1928 doğumlu olan âşık ihsani İzmit’te tedavi gördüğü hastanede 08/10/2010 hayata gözlerini yumdu. Kars’ın ve Türkiye’nin tanıdığı ünlü âşıklardan biri olan Âşık ihsani 1928 yılında, Şenkaya’nın (1950 yılına dek Sarıkamış’a bağlı olan) Çermik köyünde doğdu. Asıl adı Mevlüt Şafak’tır. Resmi kayıtlarda doğum tarihi olarak 1933 geçmesine karşın, Mevlüt İhsani, gerçek doğumunun 1928 olduğunu belirtmektedir. Mevlüt İhsani, ilkokul 3. sınıfa gittiği dönemde arkadaşlarıyla oynarken bulduğu bir kapsülün patlaması nedeniyle gözlerini yitirdi ve sol elinin 3 parmağı yaralandı. Gözleri görmemesine karşın köydeki bir marangozun yanında çıraklık yaptı. 13 yaşında ise köy imamının yardımıyla Kuran öğrenmeye başladı. Bu dönemde komşusunun kızına aşık oldu. Küçüklüğünden beri, köyüne gelip giden âşıklardan etkilenip şiire ilgi duydu. Gördüğü bir rüyada sonra, doğaçlama söylemeye başladı. Annesinin teşvik etmesiyle bağlama öğrenen Mevlüt İhsani’ 25 yaşlarında ise rüyasında Alvarlı Mehmet Lütfi Efendiyi gördü. Bunun üzerine Erzurum’a giderek Lütfi Efendiyle görüştü. İhsani mahlası da Lütfi Efendi tarafından verildi. 1966 yılından beri Konya Aşıklar Bayramına katılan Aşık Mevlüt İhsani, döneminin ünlü aşıklarıyla karşılaşmalar yaptı. Gelenekler çerçevesinde de birçok aşık yetiştirdi. Birçok yarışma ve şenlikte çeşitli ödüller alan Aşık Mevlüt İhsani, Türkiye dışında da bazı şenliklere katıldı. 1974 yılında Kars Çimento Fabrikasında başladığı santraldeki görevinden 1981 yılında malulen emekli oldu. Önce Erzurum’a yerleşen Mevlüt İhsani, son yıllarda İzmit’te yaşamaktaydı. Mevlüt İhsani’ye ilişkin Dilaver Düzgün tarafından »Aşık Mevlüt İhsani, Hayatı, Sanatı ve Şiirlerinden Seçmeler« adlı bir kitap yayımlanmıştı.
Kaynak:Kars Haber
BAZI SEÇME ESERLERİ
OĞUL
Her bir parçam bir diyarda
Tükenmedi sızım oğul
Başım dağlar gibi karda
Gelmez bahar yazım oğul
Hatırlarım her sofrada
Gurbet elde Almanyada
Kavuştursun bizi hüda
Daha gülmez yüzüm oğul
Al sazını türkü söyle
Derdim tükenir mi böyle
Arzu Müjgan Peri Leyla
Şirin Solmaz Kızım oğul
Yiğidin kaderi böyledir baştan
Sual et dağlardan topraktan taştan
İş başa düşünce dönme savaştan
Var ise göğsünde imanın oğul
Bekle vatanını cephede çağla
Sıva kollarını silahın yağla
Süngünü hazırla çantanı bağla
Belki aman vermez düşmanın oğul
Acı rüzgarı vatanına estirme
Düşmanını anla dostun küstürme
Kolun kestir bir ağacın kestirme
Çoğalsın büyüsün ormanın oğul
Helal ticareten harami katma
Dinle amirini nöbette yatma
Vatanını düşmanlara çığnatma
Şehitlik en büyük fermanın oğul
Vatanında birlik cihanda barış
Okumaya gayret sanatta yarış
İşle toprağını sen karış karış
Var ise gayretin vicdanın oğul
Vatan kazanılmaz sade tüfekle
Kalem ile gayret ile yürekle
Büyüklü küçüklü hizmet et bekle
Yetişsin bağ ile bostanın oğul
Sanatta yarış var en yüksek hızda
Yapalım satalım biz kapımızda
Karşıki komşular ayda yıldızda
Boş yere harcama zamanın oğul
Mevlüt İhsani’nin sevdiği vatan
Sana ne söyledi o şehit atan
Doğudan batıya atın oynatan
Dört kıtada vardır harmanın oğul
Mevlüt İhsani
Şehit Mezarı
Şehit mezarından geçtiğim yerde,
Gelen bir inilti tan,tan diyordu.
