Yetimi Gözetme
Babasız kalan çocuğun başına gölge sal, onu himayene al, yüzünün tozunu silip ayağındaki dikeni çıkar. Neden bu kadar zavallı, düşünmedin mi;kökü olmayan ağaç, hiç taze olur mu? Boynu bükük bir yetim gördüğünde, karşısına geçip de çocuğunu öpüp okşama. Ağlayınca, kim çeker nazını yetimin yahut öfkelendiği zaman kim yatıştırır? Dikkat et, ağlamasın yetim; zira ağlamaya başlarsa, arş da titremeye başlar. Esirgeyerek sil gözyaşını, şefkatle al yüzünün tozunu. Baktın ki başında gölgesi yok, gölgende besle onu. Vaktiyle babamın kucağına yaslandığım zaman benim de başımda taç vardı. Hele bedenime bir sinek konmayagörsün, kaç kişinin gönlü bundan perişan olurdu. Ya şimdi? Düşmana esir düşecek olsam, dostlarımdan hiçbiri bana yar olmayacak. Bir ben bilirim yetim çocukların halini. Çünkü çocukluğumda ben de babamı kaybetmiş idim.
İyi-Kötü Herkese İhsan Hikâyesi
Birisi çölde giderken yolu üzerinde susamış bir köpek buldu. Baktı ki; nerdeyse ölecek. Hiç vakit kaybetmeden başındaki külahı çıkarıp kova yaptı, sangını ip gibi taktı. Hizmet için eteğini bağlayıp kollarını sıvadı. Zavallı köpeğe bir yudum su verdi. Vefatından sonra, peygamber bu adamı kast ederek; “Allah, günahlarını affetti!” diye haber verdi.
Dikkat et, zalim isen akıbetini düşün, vefadan ayrılma, cömertliği huy edin! Kişinin, bir köpeğe ettiği iyilik bile kaybolmazken iyi bir insana yaptığı hayır nasıl kaybolur! Elinden geldiğince cömert davran. Cihanı yaratan, iyilik kapısını kimseye kapamadı. Fakat hâzineden kantarla bağışladığın altın, elinden bağışlanan bir kırat gümüşün yerini tutmaz. Herkes gücü nispetinde yük taşır; karıncaya göre, çekirgenin ayağı ağırdır. ’
Örnek Davranışlar Hikayesi
Eğer iyi adamsan ve hak yolunda doğru yürüyorsan, iyilerin nasıl davrandıklarını anlatayım da dinle: Şeyh Şibli bir dükkandan bir torba buğday satın almış, bunu sırtına yükletip ta köyüne kadar taşımıştı. Nihayet evine geldi, çuvalı açıp bakınca ne görse iyi! Tahılın içinde şaşkın şaşkın her yana koşan bir karınca.. . Acıdı ona, geceleyin uyku tutmadı gözleri ve; “Bu zavallı karıncayı yurdundan ayırışım iyi olmadı!” diyerek onu tekrar eski yerine götürdü.
Perişan olanların gönüllerini kurtar ki, felek bir gün seni perişan etmesin.
Allah’ın rahmeti içinde yatsın, o temiz soylu, büyük zat Firdevsi bak ne güzel söylemiş; “Tane çeken bir karıncayı dahi incitme. Çünkü onun da bir canı vardır ve tatlı canlar hoştur.”
Bir karıncanın dahi rahatsız olmasını hoş gören kişinin kalbi kararmış, yüreği taşlaşmıştır. Elini zorbaca, düşkünün kafasına vurma. Bir gün ayağına karınca gibi düşebilirsin. Mum, pervanenin haline merhamet etmedi de ne oldu; meclisin önünde nasıl yandı, gör.
Evet senden zayıflar çok olabilir ama öte yandan senden güçlülerin var olduğunu da hatıradan çıkarma.
