Menüler kısmından ayarlayınız.

Aziz NESİN

Aziz Nesin, 20 Aralık 1915’de İstanbul Heybeliada’da doğdu. Babası Abdülaziz Bey Giresun’un Şebinkarahisar ilçesine bağlı Ocaktaşı köyünden İstanbul’a yerleşti ve bahçıvanlık yaparak geçimini temin etti. Abdülaziz Bey, torunu Ateş Nesin’e göre ‘dini bütün, II. Abdülhamit hayranı, sıkı bir Atatürk hayranıydı.

Aziz Nesin, 1924’te İstanbul Süleymaniye’deki adı daha sonra İstanbul 7. İlkokul olarak değiştirilecek olan ‘Kanuni Sultan Süleyman İptidai Mektebi’nin 3. sınıfına girdi. İki yıl Darüşşafaka Lisesi’nde okuduktan sonra, 1935’de Kuleli Askeri Lisesi’ni, 1937’de Ankara’da Harp Okulu’nu bitirip asteğmen oldu. Son olarak 1939’da Askeri Fen Okulu’nu bitirdi. Bu dönemde bir yandan da Güzel Sanatlar Akademisi Süsleme Bölümü’ne devam etti. Bir röportajında ona bu eğitim hayatının ‘Fikri takip’ dedikleri şeyi getirdiğini belirtmiştir.

Çalışma hayatı aslen Ankara Harp Okulu’nu bitirmesinin ardından asteğmen rütbesiyle orduya katılmasıyla başlamıştır Nesin’in. Ardından da subay olarak Anadolu ve Trakya’nın çeşitli yerlerinde görev yapacaktı.

1941’den başlayarak II. Dünya Savaşı yıllarında 2 yıl Trakya’da çadırlı ordugahta görev yaptığı bilinir. 1942’de Erzurum Müstahkem Mevkii İstihkam Taburu Bölük Komutanlığı’na atandı ve bir bomba kazasında yaralandı. Erzincan’da depremde yıkılmış bir cephaneliğin boşaltılmasıyla görevlendirildi. 1944’de Ankara’da Harp Okulu’nda açılan ilk tank kursuna katıldı. Aynı yıl Zonguldak’ta uçaksavar top mevzileri yaptırmakla da görevlendirildikten sonra üsteğmen rütbesindeyken “görev ve yetkisini kötüye kullandığı” suçlamasıyla askerlikten uzaklaştırıldı.

Yazar, söyleşi ve imza günü için gittiği Çeşme Alaçatı’da, 5 Temmuz’u 6 Temmuz’a bağlayan gece sabaha karşı geçirdiği kalp kriziyle öldü. Cenazesi Çeşme Cumhuriyet Savcısı’nın isteğiyle otopsi yapılmak üzere 6 Temmuz’da İstanbul Çapa Tıp Fakültesi’ne getirildi. 7 Temmuz 1995’de vasiyeti gereği hiçbir tören yapılmaksızın ve yeri belli olmayacak şekilde Çatalca’daki Nesin Vakfı’nın bahçesine gömüldü. Ardında 80 yıllık mücadele, sayısız başarı ve ‘Nesin Vakfı”nı bıraktı.

Ankara Uluslararası Film Festivali çerçevesinde verilen özel ödüllerin arasında ‘Aziz Nesin Emek Ödülü’ verilmektedir.

