Ak libasına sarınmış lacivert akşam
Sönmüş yangın ıssızlığında karşı kıyı
Işıltıyla bakıyor tambur rengindeki cam
Dingin gülüşünün derinliğinde
Durmadan akıyor ve sürüklüyor anlamı
Ahşabına zamanı sindiren yalı
Yakamoz titreşiminde karar kılan
Hüznü hüzzamda vuran bir ses aramalı
Eski ormanların yetim dalları yaban
Tutuşmuş bir nefes huruç ediyor
Yankılanan ezgisi takılıyor ağlara
Su sesi saydamlığında bir bakıştır o an
Aydın Hatipoğlu
Yüzlerinizde izliyorum yaşamın yansımasını
Acısı susulmuş rengi içe atılmış
Yüzleriniz aynasıdır yüreğinizin
Yanmış kavrulmuş yüzleriniz
…
Kiminiz gün görmüş hep gün görmüş hep
Şeftalibaharı tenli bakışları tafralı
Kiminiz hin kiminiz cin kiminiz hiç bakışlı
Çiçekbozuğu kiminiz şark çıbanlı urfalı
Avurtları kemirilmiş duruşu hüzzam
Sarı kara göz akları göz altları mor
Yanakları pörsümüş örselenmiş saçları
Limonküfü doyumsuzluk derin çizgilerinde
Kimi candan dudağında gülüşü
Kimi içten pazarlıklı hınzır sakallı kimi
Kiminin çeyiz umutlarında allanmış yanakları
Bir iz yaşanmışlıktan bir iz yaşanamamış
Siz yüzünde yaşamın çeliği parıldayan
Sıkılmış dişleri çene kemikleri sağlam
Sen gözleri derin kuyular gibi duran
Elmacık kemikleri solgun adam
Benzi onur kırığı ufku deniz
Ey su damlasındaki giz
Yaşamın şehvetindeki yüz
Ölürüm sizi yazmasam
Aydın Hatipoğlu
Senin mutluluk veren yüzün
Hüzün benim doyumsuz yoldaşım
Solgun akşamların ve kızıl yaprakların zincirinde
Bir gün ölüm.
Senin gündelik çırpınmaların gülüm
Gelin duruşun resimlerimizde
Beyaz peynir domates hıyar ve rakım
Bir gün ölüm.
Şarkıların tutkuların öfken ve sesinin buğusu
Akan su duran su köpüren taşan girdaplaşan su
Suç mu sevdaların durağında duraklamamız
Bir gün ölüm.
Dur öyle tenin yansın
Yaksın pusuda coşkularımı
Göğersin dölüm
Bir gün ölüm.
Aydın Hatipoğlu
Ürperen denize kavuşan akşam
Ne çok yalnız adam çiziyor ufka
Ne çok yalnız adam ne çok kadın ne
Yitmiş umutlar gibi bir günü noktalayan
Hiç sevinçler göğermez mi bahçelerinde
Acı ve hüzün taşıyorlar durmadan
Nerde çiçekleri ellerinde nerde inançları
Birden geceye bulanıyor saçları
Hâlâ gülüşlerini arıyorlar aynalarda
Hep ölüm hep karanlık hep korku hep
Hep kahır renginde çiziliyor resimleri
Yarınsız tedirgin ve yorgun kimileri
Şehrin gözlerine yağmurlar doluyor
Mor hareli sevecen gözleri ıslak
Yılgın bir çocuk ağlıyor için için
Sevgi kirleniyor hızla ve küçük özlemler
Hiç sevişmeye durmaz mı dal uçları
Her şey terk edilmiş bir çölü başlatıyor
Hiç baharları patlamaz mı şafakta
Tekil delik deşik bir akşam sokakta
Aydın Hatipoğlu
Sevgiden sellerin sesidir senden gelen
Dağ delen susuşumu duysan tanıyacaksın
Seni kavgaların içi gibi sıcak buldumsa
Saf dışında kalmak nedir anlayacaksın
Düşlerimde yüzü kaldı küçük hayvanlara özgü
Yüreğimde közü ılıtır içerimi
Aşktır bu derdin dermanı aşktır bu dağların kızı
Sarar durur dört yanımı yunus gibi bir sızı
Hüzünlü bir denizde yıkıyorum gözlerini
Sesini düşleyemiyorum kimi zaman teller kopuk
Tanrının tanrılığını bir kenara bırakıp
Öznel güzelliklerimi kendim yaratıyorum
Küçük kavgalarda yenilmelerle yıkılmıyorum
Küçük yeniklerin büyük savaşına duruyor gücüm
Yüreğimi dağlayıp dağlayıp çoğulluyorum
