Yedinci Hikâye
Bir şeyhin, yetiştirdiği müridine şöyle dediğini duydum: “İnsanlar rızka bağlandıkları kadar, rızık sahibine de bağlansalardı yaratılışça meleklerin üstüne çıkarlardı.”
Ana karnında bir cenin iken,
Rabb’in seni asla unutmadı.
Sana ruh, akıl, beden, düşünce,
Görüş, bilgi, anlayış, güzellik ve huy verdi.
Hepsi de birbirinden hünerli,
Eline on parmak, omzuna iki kol dizdi.
Ey cimri insan! Bunlara rağmen
Rabb’in rızkını unutacak mı sanıyorsun!
Dokuzuncu Hikâye
Bilgelerin kitaplarında şu sözler yazılıydı: “Akrepler diğer hayvanlar gibi doğmaz. Yavrular rahmi yiyip, mide zarını yırtarak dışarı çıkar. Yuvalarda bulunan kabuklar bu artıklardır.”
Ben bu garip olayı bir gün büyük bir zatın huzurunda söyleyince “Evet haklılar” dedi, “Zaten başka türlü de olamaz. Küçüklüğünde anne ve babalarına bu şekilde muamele ettikleri için, büyüdüklerinde sözüm ona bu kadar talihli ve sevgili(l) olurlar.”
Bir baba oğluna vasiyet etti:
Ey oğul şu öğüdümü iyi dinle ve tut!
Ailesine vefa etmeyip soyuna çekmeyen,
Talihli ve huzurlu olmaz.
On üçüncü Hikâye
Bir adamcağız gözü ağrıdığı için baytara gidip “Ağrıyan gözüme ilaç sür” dedi. Baytar, hayvanlar için hazırladığı ilacın aynısını gözüne sürdü. Hemen kör oldu. Adamcağız, baytarı şikayet için hâkimin huzuruna çıktı ve başından geçeni anlattı.
Hâkim sertçe “Göze diyet olmaz” dedi, “çünkü bu adam eşek olmasaydı, ona gitmezdi.”
Bu sözle kastedilen şudur: Büyük bir işi için tecrübesiz adama gidenin, son pişmanlığı fayda vermediği gibi, düşünceli insanların yanında rezil olur.
Akıllı, parlak zekalı insan
Soysuz kişiye büyük iş vermez,
Hasır dokuyanı, hiçbir insan,
İpek dokuma tezgahına götürmez.
On altıncı Hikâye
Bir sene Belh’ten sefere çıktım. Yol, haydutlar yüzünden tehlikeliydi. Bir genç rehber bana yoldaş oldu. Ustaca kılıç kullanır, iyi yay çekerdi. Kılıcı gibi iradesi de keskindi, öyle güçlüydü ki; oniki kişi ancak yayını kurabilir, yeryüzünün bütün pehlivanları birleşse sırtını yere getiremezdi. Fakat bu genç, kapalı kapılar, dar kafesler ardında nazlı bir şekilde büyütülmüştü. Ne gün görmüşlüğü vardı, ne de yolculuk tecrübesi. Ne kahramanların gök gürültüsü çıkaran davul sesini duymuştu, ne de akıncıların kılıç şakımasını.
Düşman eline tutsak olmamış,
Etrafına ok yağmuru yağmamıştı
Tesadüf bu ya, bu genç kervanda hemen önümde yürüyordu. Yolda karşısına çıkan duvarı bir yumruk darbesiyle indirecek, pençesiyle ulu bir çınarı kökünden kaldıracak sandıydım. Öğünerek şöyle diyordu;
Fil nerede! Gelsin yiğitlerin omzunu, kolunu görsün,
Aslan nerede! Gelsin erlerin elini, pençesini görsün.
Tam bu sırada iki Hindli başlarını çıkarmış bizi öldürmek için pusuya yatmışlardı. Birinde sopa, diğerinde tokmak vardı. Gence bakıp “Daha ne duruyorsun, şimdi erlik vaktidir, hadi göster kendini!” dedim.
Yiğitlikten dem vuran kişi !Hadi göster kendini !
İşte düşman kendi ayağıyla mezarına geldi.
Bir de ne göreyim! Genç, korkudan titreyerek, elindeki oku ve yayı düşürmüş.
Zırh delici okla kılı yaran her kişi,
Zorlu yiğit karşısında belki duramaz.
Eşyamızı, malımızı, silahımızı geride bırakıp canımızı kurtarmanın telaşıyla kervanı terk ettik.
Ağır işlere iş görmüş adam gönder ki,
Aslanı kemendiyle bağlasın.
Boynu güçlü, fil cüsseli genç,
Düşman karşısında korkudan titrer.
Şeriatı âlimlerin bildiği üzere,
Savaşı da savaş görmüş kişiler bilir
On sekizinci Hikâye
Büyük bir zata sordum; “En büyük düşman, içindeki nefistir hadisinin anlamı nedir?”
Cevap verdi; “Hangi düşmana iyilik edersen sana dost olur. Fakat nefis tam aksi! Ona uydukça daha bir azgınlaşır, sana kafa tutar.”
İnsan az yemekle melek huylu olur,
Hayvanlar gibi çok yerse cansız şekilde düşer.
İstediğini verdiğin kişi emrine girer.
Ancak nefis, istediğini verdikçe sana emreder.
Sekizinci Bölüm
Sohbet Âdabı
–Mal, ömrün huzuru içindir yoksa ömür mal biriktirmek için değil.