Eserleri

Parti Kurmak Parti Vurmak, Öyküler, 1946.
Azizname, Taşlamalar, 1948.
Monologlar, 1949.
Geriye Kalan, Öyküler, 1953.
Mizâh Hikâyeleri Antolojisi (4 cilt) , 1955.
İt Kuyruğu, Öyküler, 1955.
Kadın Olan Erkeğin Hatıraları, Roman, 1955.
Yedek Parça, Öyküler, 1955.
Düğümlü Mendil, Polisiye Roman, 1955.
Fil Hamdi, Öyküler, 1956.
Damda Deli Var, Öyküler, 1956.
On Dakika, Şiir, 1957.
Koltuk, Öyküler, 1957.
Kazan Töreni, Öyküler, 1957.
Gol Kralı, Roman, 1957.
Toros Canavarı, Öyküler, 1957.
Deliler Boşandı, Öyküler, 1957.
Hangi Parti Kazanacak, Öyküler, 1957.
Ölmüş Eşek. Uzun Öykü, 1957.
Bir Sürgünün Anıları, Anı, 1957.
Erkek Sabahat, Roman, 1957.
Mahallenin Kısmeti, Öyküler, 1957.
Bay Düdük, Öyküler, 1958.
Havadan Sudan, Öyküler, 1958.
Nazik Alet, Öyküler, 1958.
Memleketin Birinde, Öyküler, 1958.
Gıdıgıdı, Öyküler, 1958.
Biraz Gelir misiniz, 1958.
Nutuk Makinası, Köşeyazıları, 1958.
Kördöğüşü, Öyküler, 1959.
Aferin, Öyküler, 1959.
Mahmut ile Nigâr, Öyküler, 1959.
Saçkıran, Roman, 1959.
Bişey Yap Met, Oyun, 1959.
Az Gittik Uz Gittik, Köşeyazıları, 1959
Ah Biz Eşekler, Öyküler, 1960.
Gözüne Gözlük, Öyküler, 1960.
Hoptrinam, Öyküler, 1960.
Bir Koltuk Nasıl Devrilir, Öyküler, 1961.
Yüz Liraya Bir Deli, Öyküler, 1961.
Zübük, Roman, 1961.
Biz Adam Olmayız, Öyküler, 1962.
(Yeşil Renkli) Namus Gazı, Öyküler, 1964.
Sosyalizm Geliyor Savulun, Öyküler, 1965.
Toros Canavarı, Oyun, 1965.
Rıfat Bey Neden Kaşınıyor, Öyküler, 1965.
İhtilali Nasıl Yaptık, Öyküler, 1965.
Böyle Gelmiş Böyle Gitmez I – Yol, Anılar, 1966.
Şimdiki Çocuklar Harika, Roman, 1967.
Poliste, Anılar, 1967.
Düdükçülerle Fırçacıların Savaşı, Oyun, 1968.
Üç Karagöz Oyunu, Oyunlar, 1969. (i. Karagöz’ün Kaptanlığı, ii. Karagöz’ün Berberliği, iii. Karagözün Antrenörlüğü)
Çiçu, Oyun, 1969.
Tut Elimden Rovni, Oyun, 1970.
Hadi Öldürsene Canikom, Oyun, 1970.
Merhaba, Köşeyazıları, 1971.
İnsanlar Uyanıyor, Öyküler, 1972.
Leyla ile Mecnun, Fuzuli’den aktarma, 1972.
Cumhuriyet Döneminde Türk Mizahı, Seçki, 1973.
Hayvan Deyip de Geçme, 1973.
Tatlı Betüş, Roman, 1974.
Bu Yurdu Bize Verenler, Çocuk öyküleri, 1975.
Böyle Gelmiş Böyle Gitmez II – Yokuşun Başı, Anılar, 1976.
Seyahatname (Duyduk Duymadık Demeyin) , 1976.
Borçlu Olduklarımız, Çocuk Öyküleri, 1976.
Surname, Roman, 1976.
Pırtlatan Bal, Çocuk oyunu, 1976.
Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz. Roman, 1977.
Dünya Kazan Ben Kepçe I, Irak ve Mısır, Gezi Yazıları, 1977.
Tek Yol, Roman, 1978.
Büyük Grev, Öyküler, 1978.
Ben de Çocuktum, Anılar, 1979.
Uyusana Tosunum, 1979.
Beş Kısa Oyun (i. Bir İnsan Başı Üzerine Üç Sesli Üzünç, ii. Bir Kadın İçin Düet, iii. Hazırol, iv. Sen Gara Değilsin, v. Yaşasın Kavuniçi, Oyunlar, 1979)
Anıtı Dikilen Sinek, Çocuk Öyküleri, 1982.
Suçlanan ve Aklanan Yazılar, Özyaşam ve Gazete Yazıları, 1982.
Dünya Kazan Ben Kepçe II, Alamanya Alamanya – Bizden Aptal Bulaman Ya, Gezi Yazıları, 1983.
Sondan Başa, Şiirler, 1984.
Benim Delilerim, Anılar, 1984.
Yetmiş Yaşım Merhaba, Öyküler, 1984.
Kalpazanlık Bile Yapılamıyor, Öyküler, 1984.
Ah Biz Ödlek Aydınlar, Deneme, 1985.
Soruşturmada, Sorulara Yanıtlar, belgesel, 1986.
Seviye On Ölüme Beş Kala, Şiirler, 1986.
Salkım Salkım Asılacak Adamlar, Anı, 1987.
Maçinli Kız İçin Ev, Öyküler,? ? ?
Kendini Yakalamak, Şiirler, 1988.
Korkudan Korkmak, Araştırma, 1988.
İnsanlar Konuşa Konuşa, Söyleşiler, 1988.
Nah Kalkınırız, Öyküler, 1988.
Bulgaristan’da Türkler, Türkiye’de Kürtler, Anılar, yazılar, 1989.
Rüyalarım Ziyan Olmasın, Öyküler, 1990.
Sora Sora Cennet Bulunur, Söyleşiler, 1990.
Hoşçakalın, Şiirler, 1990.
Aşkım Dinimdir, Öyküler, 1991.
Nasrettin Hoca Gülütleri, Çocuklar için gülütler, 1991.
Hazreti Dangalak, Taşlamalar, 1992.
Bir Zamanlar Memleketin Birinde, Oyun, 1992.
Bir Aşk Var Bir de Ölüm, Şiirler, 1992.
Başarılarımı Karılarıma Borçluyum, Oyun, 1992.
Sait Hopsayıt, Oyun, 1992.
Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz, Oyun, 1992.
Onursal Doktor Olamamanın Büyük Onuru, Belgesel, 1993.
Bir Dokun Bin Dinle, Söyleşiler, 1994.
Bir Tutam Aydınlık, Köşeyazıları, 1994.
Aziz Nesin – Ali Nesin Mektuplaşmaları I, Mektuplar, 1994.
Aziz Nesin – Ali Nesin Mektuplaşmaları II, Mektuplar, 1994.
Aziz Nesin – Ali Nesin Mektuplaşmaları III, Mektuplar, 1994.
Aziz Nesin – Ali Nesin Mektuplaşmaları IV, Mektuplar, 1995.
Çuvala Doldurulmuş Kediler, yazılar, 1995.
Sıvas Acısı, 1995

