazbut iman olmalı
Din için, devlet için verecek can olmalı
Gerçeğe göz yumanın beyni saman olmalı
Mao’nun veledleri ya boru, ya düdüktür
Bu sözümden gocunan “Türkiyeli dümbük”tür!
Sizdeki alerjiye makul bir sebep var mı?
Acaba evinizde zerrece edep var mı?
Ahlaktan dem vurmuşsun, o sizde acep var mı?
Kara cahilin dili, bedeninde büyüktür,
Bu sözümden gocunan “Türkiyeli dümbük”tür!
Vacip olduğu için bizler şeytan taşlarız.
Ve şeytan dostlarını gerekirse haşlarız
Tarlamıza sövenin, tohumundan başlarız
İnkarcının mayası, iki damla sümüktür
Bu sözümden gocunan “Türkiyeli dümbük”tür!
Coşkun lağım suları, aksa nereye çıkar?
Dağa saldıran fare, yıksa nereyi yıkar?
Yorum açık, her sözüm aynı kapıya çıkar
Türklüğün her düşmanı, ya yılan ya sülüktür
Bu sözümden gocunan “Türkiyeli dümbük”tür!
(Suları Islatamadım)
Abdurrahim Karakoç
Birtanem
Sevda güneşiyle buluşan ağaç,
Sonbaharda çiçek açar Birtanem.
Bir tebessüm olur bin derde ilaç,
Aşk bakidir,
Her şey geçer Birtanem…
Eser dost meltemi uzaktan önce,
Daveti kalp duyar kulaktan önce.
Güzellik suyunu dudaktan önce,
Gözler içer,
Gönül içer Birtanem…
Muhabbette gece olmaz, gün batmaz,
Uykulara beden yatar, can yatmaz,
Sağlam insan söz verince aldatmaz,
İhmal eken,
Sitem biçer Birtanem…
Şüpheleri hafızandan sil gayrı,
İhsanımsın, ilhamımsın bil gayrı.
Seviyorsan kanadım ol gel gayrı,
Kuş kanatsız nasıl uçar Birtanem? …
Yağarken üstüme mevsimin karı,
Armağan et bana sonsuz baharı.
Işıkta pervane,
Çiçekte arı,
Rüyasını kendi seçer Birtanem…
Abdurrahim Karakoç
Olacağı Bu
Yoksa Allah korkusu, hükümransa çağdaşlık
Çekirgeyle zürafa takaslanır yukarda.
Kişinin liflerine sinmiş ise yobazlık
Hak, hukuk ve insanlık makaslanır yukarda.
30 Nisan 2006/Vakit
Abdurrahim Karakoç