Bir akıllıya sordular: “Mutlu ve mutsuz kimdir?”
Cevap verdi: “Mutlu yiyen ve eken, mutsuzsa ölüp ardında bırakan kişidir.”
Hiçbir iyilik yapmayan adamın namazını kılma sakın,
Çünkü ömrünü mal biriktirmek için harcamış fakat yiyememiştir.
-Musa (a.s), Karun’a öğüt verdi: “Rabb’imin sana bağışladığı iyiliği sen de insanlara dağıt!” Ama Karun onu dinlemedi ve sen de başına gelenleri duymuşsundur.
Ömründe altın ve parayla hayır kazanamayan kişi
Sonunda başını altın ve para sevdasıyla yitirmiştir.
Dünya nimetlerinden faydalanmak istiyorsan eğer,
Allah’ın sana verdiği cömertliği sen de halkına ver.
–Arap şöyle der: “Cömertlik et ama verdiğini başa kakma. Yaran sonra sana gelir.”
Cömertlik ağacının kök saldığı yerde,
Boyu ve dalı feleklerin üstüne yükselir.
Cömertlik ağacından meyve istersen,
Başa kakma testeresiyle kökünü kesme.
Hayra ulaştığın ve nimetlerinden yoksun
Kalmadığın için Yüce Allah’a şükret,
Sultan’a hizmet ediyorum diye minnet etme,
Hizmetini kabul ettiği için asıl sen, ona şükret.
–Şu iki insan yok yere sıkıntı çekip, boşuna çalıştılar: Biri kazanıp yiyemeyen, diğeri ilmiyle amel etmeyen.
Ne kadar okusan da amelin yoksa şayet cahilsin,
İlmiyle amel etmeyen ne araştırıcıdır, ne bilgin.
Sırtında taşıdığı odun mu defter mi bilmeden,
Üzerine birkaç kitap yüklenmiş eşek gibidir.
-İlim, dini beslemek içindir yoksa dünyayı kazanmak için değil.
Takva, ilim ve zühdü satan kişi,
Harmanı derleyip tümüyle yaktı.
–Günahtan kaçınmayan âlim, elinde meşale, halka yol gösterse de kendi önünü göremeyen köre benzer.
Ömrünü boşuna harcayan kimse,
Bir şey almadığı gibi elindeki altını da çarçur etmiştir.
–Memleket akıllı insanlarla süslenir, dinse âlimlerin elinde olgunlaşır. Sultanlar, akıllıların öğütlerine, onların yanında bulunmasından daha çok muhtaçtır.
Ey sultan! Öğüdümü dinlersen,
Bütün âlemde bundan iyisini bulamazsın.
Memurluk her ne kadar akıllı işi değilse de,
Yine de sen başkasına verme.
–Üç şey, üç şeysiz olmaz: Ticaretsiz mal, araştırılmayan bilgi, siyasetsiz saltanat.
-Kötülere acımak iyilere, zalimleri bağışlamak mazlumlara zulümdür.
Kötüleri koruyup okşarsan,
Devletine ortaklık isterler
-Sultanların dostluğuna ve çocukların güzel sesine aldanma. Çünkü ilki vehimle, diğeri bir rüyayla biter.
Bin dostlu sevgiliye gönül verme!
Yoksa gönlünü mahkum edersin.
–Dostlar arasında sırrını açma. Belki biri düşmandır. Düşmanına da elinden gelen her zararı verme. Bir gün dostun olabilir. Sırrını çok güvendiğin dostuna bile söyleme. Dostun da dostu olabilir. Böylece sırrın dosttan dosta açılabilir.
Susmak, sırrını söyledikten sonra
‘Başkasına açma’ demekten daha iyidir,
Ey saf gönül! Suyu pınar başında kapat,
Taşıp ırmak olursa kapatamazsın.
Söylenmiş söz gizli kalmaz,
Bir mecliste söylenmiş olmasa da!
–Zayıf düşman sana itaat edip dostluk gösterirse kanma! Amacı vakit kazanıp güçlenmektir. Bilgeler, ‘Düşmanın dostluğuna güven olmazken düşmanlığına insan nasıl aldanır!’ der.
-Zayıf düşmanı küçümsemek, az ateşi ihmal etmektir.
Ateşi vakit varken söndür
Yoksa bir parlarsa cihanı yakar.
Düşmanı okun varken öldür
Yoksa yayını kurmaya bakar.
–İki düşman arasında, dost olduklarında, utanmayacağın sözleri söyle.
İki kişi arasındaki savaş ateşe benzer,
Gammaz da odun taşıyan kimseye.
Bununla o bir ardık barışırlar,
Fitneciyse ara yerde mahcup olur.
İki kişi arasında ateş yakmak,
Kan içici düşmanının duymaması için
Dostlarınla yavaş konuş.
Duvar önünde konuşurken dikkat et,
Ardında kulak bulunabilin
–Dostlarının düşmanlarıyla uzlaşan,onları incitmiştir.
Ey akıl sahibi, düşmanlarınla
Yatıp kalkan dosttan elini çek,
-Endişeli bir işe kalkıştıysan, zararı az olan tarafı kabul et.
Yumuşak söyleyene sert konuşma,
Barış kapısını çalana savaş açma.
–Parayla çözülecek mesele için, kendini tehlikeye atmak doğru değildir.
Kılıç hilenin sonudur, hiçbir çare kalmayınca
Ancak o zaman ele kılıç almak helal olur.