67 YAŞ

Benim doğduğum gün
Günler uzamaya başlar
Öyle bir öleceğim ki
Geceler uzamaya başlayacak
Ve öyle bir öleceğim ki
Günlerle gecelerden başka
Hiçkimse öldüğümü anlamayacak

Acılı Gecenin Bitiminde

Yaşadığımı işitmek istiyorum
Bir ses uzaktan yakından ya da içimden
Düşen yaprak örneğin
Kağıt hışırtısı olsun
Ya da eski tahtaları içten kemiren bir kurdun çıtırtısı
Bir inilti derinden
Damlayan su
Bir elektrik düğmesi çıt diye
Çok uzaklardan yankılanan duyulur duyulmaz
İçimdeki mağaralarda besler büyütürüm
Her ne olursa olsun bir ses
Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı

Yaşadığımı görmek istiyorum
Bir ışık uzaktan yakından ya da içimden
Sesindeki pırıltıya
Gözündeki ışıltıya benzer
Bir kibrit çakımı
Bir yanıp sönse yeter
Sabahın yağan toz mavisi göğsünde çıplak
Ya da gün batımı pembesi dudak
Bir yıldırım hızında çizilsin
Bir şimşekçe yazılsın karanlığım
Bir fener ki uzaklığı bilinmeyen
Bir yıldız parlayıp sönen
Dişlerinin aydınlığını
İçimdeki mağaralarda besler büyütürüm
Her ne olursa olsun bir ışık
Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı

Yaşadığımı duymak istiyorum
Bir ısı uzaktan yakından ya da içimden
Tenine ilk dokunduğum zamanki
Elini ilk tuttuğum
Yüreğimi kanatlandıran o titreşim
Kanı geçiyor kanıma sandığım
Öyle bir değdin ki varla yok arası
Ve yanarken ateşten ellerim
Yatak çarşafının apaklığında duyduğum serinlik
Ve sevgiyi sende bulduğum ilk
O ılıklığa değinmek yerine
Uzak düşlerde olsa da yeter
İçindeki mağaralarda besler büyütürüm
Her ne olursa olsun bir değini
Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı

Yaşadığımı koklamak istiyorum
Bir koku uzaktan yakından ya da kendimden
Kulak memelerinde şebboy
Saçlarında o koku
Ki öptükçe öpüldükçe büyüyen
Her yel estikçe getirir düşlerime
Koklarım çok uzaklardaki anılardan seviyi
Bir yel esmiş mi esmemiş mi
Bir kıpı dal oynasa
Bir yaprak kıpırdasa
Duyulur duyulmaz olsa da
İçimdeki mağaralarda besler büyütürüm
Her ne olursa olsun bir koku
Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı

Yaşadığımı tatmak istiyorum
Bir tat ki uzaktan yakından ya da kendimden
Ağzımda dilimde damağımda
Bir buruksu mutluluk sandığım
Salt benim diye aldandığım
Kendi yalanlarıma kandığım
Arttı yaşadıkça duyduğum acı
Yitirmemek için o acıyı çoğaltırım
İçimdeki mağaralarda besler büyütürüm
Her ne olursa olsun bir tat
Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı

Acının Duvarı Aşılınca

Kendisi çatlamadan
Toprağı çatlatamaz tohum
Asmışım sinirini mutsuzluğun
Ayrımsayamıyorum bile öyle mutsuzum
Acısını artık duyamıyorum
Ki kendim öyle bir acı olmuşum
Nasıl görmezse göz kendini
Kendimi arıyor bulamıyorum.

Arkadaşım Badem Ağacı

Sen ağaçların aptalı
Ben insanların
Seni kandırır havalar
Beni sevdalar
Bir ılıman hava esmeye görsün
Düşünmeden gelecek karakış..
Acarsın çiçeklerini ..
Bense hayra yorarım gördüğüm düşü…
Bir güler yüz bir tatlı söz..
Açarım yüreğimi hemen
Yemişe durmadan çarpar seni karayel
Beni karasevda
Hem de bilerek kandırıldığımızı
Kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza
Koş desinler bize şaşkın
Sonu gelmese de hiç bir aşkın
Açalım yine de çiçeklerimizi
Senden yanayım arkadaşım
Havanı bulunca aç çiçeklerini
Nasıl açıyorsam yüreğimi
Belki bu kez kış olmaz
Bakarsın sevdan düş olmaz
Nasıl vermişsem kendimi son sevdama
Vur kendini sen de bu güzel havaya

Aşk Üzre

Sevişirken yılan bile dokunmaz
Tapınmakta aşktan saygın olamaz
Sevda üzre yıldırım olsa çarpmaz
İstiyorsan uzak kalmak ölümden
Hep aşk üzre olmaslısın a caanım
Ki ölüm de sevişirken kıyamaz

Böyle Gelmiş Böyle Gitmez

Bütün anneler, annelerin en güzeli,
Sen, en güzellerin güzeli.
Onüçünde evlendin,
Onbeşinde beni doğurdun,
Yirmialtı yaşındaydın,
Yaşamadan öldün.
Sevgi taşan bu yüreği sana borçluyum.
Bir resmin bile yok bende,
Fotoğraf çektirmek günahtı.
Ne sinema seyrettin, ne tiyatro.
Elektrik, havagazı, su, soba,
Ve karyola bile yoktu evinde.
Denize giremedin,
Okuma yazma bilmedin.
Güzel gözlerin,
Kara peçenin arkasından baktı dünyaya.
Yirmialtı yaşındayken
Yaşamadan öldün…
Anneler artık yaşamadan ölmeyecek…
Böyle gelmiş,
Ama böyle gitmeyecek!