Dervişle Tilki Hikâyesi
Bir derviş, elsiz ayaksız bir tilki görünce; “Bu elsiz ve ayaksız; nerden yiyip nasıl içiyor?”diye Allah’ın lütfuna hayran kaldı. Şaşkın derviş bu haldeyken, pençesinde avladığı çakalla bir aslan çıkageldi. Aslan, zavallı çakalı hemen oracıkta yiyiverdi. Arta kalanları da tilki silip süpürdü. Herkesin rızkını veren Allah, ertesi gün başka bir şekilde tilkinin günlük yiyeceğini gene gönderdi. Bu apaçık gerçek karşısında adamın gözleri açıldı. Hemen gidip soluğu bir mescitte aldı ve Allah’a şöyle niyazda bulundu; “Aslanlar bile rızıklarını zorbalıkla yemiyorlar. İyisi mi bundan böyle ben karıncalar gibi bir köşeye çekilivereyim.” O günden sonra derviş işini gücünü bıraktı. Rezzak Allah’ın, gaipten rızk yollayacağını umarak beklemeye başladı. Ne el-alem, ne eş dost; kimseler arayıp sormayınca; çok geçmedi, çenk gibi bir deri bir kemik kaldı. Çaresizlikten sabrı da, idraki de tek tek tükendi.
Derken uzlete çekildiği mescidin mihrabından kulağına sesler geldi; “Hey miskin adam! Tilki gibi elsiz ayaksız düşünme kendini. Bilakis yırtıcı aslan ol ve öyle çalış ki aslan gibi senden başkalarına bir şeyler kalsın. Neden tilkiye benzeyip artıklarla doyacaksın ki? Aslan gibi yeleleri gür ve ensesi kalın olan insan, tilki gibi düşkünleşip yemeğini başkasından beklerse, köpekler bile ondan üstün olur. Hadi durma, çalış, çabala, hem ye, hem yedir. Başkalarının artığına göz dikme. Aksine ercesine çalış, yorul, zahmet çek, Başkalarını rahata eriştir. Alçaklar gibi baş- kalanının el emeğine göz dikme.
Ey genç, ihtiyar yoksulun elini tut ve kendini elinden tutulacak dereceye düşürme. Yüce Allah’ın lütuf ve ikramı, varlığının gölgesinde halkı dinlendiren kimseleredir. Aklı başında insan, daima cömert olmak için çalışır. Çünkü himmeti az olanların beyni yoktur ve kafaları kuru bir tasa benzer. Allah’ın yarattıklarına iyilik eden kimse, iki cihan iyilik görür.
Bir deveci, Babendikiş yolunda oğluna bak ne söylemiş; “Oğlum; azığını iyi insanlarla ye. Çünkü iyiler, arkadaşsız yani tek başlarına azıklarını yemezler.” ,
Yemen Padişahı ile Hatem-i Tai Hikayesi
Bu Hikâyeyi bana kim anlattı, şimdi hatırlayamıyorum. Vaktiyle Yemen de ulu bir padişah vardı. Ünlü kimselerden devlet topunu o kapmıştı. Çünkü hazine
bağışlamakta eşi-benzeri yoktu. Eli yağmur gibi para saçan padişahı görenler ona kerem bulutu diyordu. Ancak bu padişahın herkesçe bilinen büyük bir kusuru vardı.
Huzurunda ne zaman Hatem’den bahsedilse, gazaplanırdı. Bu yüzden huzurunda kimse Hatem’in adını anmak istemezdi. Padişah da sağda solda gerinerek; “O kuruntucunun adından da, laflarından da bıktım usandım artık. Ne saltanat sahibi, ne ferman; üstelik hâzinesi de yok.” diye hava atıyor; “ama duyduğuma göre kendince büyük bir meclis kurmuş, o mecliste halkı çenk gibi hoş tutuyormuş.” deyip onu fazlasıyla küçümsüyormuş.