–Düşmanın zayıflığına acıma!Gün gelir, kuvvet bulunca sana acımaz zira.
Düşmanı zayıf gördüğün zaman gururlanma asla,
Çünkü her kemikte ilik, her gömlekte insan vardır.
–Kötüyü öldüren kimse, halkı onun belasından, onu da Yüce Allah’ın azabından kurtarmıştır.
Bağışlamak güzeldir ama
Halkı üzenin yarasına merhem sürme,
Yılana acıyan adam bilmiyor mu,
Onun insanoğluna zulmettiğini!
–Düşmanın öğüdünü kabullenmek hatadır. Onu dinle fakat dediğinin zıddını yap.
Pişmanlık elini dizine vurmak istemiyorsan,
Düşmanın ‘şunu yap’ sözünden sakın.
Sana ok gibi dosdoğru bir yol gösterse bile,
Sen: o yoldan şap, yolun tersine git.
–Aşırı öfke nefret uyandırır. Yersiz yumuşaklık heybeti giderir. Ne etrafındakiler! bıktıracak kadar sert ol, ne karşındakine cesaret verecek derecede uysal!
Hem damarı yaran hem yaraya
Merhem olan kan alıcı gibi.
Sertlikle yumuşaklık bir arada
Bulunduğu takdirde çok güzeldir.
Akıllı insan ne sert olur,
Ne değerini düşürecek kadar yumuşak,
Akıllı insan kendini olduğundan
Ne büyük gösterir, ne de alçak.
Çobanın biri babasına şöyle dedi;
Akıllı babacığım bana nasihat et!’
Babası karşılık verdi; ‘Oğlum iyilik et!
Ama sakın, dişi kurt seni parçalamasın!’
-Mülk ve din düşmanı iki insan vardır: biri bilgisiz-öfkeli sultan, diğeri bilgisiz-katı sofu.
Allah’ın emrini yerine getirmeyen sultan,
Mülkün başına buyurgan olmasın.
–Sultan, dostlarının güvenini sarsacak kadar öfkeli olmamalıdır. Çünkü hiddet ateşi önce sahibini yakar. Ardından düşmana ya erişir, ya erişmez!
Topraktan gelen ademoğluna yakışmaz,
Başında gurur, kibir ve şiddet bulunması.
Bu kadar hiddet ve asilikle sanırım sen,
Topraktan değil, ateşten yaratılmışsın.
Beylekân’da bir zahide rastlayınca ona,
Terbiyenle beni cehaletten kurtar dedim.
‘Ey bilge! Git, toprak kadar dayan,
Yahut bildiklerini göm’ dedi.
–Kötü huylu kişi, kendi huyunun tutsağıdır. Nereye gitse, ne yapsa ondan kurtulamaz.
Kötü huylu beladan sıyrılmak için
Göğe çıksa nafile, bela içinde kalacaktır.
–Düşman askerini ayrılık içinde görürsen rahat ol. Birleşirlerse perişan olmaktan kork.
Düşmanlar arası savaş varsa,
Dostlarınla huzurlu otur,
Şayet birleşmişlerse kur yayını,
Kalelerine gülle atadur.
–Düşman hilesiz kaldığında dostluk zincirini sallar. İşte o vakit, dost görünüp düşmanın yapamayacağı işler becerir.
–Yılanın başını düşman eliyle ezersen iki güzel şeyden biri olur: Düşman galip gelirse yılan ölür yahut yılan yenerse düşmanından kurtulursun.
Savaş günü düşmanın zafiyetine güvenme.
Canından ümit kestiğinde aslan beynini çıkarır.
–Kalp kıracağını düşündüğün haberi, sus, başkası söylesin.
Ey bülbül! Sen bahar müjdeni şah,
Bırak kötü haberi baykuş okusun.
–Sözünü tamamen ispatlayabiliyorsan sultanı, o kişinin hainliğine karşı uyar. Aksi takdirde kendi canınla oynamış olursun.
Tesir edeceğini bildiğin sözü
Söylemekten asla çekinme.
-Kendi fikrini dayatmak için konuşan kimse, öğüt almaya daha layıktır.
–Düşmanın hilesine aldanma. Yüzüne doğru seni övenlere karşı gururlanma. Çünkü biri seni aldatmanın, diğeri senden bir şeyler koparmanın telaşındadır. Ahmak olanın nefsine övgü hoş gelir. Çünkü o, bacağından ûfürüldüğûnde şişen, ayağı kesik koyun gibidir.
Şairlerin seni öven sözlerine kanma.
Çünkü senden faydalanmak isterler.
İstediklerini vermeyince seni ayıplayan,
Yeren şiirleri ikiyüz katı olur.
–Konuşan uyarılmadıkça, sözü hiçbir kıymet taşımaz.
Bir cahilin takdirine gururlanıp
Kendi sözünün güzelliğine kanma.
–Herkese kendi aklı mükemmel, çocuğu güzel görünür.
Bir Yahudi ile Müslüman beni güldürecek şekilde
Kavga edip şöyle diyorlardı:
Müslüman; ‘Ey Allah’ım! Söylediklerim yalansa
Beni Yahudi olarak öldür. ’
Yahudi; ‘Tevrat’a yemin ederim ki
Sözlerim yalansa beni onun gibi öldür.
Yeryüzünde akıl bütünüyle yok olsa bile,
Kimse ben cahilim diye düşünmez.
–On adam bir sofradan yer, iki köpek bir leş yüzünden kavga eder. Cimri dünyayı kazanır, yine açtır. Kanaatkâr insan ise bir ekmekle toktur.