Dar Dünya

Yüreğim gövdeme sığmıyor
Gövdem odama
Odam evime sığmıyor
Evim dünyaya
Dünyam evrene sığmıyor
Patlayacağım

Acımın acısından susmuşum
Ki suskunluğum göklere sığmıyor
Böyle bir acıyı kimlere nasıl anlatacağım
Gönül dar geliyor sevgime
Kafam beynime
Ah şakaklarım
Çatlayacağım
Anladım artık anladım
Kimselere anlatamayacağım

Diriliş..

Gittikçe artıyor yerçekimi
Çek elimden,
Kurtarsın yerçekiminden
Aşkın çekimi…

Akıyorum aşağılara sızım sızım
Duyuyorum içimdeki derinlikleri
Öpe öpe çek çıkar,
Soluğunla dirilt beni..

Kumsaldan nasıl sızarsa sular
Çöküyorum dibe azar azar
Dağılıp parçalanıp ayrılıyorum
Topla beni tut beni…

Yağmurca gözyaşlarınca
Aşağı aşağı çizgilerim
al avuç avuç fırlat gökyüzüne
Yeniden yarat beni…

Aziz Nesin

Hoşçakal Güzel Dünyam

Hiç kimse buyur etmedi beni
Bu dünyada hiçbir yere
Ama açtım bütün kapıları tekmeleyerek
Bütün engelleri göğüsleyip yıkarak
Buyrun dediler o zaman incelikle
Buyur ettiler
Ve
Buyurdum

Elimden geldiğince görevimi yaptım
Gülümsedim hıçkırıklarımı boğarak
Sonunda kimsenin yorulmadığı denli yoruldum
Artık kapılar açık kalsın
Bundan sonra gireceklere
Şimdi dinlenmeye gidiyorum
Hoşcakal güzel dünyam.

Kendime Öğüt

Uslanma hiç hep deli kal
Büyüme sakın çocuk kal
Es deli deli böyle kal
Son harmanında sevdanın
Tüken toz toz savrula kal
Suçüstü bulmalı ölüm
Ölürken de sevdalı kal …

Okul

Mapus damı bana çok şey öğretti
Ama en çok sabretmeyi
Yalnızken kalabalık olmayı
Kalabalıktayken de kendimle kalmayı
Ve sürekli kavga edip
Durmadan kendimle barışmayı
Hiç göçünüp yüksünmeden
İhanetlere katlanmayı
Beş metrede beşbin metreyi yürümeyi
Ve duvarların darlığında
Dünyaları dolaşmayı
Ve hepsinden de çok
Bütün yuvarlakları yüreğimde bileyip sivriltmeyi
İnsan olmayı insan olmayı..

Sivas Acısı

Ben tanırım
Bu bulut bizim oranın bulutu
Hemşeriyiz ne de olsa
Benim için kalkmış ta Sivas’tan gelmiş
Yurdumun bulutu
Başımın üstünde yeri var

Ben bilirim
Bu rüzgar bizim oranın rüzgarı
Hemşerimiz ne de olsa
Benim için kopup gelmiş yayladan
Yurdumun rüzgarı
Kurutsun diye akan kanlarımı

Ben anlarım
Bu acı bizim ora işi, hançer acısı
Bir ülkedeniz ne de olsa
Aynı dili konuşsak da
Anlamayız birbirimizi
Hançerin nakışı
Tanıdım acısından, Sivas işi

Ben duyarım, duyumsarım
Bizim oranın sızısı bu
Binip kara bir buluta Sivas ilinden
Sivas rüzgarında uçup gelmiş
Helallik dilemeye

Ey yüreğimin onmaz acıları
Ey beynimin dinmez sancıları
Suç ne bende, ne de sende
Ne de olsa yurttaşımsın
Kapalı da olsa bütün vicdan kapıları yüzüme
Bilmelisin, bir yerin var can evimde

Susarak

Güneş altında söylenmedik söz yokmuş..
Bu yüzden geceleri söylüyorum sevdiğimi..
Ne gece ne gündüz yokmuş söylenmemiş söz..
Bende söylenmişleri söylüyorum yeni biçimde..
Hiç bir biçim kalmamış dünyada denenmedik…
Bende susuyorum sevgimi saklayıp içimde….
Duyuyorsun değilmi suskunluğumu nasıl haykırıyor…
Susarak sevgisini ilan eden çok var sevgilim …
Ama bir başka seven yok benim sustuğum biçimde …..