Varlığımı sonsuz sevgilere adıyorum adsız sevgilere
Aydın Hatipoğlu
YAPRAK
Karanlık sıvışıyor
Korkunun denizleri saydam değil
Uyanıyor düşlerinden ırmaklar
Suda hüzünlü bir yaprak
Okşuyor saçlarını duygusallığın
Bir çiçeğin maviliği
Doyuruyor ergenliğimi
Karanlığı bir çam dalı başlatıyor
Önce ormanlar vardır
Dalgın çocukların sevdalarında
Rüzgarlar mı taşır hala
Eski çağlar baltasını
Gecenin bahçelerinde
Irmak kımıldıyor
Suda sevdalı bir yaprak
Ölümün tarihini yazıyor
Ve ırmak
Dağıtıyor yalnızlığı
Akarak
Kırmızı ve yeşil
Kendini bir yumruk gibi savuran
Suda çılgın bir yaprak
Coşku bir göçmen kuş çiziyor
Mavi defterine tutsak zamanların
Kırlarla
Dağlarla
Sevdalarla
Yaşanan
Nerdeyse gökkuşağı kadar kahraman
Suda ölü bir yaprak
Sen zehir yeşili bir resimsin
Kararmış çam ormanlarından
Eski izniklere sıçramış acı
Ellerinde pürüzsüz beykoz izleri
Sen serin bir çizgisin
Uçuk denizlerin zemherisinde
Çeşmibülbül burgacında yükselip
Umuda huruç eden selçuki derviş
Sen zor bir küheylansın
Özgür ırmaklar akar soluğunda
Bakar mermer merdivenli tapınaklarda
Donmuş gülümseyişiyle meryem
Sen bir masalsın düş kuşaklarında
Yasak sevdalar yazan elyazmaları
Hirada inzal olan büyü ve cinsellik
Gün görmemiş bir köy kızısın belki de ilk
Aydın Hatipoğlu
Her şeyin bir rengi vardır bilirsiniz
Özgürlüğün rengini bilir misiniz ya umudun
Korkuya boyanmasın yüzünüz
Bulaşmasın yılgınlığın karası üstünüze
Sevincin rengini hatırlayın bir
Hatırlayın çocukluğun şeker pembesini
Delikanlı günlerin nar çiçeğini
Hayata ısındığımız turuncuyu ve şehveti
Sonra kızılın hüzne karıştığı yer
Şimdi uzak bir ülkedir nefti hiç gidilmeyen
Sarı sarhoştur daima ve yılgındır hep
Durmadan tükenmenin şarkısını söyler
Eski bir sevda yaşar limonküfünde
İncecik bir sızı yayılır damarlara
Sessizce sezersiniz haki ölümün rengidir
Hüznün rengini biliriz zulmün rengini
Kahrın rengini biliriz adımız gibi
Adımız gibi biliriz inancın rengini
Aydın Hatipoğlu
Günün soluğu balkon
Engin mavi çiçekler
Sararmış göğün yüzü
Kırlangıçlar tavafta
Son bulutlar da aktı
Soğudu işte güneş
Boşluğa düştü sesi
Yorgun çıngırakların
Özgürlüğün arabası sırçadan
Koşar dörtnal zayıf atı
Korkusunu kırbaçlarken
Sürücüsü durmadan
Gün bitti mevsim hazan yapraklar
Taze ceviz satar surda bir şopar
Ey yazıcı uyuma ateş altında dünya
Kan ağlar yüreğin gece sabaha değin
İnsanlar ne yapar ya çocuklar ya kadınlar
Gün bitti mevsim hazan dilde hüzün
Aydın Hatipoğlu
Duman sarmış dereleri
Geceye direnir bülbül
Alnında dağ otlarının kokusu
Dudağı bağ bozumu
Dili bal
Tül tül olmuş bulutların ardında
Buğulu koyaklar kıraç tepeler
Sıcacık coşkusunu yineler
Seher vakti seken keklik
Orda kal
Issızlık canda can uykudadır
İncecik bir dokunuş bir nefes
Bahar inmiş dala yuvasında kuş
Çözülmüş dağların karı
Gülü lâl
Aydın Hatipoğlu
Usulca okşuyor sesi sabahı
Güne ulanan bebek uykusu
İğdiş sevinçlere hazırlanıyor
Usulca geriniyor düş günlerine
Eşkiya doğası çiziyor sınırları
Sağıyor sevginin memelerini
Usulca sofalara sızıyor korkusu
Özgürlüğü bilmiyor kuşatılmış
Kıyısında hiç yaşamadığı sevda
Müstevli ordulardan arta kalmış nefer
Yalnız ve içedönük kimi zaman da
Usulca çıkıvermiş mısır tarihinden
Aydın Hatipoğlu