Yeryüzü serveti açgözlüyü doyurmaz.
Oysa aç karın kuru bir somunla doyar.
Babam ölmeden önce bana şu öğüdü verdi:
‘Şehvet ateştir, ondan pek sakın.
Cehennem ateşine dayanamıyorsun eğer,
Bugün bu ateşi sabır suyuyla dindir!’
–İktidarında iyilik eden, güçsüz kaldığında sıkıntı çekmez.
Kalp kıran zalimden daha kötüsü olamaz.
Çünkü musibet zamanına dost kalmaz.
–Çabucak ele geçen şey, çok sürmez.
Doğu’da toprağı sabırla yoğurduktan sonra
Bir çini kaseyi kırk yılda yaparlarmış,
Bağdat’ta ise bu iş günde yüz kase civarındaymış.
Duydun artık, bu işin değerini sen ver!
Civciv yumurtadan çıkınca yiyecek arar,
Halbuki insan aklı bu dertten yoksundur,
Böyle olsa da civciv aklı hep aynıdır.
insan yavrusunun ise aklı zamanla gelişir,
Cam her yerde bulunduğu için değersizdir,
Yakuta nadir olduğu için kıymet verilir.
–İşler sabırla yürür. Acele eden tepetaklak yıkılır.
Çölde yavaş giden adamın
Koşanı geçtiğini gözlerimle gördüm,
Hızlı giden at çabuk yoruldu,
Deveyse yoluna aynı hızla koyuldu.
–Cahil için en iyisi susmasıdır. Zaten bunu bilseydi cahil olmazdı.
Eğer bilgin yoksa susmalısın,
İçsiz cevizi hafifliği, insanı dili rezil eder.
Bir ahmak, eşeğine konuşmayı öğretiyordu,
Bunun için epey çaba sarf etti.
Bir bilge onu gördü ve şöyle dedi;
‘Boşuna uğraşma, bu sevdadan vazgeç,
Hayvan senden birşey öğrenmez,
Bari sen, ondan susmayı öğren!’
Düşünmeden konuşan kişilerin,
Sözlerinin çoğu yanlıştan arınmaz.
Ya insana yaraşır şekilde güzel konuş,
Ya da o eşek gibi otur ve sus!
–Kendini bilgili göstermek için, bir bilginle tartışmaya girenin cehaleti hemen açığa çıkar.
Senden daha bilgili söze başladıysa,
Daha iyi bilsen de karşı gelme.
-Kötülerle düşüp kalkan iyilik göremez.
Şeytanla oturan melek ondan
Kötülük, hile ve bozgunculuğu öğrenir.
–İnsanların gizli ayıbını açığa çıkarma. Çünkü hem onları rezil edersin, hem de insanların sana duyduğu güveni bitirirsin.
–Gönülsüz ibadet olmaz. İçsiz kabuk bir işe yaramaz.
-Çenesi güçlü olanın, işi sağlam olmayabilir.
Çarşaf altında çok güzel endamlar görünür.
Fakat açarsan anneanneni görürsün.
–Bütün geceler Kadir Gecesi olsaydı, bu gecenin özel bir anlamı kalmazdı.
Her taş Bedehşan yakutu olsaydı,
Yakutla taş bir olurdu.
-Görünüşü güzel olanın huyu güzel olmayabilir. En iyisi ahlakça güzelliktir.
Kişinin bir günlük davranışlarına bakıp
Bir gün içinde bilgisini anlayabilirsin,
Fakat onun kalbinden emin olma.
Çünkü ahlak kötülüğü yıllarca anlaşılmaz.
–Büyüklerle uğraşan, kendine yazık eder.
Kendini büyük görüyorsun.
Doğru ! Şaşı insan biri, iki görür,
Koçla kafa kafaya tokuşunca
Alnının parçalandığını anlarsın.
–Aslana pençe, kılıca yumruk sallamak akıllı işi değildir.
Sarhoşa takılma ve erkeklik taslama!
Üstün kimsenin yanında başını önüne koy.
-Güçlûye karşı mertlik taslayan zayıf kişi, kendini yok etmede düşmanına yardım eder.
Gölgede nazla büyütülmüş insan,
Ne yüzle kahramanlara savaş açar,
Gevşek kollu kişinin, demir pençeliyle
Mücadelesi cahilliğinin eseridir.
–Çarşı köpeklerinin av köpeğini görüp yanına yaklaşamadıkları gibi, hünersiz insanlar da hünerlileri-görmek istemez. Bu nedenle alçak karakterli kişiler başa çıkamadıklarından hünerli insanları arkalarından çekiştirirler.
Güçsüz kıskanç, yüzüne söylemese de,
Arkandan kesinlikle konuşacaktır.
–Açlık derdi olmasaydı kuşlar tuzağa düşmez ve avcı tuzak kurmazdı.Bilgeler ağır ağır, zahitler yan doymuş, sofular ölmeyecek kadar, gençler tabağı silip süpürünceye dek, yaşlılar terleyinceye kadar yerler. Kalenderlere gelince, midelerinde nefes alacak yer kalmayacak, sofralarında kimseye bir şey bırakmayacak şekilde yerler.
Midesine düşkün insanı
İki gece uyku tutmaz asla,
Biri midesinin bomboş,
Diğeri dopdolu olduğu gece.
–Kadınlara danışmak yersiz, iflas edenlere cömertlik günahtır.