Yaşıyorum Demek

Çok merak ediyorum kendimi
Başıma birşey mi geldi
Öldüm mü kaldım mı
Hiçbir haber yok kendimden

Bu sabah kapımı çaldım
Kapıyı açan kendim
Bir süre kendime baktım
Bu güleç yüz bendim

Oh ne güzel bir sabah
Bugün de yaşıyorum demek
Benden başka yok kimsem
Beni merak edecek.

Ölüme Eğilmek

Uyumaya değil
Rüyalarıma gidiyorum
Orada yaşayacağım isteğimce
Uyanıkken hiç yaşayamadığım
Hepsi de gençti güzeldi
Sevdim sevildim diye aldanarak
Son gördüğüm onlar olacak
Bunca yıldır sevgiye dayanamadığım
Ölüme değil
Sonsuzluğa gidiyorum
Orda dinleneceğim gönlümce
Yaşarken hiç mi hiç dinlenemediğim
Kalemim yine elimde
Kağıtlarım da önümde
Son uykusunda düşecek başım
Sağlığımda hiç eğmediğim.

Sesler

Gecenin bir zamanı evine gelince
Kilitte duyuyorsan anahtarın sesini
Anla ki yalnızsın

Elektrik düğmesini çevirince
Çıt diye bir ses duyuyorsan
Anla ki yalnızsın

Yatağına yatınca
Yüreğinin sesinden uyuyamıyorsan
Anla ki yalnızsın

Odanda kâğıtlarını kitaplarını
Duyuyorsan zamanın kemirdiğini
Anla ki yalnızsın

Bir ses geçmişlerden
Çağırıyorsa eski günlere
Anla ki yalnızsın

Değerini bilmeden yalnızlığının
Kurtulmak istiyorsan
Kurtulsan da yapayalnızsın

İnsanlar Gider

insanlar gider şarkıları kalır
şarkılar var uzun
yüzyıllar dolanır
şarkılar var kısa
söylendiği yerde kalır
şarkılar var benim şarkılarım
söyletmezler içimde kalır.

Çocuklarıma

Diyelim ıslık çalacaksın ıslık
Sen ıslık çalınca
Ne ıslık çalıyor diye şaşacak herkes
Kimse çalmamalı senin gibi güzel

Örnegin kıyıya çarpan dalgaları sayacaksın
Senden önce kimse saymamış olmalı
Senin saydığın gibi doğru ve güzel
Hem dalgaları hem saymasını severek

De ki sinek avlıyorsun sinek
En usta sinek avcısı olmalısın
Dünya sinek avcıları örgütünde yerin başta
Örgüt yoksa seninle başlamalı

Diyelim zindana düştün bir ip al
Görmediğin yıldızları diz ipe bir bir
Sonra yıldızlardan kolyeyi
Düşlemindeki sevgilinin boynuna geçir

Say ki hiçbir işin yok da düşünüyorsun
Düşün düşünebildiğince üç boyutlu
Amma da düşünüyor diye şaşsın dünya
Sanki senden önce düşünen hiç olmamış

Dalga mı geçiyor düşler mi kuruyorsun
Öyle sonsuz sınırsız düşler kur ki çocuğum
Düşlerini som somut görüp şaşsınlar
Böyle dalgacı daha dünyaya gelmedi desinler

Dünyada yapılmamış işler çoktur çocuğum
Derlerse ki bu işler bişeye yaramaz
De ki bütün işe yarayanlar
İşe yaramaz sanılanlardan çıkar

Aziz Nesin