Bir gün yanındakilerden biri, Hatem’den bahsetmeye başladı; bir diğeri de methe koyuldu. Kıskançlık adamı kin deryasına götürür ya… Padişah hemen galeyana gelip;
“Benim saltanatımda o yaşadıkça adım iyilikle anılmayacak” diyerek emrindekilerden birini, Hatem’in kanını dökmeye memur etti ve bu belalı adam da Tai kabilesinin yolunu tuttu. Alçakgönüllü Hatem’i öldürme kararıyla ilerlemeye başladı. Yolda karşısına güleryüzlü, bilgili, tatlı dilli bir genç çıktı. Kendisinden aşinalık kokusu geliyordu. Bu genç, o gece yolcuyu evinde misafir etti, güzelce ağırladı, eğlendirdi.
Böyle yaparak iyilikle kötü niyetlinin gönlünü çeldi. Seher vakti gelince; “Birkaç gün daha yanımızda kal!” diye ricada bulunup eline ayağına yapıştı. Fakat yolcu onca güzelliğe rağmen reddetti;
“Burada kalamam. Görülecek pek mühim bir işim var.” Delikanlı mühim işi öğrenebilmenin hevesiyle; “Eğer bana açarsan, gönlü bir olan dostlar gibi, senin için canla başla çalışırım.” deyince, misafir ondan şunu istedi; “Beni adamakıllı dinle. Bilirim ki yiğit gönüllü kimseden sır çıkmaz. Acaba sen bu memlekette Hatem adlı birini tanır mısın? Hani güzel fikirli, iyi huylu olarak nam salmış. Padişahımla aralarında sebebini bilmediğim bir kin peyda olmuş. Yemen padişahı benden onun kellesini istiyor. Bulunduğu yerin yolunu bana göster, başka bir lütuf beklemem.”
Delikanlı güldü ve; “Hatem benim, işte başım, kılıcınla ayır tenimden! Yoksa birazdan gün ağaracak, sana zarar gelmesinden korkarım.” deyip hiç çekinmeden kellesini ortaya koyunca adamın vicdanından bir feryat yükseldi. Toprağa düştü, sıçradı, kalktı. Kah yerlere kapanıyor, kah Hatem’in eline-ayağına sarılıyordu. Nihayet kılıcını fırlatıp tirkeşini bıraktı. Biçare kimseler gibi elini göğsüne koyarak acı içinde inlemeye başladı; “Eğer senin vücuduna bir gül yaprağı dokundurur- sam, erlerin yanında er değil, kancık olayım!” Sevgi ve pişmanlık duygularıyla Hatem’i kucaklayıp gözlerinden öptükten sonra gri döndü. Hükümdar, iki kaşının arasına bakar bakmaz,adamın emrini yerine getirmediğini anlayıp soru yağmurlarına başladı; “Gel bakalım,ne haber getirdin? Niçin terkiye bir baş asmadın? Yoksa cesur bir düşman sana saldırdı da direnmeye mecal mi bulamadın?” Adam sakin bir dille cevap verdi;
“Padişahım; gördüm ki Hatem, şan ve şeref sahibi, hünerli, yakışıklı, temiz yüzlü, cömert ve akıllı bir gençtir. Yiğitlikte de benden üstündür. Onun lütuflannm yükü, belimi büktü. Ben, onu değil; ihsan ve fazilet kılıcıyla o, beni öldürdü.” Adam Hatem’in keremlerine dair ne gördüyse üşenmedi, bir bir hepsini anlatıverdi. Bunun
üzerine padişah, Tai kabilesini överek; “Evet” dedi, “cömertlik, Hatem’in namıyla sona ermiştir!” Gönderdiği adama, mühürlü bir keseyle altın verirken ekledi; “Eğer Hatem’in cömertliğine şahitlik ediliyorsa, gerçekten bu, onun hakkıdır. Çünkü şöhretiyle gönlü, birlikte yürüyor.”