Keskin dişli kaplanlara acımak
Ancak koyunlara zalimlik olur.
&nbsnbsp;
-Önündeki düşmanı öldürmeyen, kendine düşman olur.
Elinde taş ve taş üstünde yılan varken
Düşünüp taşınmak aptallık olur.
–Bilgelerin bir kısmı; “Mahpusları öldürmek isterken düşünmek daha doğrudur. Çünkü seçim sendeyken hakkın devam etmektedir. İster öldür, ister bırak. Ancak düşünmeden öldürürsen telafisi olmayan bir yaran yok etmiş olabilirsin.” demişlerdir.
Diriyi öldürmek pek kolaydır,
Ancak ölüyü bir daha diriltemezsin.
Okçu sabırlı olmalı, çünkü yaydan
Çıkan ok bir daha geri gelmez.
–Cahillerle düşüp kalkan bir bilgin, onlardan saygı görmeyi umuyor demektir. Bu durumda, bir cahil çene gücüyle onu yenerse şaşılmamalı. Çünkü mücevheri kıran da bir taştır.
Kargayla aynı kafese konan bülbülün
Dili tutulmuşsa, bu işe şaşmamalı.
Hünerli kişi terbiyesizlerden
Eziyet görmüşse gönlü incinmesin,
Sıradan bir taş, altın kaseyi kırabilir.
Kimse buna üzülmesin,
Çünkü bu halde ne taşın değeri artar,
Ne de altının kıymeti azalır.
-Terbiyesizler içinde akıllı kişinin sözlerine önem verilmezse, şaşma. Çünkü davulun güçlü sesi kopuzu bastırır. Sarımsağın ağır kokusunun amber kokusunu bastırdığı gibi.
Yüksek sesli cahil, bir âlimi mağlup edince
Hayasızlıkla herkese kafa tutar,
Hicazkardan çıkan nağmenin davul sesi
Yanında işitilmeyeceğini anlamaz
–Mücevher pis suya düşse de değerli, toz göğe erişse de değersizdir. Geliştirilmeyen yeteneğe yazıklar olsun! Oysa çok insan, yeteneği olmayanları eğitmekle boşa vakit geçirir. Şekerin kıymeti kamıştan değil, bizzat kendi özelliğidir.
Nuh oğlu Kenan hünersiz olduğu için
Peygamber oğlu olması kıymet vermedi,
Varsa hünerin göster, bırak asaleti!
Bak işte: Gül dikenden, İbrahim Azer’den.
–Misk kendiliğinden kokar, attar istediği için değil. Âlim, attarın tezgahına benzer; ne sesi çıkar, ne de hünerini gösterir. Oysa cahil, davul gibidir. İçi boştur ama sürekli gümbürder.
Cahiller arasında kalan
Âlim için doğru sözlü kişiler,
Körler arasında dilsiz,
Zındıklar evinde mushaf derler.
–Ömür boyunca elde edilen bir dostu, tek nefeste incitmek yaraşmaz.
Taş nice yıl sonra yakut olur,
Sakın onu bir taşla kırmayasın.
-Âciz erkeğin güçsüz kadının elinde tutsak olması gibi akıl da nefise esirdir.
Kadın bağırtısı gelen evde
Huzur ve mutluluk olmaz-
-Dayanaksız düşünce hile ve yalandır. Akılsız ve fikirsiz güçse delilik ve cahilliktir.
İnsana ilkin akıl, fikir ve düşünce sonra saltanat gerekir.
Çünkü cahilin savaşı Yüce Allah’a meydan okumaktır.
–Yiyip dağıtan eliaçık kişi, oruç tutup cimrilik eden dindardan iyidir. Sırf gösteriş ölsün diye şehveti bırakan, helal şehvetten haramına düşmüş demektir.
Kendi köşesine çekilen dindar kişi,
Karanlık aynada acaba kimi görecek?
–Az az, çok olur. Damla damla sel olur. Güçsüz insanlar ilk fırsatta zalimden intikam almak için ellerindeki ufak taşlan saklasınlar.
Damlalar birleşir, nehir olur,
Nehirler birleşir, deniz olur.
Az toplanıp çok olur,
Koca kiler tane tane dolar.
–Cahil insanların anlayışsızlığını affetmek bilgine yakışmaz. Çünkü bu afla bilgin saygınlığını yitirir, cahil de terbiyesizliğine daha çok imkan bulur.
Yumuşak huyla yaklaştığın alçak kişinin
İsyan ve kibri daha çok yükselir.
–Kimden çıkarsa çıksın günah, çirkindir. Bilginlerden çıkmasıysa tam bir felaket. Çünkü ilim, şeytanla mücadelede en büyük silahtır. Silahlı insan tutsak edilirse, utancı fena olur.
Sıradan cahil bir günahkâr,
Günahtan korkmayan bilginden daha iyidir,
Çünkü o cahil gün görmemiştir,
Oysa âlim iki gözü açık halde kuyudadır.
-Yusuf (a.s), kıtlık zamanı Mısır’da açları unutmamak için pek az yerdi.
-Üzümün tadını dul kadın bilir, sahibi olan bağcı değil.
Varlık içinde yaşayan,
Açın halini nereden anlar,
Düşkünleri bir tek
Kendileri gibi düşkünler anlar.
Hey uçan ata binmiş kişi!
Etrafım bir kolaçan et!
Diken taşıyan oduncunun
Eşeği çamura saplanmış.
Mangal yakmak için
Yoksul komşundan ateş dileme,
Çünkü bacasından âteş yerine
Dert dumanı yükselir.
–Hali perişan yoksula kıtlık yılının darlığında ‘nasılsın’ diye sorma. Yarasına merhem olacak yardımı yapacaksan sor.
Yüklü eşek çamura düşmüşse;
İçinden acı ama yanına fazla yaklaşma,
Gidip de nasıl düştüğünü soracaksan
Adam gibi tut, kuyruğundan çek.
–İki şey akıl bakımından olanaksızdır: Biri ezelden takdir edilen rızkından daha fazlasını yemek, diğeri ecelin gelmeden ölmek.
Bin ahla yalvarıp bin iniltiyle
Şikayet etsen bile ezelî hüküm değişmez.
Rüzgar hazînelerinden sorumlu melek,
Dul kadının mumum düşünmez!
-Ey rızkı peşinde koşan! Yorulma, rızkın seni bulur. Ey eceli gelmiş insan! Kaçma, ecelin seni bulur.
Rızkın için ister çabala, ister otur,
Allah sana bir şekilde ulaştırır.
Aslanın, kaplanın ağzına dagirsen
Seni ancak ecelin geldiyse yerler.
–Ezelden takdir edilmeyene hiçbir el ulaşamaz. Takdir edilense sahibini er geç bulur.
İskender bengisuyu mihnetle aradı,
Fakat yine de içmesi ona nasip olmadı.
–Kısmetsiz balıkçı Dicle’de balık tutamaz. Eceli gelmeyen balık da karada ölmez.
Zavallı açgözlü! Dünyanın her yanında rızkını arar.
Rızkı ardından, eceli de rızkı peşinde onu yakalar.
–Günahkâr zengin, altın yaldızlı çamura yahut Firavun’un sıvazlanmış sakalına benzer. İyi yoksulsa yüzüne, gözüne toz toprak bulaşmış bir güzel, yahut Musa’nın yamalı hırkası gibidir.
Makamı ve gücü varken,
Gönlü hastaları sormayan adama,
‘öte dünyada ne makamın,
Ne de gücün fayda verecek’ diyin.
–Kıskanç insan, Allah’ın sayısız ve hesapsız nimetlerine karşın cimrilik edendir. Bu yüzden günahsız insana karşı yok yere düşmanlık etmektedir.
Güç sahibi birini yeren
Aptal bir adam gördüm ve ona
Sen mutsuzsan şayet,
O bahtiyar adamın suçu ne!’ dedim.
Sakın kıskanç kişiye bela okuma.
0 zaten belanın içindedir,
Ona düşman olmaya ne hacet!
Tepesi zaten düşmanla doludur.
–İsteksiz öğrenci parasız âşığa, hünersiz gezgin kanatsız kuşa, amelsiz bilgin meyvesiz ağaca, ilimsiz derviş kapısız eve benzer.
-Kuran’ın indirilmesindeki amaç, kuru bir dille ayet ve surelerini okumak değildir. Okumakla beraber güzel davranışlar edinmektir. Kendini ibadete adamış bir cahil yürüyen adama, ibadette kusur eden âlim ise uyuklayan süvariye benzer.
Elini Allah’a açan isyankâr,
Beyninde kibir taşıyan dindardan daha iyidir.
–Bir zata sordular: “Amelsiz âlim neye benzer?” Cevap verdi: “Balsız arıya“ .
Vicdansız iri arıya söyle!
Bal vermiyor, bari sokmasın!
……
Anlayışsız erkek, kadın gibidir, Açgözlü dindar da yol kesici sayılır.
Ey halkı kandırmak için süslü elbisesini ak,
Amel defterini kara eden kimse!
Cüppe yeni ister uzan, ister kısa olsun.
Dünyadan el çekmek gerekir.
–İki kimsenin gönlünden hasret gitmez ve batık ayağı çamurdan çıkmaz. Biri gemisi parçalanmış tâcir, öteki hazır-yiyicilerle düşüp kalkan mirasyedi.
Malın orta yerde bağış olmazsa,
Yoksul katında kanın helal olur,
Ya mavi gömlekli yiyicilerle oturup kalkma
Ya da evinden vazgeç.
Ya fil sahipleriyle arkadaşlık kurma
Ya da file uygun geniş bir ev ara.
–Sultan kaftanı değerlidir. Fakat kişinin kendi eski giysileri ondan daha kıymetlidir. Büyüklerin sofrası lezzetlidir. Ancak kendi azığındaki kırıntılar ondan daha lezizdir.
Kişinin kendi emeğiyle yediği sirke ile tere,
Efendinin ekmek ve kuzusundan daha tatlıdır.
-Şüpheyle ilaç içmek, bilinmeyen yola kervansız gitmek akıllı işi değildir.
–Muhammed Gazâlî’ye sordular: “İlimde bu dereceye nasıl ulaştın?” Cevap verdi: “Bilmediğim bir şeyi sormaya utanmadığım için.”
Nabzını iyi bir doktora gösterirsen
Hasta olup olmadığını anlarsın.
Bilmiyorsan sor! Gerçi sormak zillettir.
Ama olsun, sanayine de rehberlik eder.
–Kesinkes öğreneceğin bir şeyi sormakta acele etme. Çünkü bilinecek şeyi sormak hikmetine zarar verir.
Lokman, Davut (as)ın elinde
Mum gibi eriyen demiri gördü.
Fakat nedenini sormadı.
Çünkü onunla ne yapacağını biliyordu.
–Sohbetin gereklerinden biri de ya evi boşaltman ya da ev sahibiyle iyi geçinmendir.
Seni dinlemek isteyene
Onun diliyle konuşman gerekir.
Zira Mecnun’la görüşen,
Leyla’dan başkasını konuşmaz.
–Kötülerle düşüp kalkan onlar gibi olmasa da o yolda olmakla suçlanır. Örneğin; namaz kılmak için meyhaneye gitse şarap içmeye gitti derler.
Bilgisizle görüştüğün için
Bak, kendine de bilgisiz dedirttin.
Bir bilginden öğüt istedim.
Bana “cahillere yanaşma’ dedi,
‘Çünkü asrın bilginiysen eşek,
Cahilsen daha ahmak olursun. ’
–Devenin uysallığı herkesçe bilinir. Bir çocuk yularından çekip epey yol götürse ona boyun eğer. Fakat önüne tehlikeli bir dere çıksa ve çocuk ille de götüreceğim diye tuttursa yuları koparıp ona bir daha boyun eğmez. İşte bu nedenle sertlik zamanı yumuşak olmamak gerekir. Bilge kişiler ‘Düşman yumuşaklıkla dost olmaz. Hatta küstahlığı dize gelir’ derler.
Sana güzel davrananın ayak yoluna toprak ol,
Küstahça davranmışsa gözlerini toprakla doldur.
Kaba huylu adama güzel ve yumuşak konuşma,
Çünkü paslı demir, yumuşak eğeyle temizlenmez.
–Üstünlüğünü kabul ettirmek için başkasının sözünü kesen, ancak bilgisizliğinin ne denli vahim olduğunu göstermiş olur.
Akıllı kimse, kendisine bir şey
Sorulmadıkça cevap vermez,
Çünkü sözü doğru da olsa,
Önem vermezler, yanlış sayarlar.
–Vücudumun gizli bir yerinde yara vardı. Şeyhim, bana her gün yaramın nasıl olduğunu sorduğu halde, bir gün olsun yaran nerede diye sormadı. Her uzvun anılmasını uygun görmediğini anladım. Bilgelerin dediği gibi: ‘Sözünü tartmadan söyleyen, alacağı cevaptan incinir.’
Sözünü tam anlamıyla bilmiyorsan,
Sakın düşünmeden ağzını açma.
Doğru söyleyip zincire vurulmak,
Yalan söyleyip kurtulmaktan iyidir.
–Yalan, kılıç yarası gibidir. İyileşse bile izi kalır. Yusuf Peygamberin adı yalancıya çıkan kardeşleri gibi. İkinci sözüne doğru da olsa inanmayıp ‘Hayır, nefisleriniz size bir başka tuzak hazırlamış’ derler.
Sözü doğru insanın hatasını hoş görürler,
Yalancıya ise bir daha asla inanmazlar.
–Yaradılışça en mükemmel canlı, insan; en aşağılık olanıysa, köpektir. Fakat bilgili insanlar; ‘Nimetin hakkını bilen köpek, nimeti inkar eden insandan daha iyidir’ derler.
Yüz kere taşla vursan da
köpek yediği Lokmayı hiçbir zaman unutmaz,
Nankörü ömrünce okşasan da
En küçük kavgada sana düşman kesilir.
-Kendini düşünenin hüneri olmaz. Hünersize başkanlık yaraşmaz.
Çok yiyen adama acıma.
Çünkü çok yiyen insan,yedikçe perişan olur,
öküz gibi şişmanlamak istersen
Eşek gibi başkalarına katlanmalısın.
-İncilde “Ey insanoğlu! Sana zenginlik bahşetsem, malını saymaktan beni unutursun. Seni yoksul düşürsem bu kez perişan olursun. O halde beni nerede hatırlayacak ve kulluğuma ne zaman koşacaksın!” yazılıdır.
Varlık zamanı Allah’ı unutursun.
Yokluk içinde perişan olursun,
Varlık ve yokluk halin huyken,
Allah’ı ne zaman hatırlayacaksın!
–Sıfatları her tariften üstün olan Yüce Allah’ın iradesi, birini tahtından indirir, diğerini balık karnında korur.
Zikir meclisine dahil olan kul,Yunus gibi
Balık karnında olsa da vaktini hoş geçirir.
-Yüce Allah kahır kılıcını çektiği takdirde nebiler ve veliler başlarını içeri çekerler. İhsan gamzesini oynattığında ise kötüleri, iyiler katına yükseltir.
Mahşer günü kahırla seslendiğinde
Peygamberlerin özrü ne fayda verecek!
Ey Allah’ım! Lütuf yüzünden perdeyi kaldır,
Zira günahkârlar bağışlanma diler.
–Dünya terbiyesiyle yola gelmeyen ahiret azabına tutulur. Zira Allah “Biz onlara büyük azaptan önce elbet dünya azabını tattıracağız.” diye buyurmuştur.
Büyükler önce uyarırlar,
Dinlenilmezlerse zindana atarlar.
–Talihli insanlar geçmişlerinden ibret alır ve böylece kendilerinden sonra geleceklere ibret olmazlar.
Tuzağa düşen kuşu gören bir başka kuş
Artık yemlere yanaşmaz bir daha,
öncekilerin helakinden ibret alırsan,
Başkası seni ibret almaz sonra.
-İstek kulağı sağır yaratılan duyamaz. Mutluluk kemendiyle çekilen gitmez de ne yapar!
Allah dostlarının karanlık gecesi
Aydınlık gün gibi parıldar.
Bağışlayan Allah bağışlamadıkça,
Bilek gücüyle huzur olmaz.
Senden kime şikayet edeyim!
Tek hâkim serisin, daha yücesi yok Hidayet ettiğin, yoldan çıkmaz,
Yoldan çıkardığın, iflah olmaz.
-Sonu iyi dilenci, talihi kötü sultandan iyidir.
Ardından sevineceğin hüzün,
Sonunda hüzünleneceğin sevinçten iyidir.
-Gökten yere rahmet iner. Yerden göğe toz kalkar. Kap, içinde olanı sızdırır.
Benim huyumu beğenmiyorsan,
Kendi güzel huyunu kaybetme.
–Yüce Allah görür ve örter. Komşuysa görmez, haykırır.
Allah’a sığınırız! İnsan gaybı bilseydi,
Kimse bir daha gün yüzü göremezdi.
–Altın madenden kazınarak, cimrinin canı ise malı elinden alınarak çıkar.
Alçaklar, yemeyip saklar ve
Ümit etmek, yemekten iyidir derler,
Fakat bir gün altını düşmana kalmış
Ve alçağı da ölmüş görürsün.
–Elinin altındakilere acımayan, kendinden büyüklerin zulmüne uğrar.
Güçlü insanlar, mertlik bahanesiyle
Düşkünlerin kolunu kırmamak.
Güçsüzün kolunu kırma, gün gelir
Güçlünün zulmü altında kalırsın.
–Akıllı insan gereksiz tartışmalara yanaşmaz. Uzlaştıklarını görünce demir atar. Çünkü orada kurtuluş kenarda, buradaysa tatlılık ortadadır.
-Kumarbaza üç altılı gerekirken üç bir gelir.
Çayırlık, meydandan bin kat hoştur.
Ancak atın, dizgini elinde değildir
-Bir derviş Allah’a yakarıp şöyle diyordu: “Ey Allah’ım! Kötüleri bağışla. Çünkü iyilere, zaten onları yarattığın için iyilik ettin.”
–Elbiseye nişan diktiren ve sol elin parmağına yüzük takan ilk insan Cemşîd’di. Ona sordular. “Üstünlük sağda olduğu halde niçin yüzüğünü sola taktın?” Cevap verdi: “Sağ tarafa sağlık süsü yeterli olduğu için.”
Ferîdûn, Çinli nakkaşlara dedi ki;
‘Otağımın etrafına şu beyti dikin!’
Ey akıllı kişi! Kötüleri iyi tut ki,
İyiler zaten talihli ve büyük kişidir.
-Bir büyüğe sordular: “Sağ elin bunca üstünlüğü varken yüzüğü neden sola takarlar?” Cevap verdi: “Fazilet sahiplerinin daima mahrum kaldıklarını hiç duymadın mı!”
Rızkı ve nasibi veren Allah;
Ya fazilet verir, ya baht.
–Ancak başından korkmayan ve bir menfaat beklemeyen, sultana öğüt verebilir.
Allah’ı birleyenin ister ayağına altın dök,
İster başına hind kılıcı koy, gözünde fark etmez.
Çünkü kimseden beklentisi ve kaygısı yoktur
İşte birleyici kimse ancak bu halde olur.
-Sultan zalimleri kovmak, subay kan döken canileri yakalamak, hâkimse yankesicileri, hırsızları ve haksızlık yapanları tutuklamak için vardır. Hakkına razı olan iki davalı, hâkim huzuruna asla çıkmaz.
Hak olanı, verilmesi gerekeni gönül rızanla vermen,
Zorla elinden alınmasından daha iyidir.
Kim vergisini gönül rızasıyla vermezse,
Askerler o kişinin elinden zorla alır.
–Herkesin dili ekşiyle, bir tek hâkimin dili tatlıyla kamaşır.
Hâkim rüşvetle beş hıyar yerse,
On kavun tarlasını sana verir.
-Yaşlı kahpe fuhuştan, azledilen subay da halkı incitmekten tövbe etmeyip de ne yapacak!
Güçlü gençler şehvetten sakınmalı,
Yaşlının zaten bir yeri kımıldamaz,
Gençken köşesine çekilip kendini
İbadete veren Allah’ın mert aslanıdır.
Yaşlı zaten kendi köşesinde öylece,
Hareket edemeyecek durumdadır.
-Bir bilgeye sordular: “Yüce Allah’ın yarattığı yemiş veren onca ağaç dururken, sadece -o da yemiş vermeyen- servi ağacına âzâd/hür’ denilmesindeki hikmet nedir?”
Cevap verdi: “Her ağacın belirli bir çağı var. Açılır ve solar. Oysa servi yemiş vermediği için böyle değildir. Her zaman taze ve diridir.”
Fani şeylere gönül verme boşuna! Çünkü Dicle,
Halifeden sonra Bağdat’tan daha çok geçecek.
Elinden geliyorsa hurma ağacı gibi cömert ol!
Eğer hurma olamazsan bari servi gibi hür ol
-İki kişi ah vah edip inleyerek öldü: Biri kazandığını yemeyen, öteki bildiğiyle hareket etmeyen.
Faziletli ama cimri kişiyi herkes
Ayıbını yüzüne vurmak için görmek ister,
Oysa cömert kişinin ikiyüz kusuru olsa da,
Cömertliği bu ayıplarını örter.
Kaynak:Sadi Şirazi:Bostan ve Gülistan (Beyan Yayınları)