Tarihe gömülmüş hangi seferde,
Vatan için kurban kurban diyordu.
Sürmüş düşmanları yurdundan atmış
Kanını yoğurmuş toprağa katmış
Kahraman ölür mü, uykuya yatmış
Var mı evladıma çatan diyordu
Kanı ile dolmuştu kanlı çizmesi
Önünde bir yığın düşman kellesi
Eli yarasında kısıkça sesi
Kulak verdim vatan vatan diyordu.
Bir aslan heykeli mezar taşında,
Silahlı, çantası yanı başında
Kahraman Türk’lerin her savaşında,
Şehit abidesi yatan diyordu.
Mevlüt der Türk genci emanetin al
Şerefli Al Bayrak, ak yüzlü hilal
Aziz Cumhuriyet, şanlı istiklal
Emanet bıraktı Atan Atan diyordu.
Mevlüt İhsani
ELİMİ UZATTIM
Elimi uzattım ateş bıraktın
Kıvılcım döküldü parmaklarından
Şirin sözler ile bağrımı yaktın
Alev alev yanan dudaklarından
Gönül bahçesinde aşkın saklarım
Yadıma düşende alır yoklarım
Her ne ederisen öper koklarım
Kara gözlerinden yanaklarından
Dünya bu dolaptan almıştır hızı
Güzel seven aşık çekmezmi sızı
Sabahtan görünen çoban yıldızı
Elmas küpelerin kulaklarından
Mevlüt İhsaniyem yaramdan sorun
Dert bilen hekime veremden sorun
Aşkın ateşini keremden sorun
Söktü dişlerinden tırnaklarından
Mevlüt İhsani
ÖĞRETMEN
Hafta, biter azar, azar
Geçer cuma, gelir pazar.
Doğar beşik, ölür mezar,
Yüce insan öğretmendir.
Gel söyle inceden ince,
Anlayanlar olur yüce.
Gündüz gider, gelir gece,
Döner evren öğretmendir.
Sual ederlerse senden,
Söyle anlat,bunu den den.
Undan, denden öğütenden,
Bu değirmen öğretmendir.
Kâînatı hak yaratmış,
Adem’e hikmetikatmış.
Yap demiş dünyaya atmış.
Hak yaratan öğretmendir.
İnsanda oğuldan, kızdan.
Dağdan, ırmaktan, denizden
Aydan, güneşten, yıldızdan.
Seyret cihan öğretmendir.
Bunlar söyler neler,neler
Kuş ötüşür,hayvan meler.
Gökten uçar, dağı deler,
Bunu yapan öğretmendir.
Mevlüt İHSAN zaat ile,
Söyler yüzbin ispat ile.
İncil ile Tevrat ile.
Nur-u Kur’an öğretmendir.
Mevlüt İhsani
Gönül Ne Beklersin
Gönül ne beklersin viran bağlari
Dostun bahçesinde gül açti gitti
Ferhat şirin için yardı dağlari
Vurdu külüngünü yol açti gitti
Garip senem diyer erdir murada
Karacaoğlan çok dolandi arada
Kurbani gah suda gahta karada
Nice belalara bulaşti gitti
Fuzuli şeminin cevher sözleri
Mevlana bekaya açmış gözleri
Kerem Aslı için nice düzleri
Nice sahralari dolaşti gitti
Mevlüt İhsaniyem yorulmaz düşüm
Murada erdirmez böyle yürüşüm
Dedim böcek gibi yapem ibrişim
Bozuldu dezgahım dolaşti gitti
Mevlüt İhsani
DÖKTÜ
Bu aşkın elinden yandım kavruldum
İçim kan ağladı didem yaş döktü
Kader harmanında estim savruldum
Yollarıma çeper çekti taş döktü
Ne gündüz eğlendim ne gece yattım
Bilmeden ağ ile karayı kattım
Hayal perisine elim uzattım
Benim için yüz ekşitti kaş döktü
Ayrılık her dertten yamandır yaman
Gece ayaz eder gündüzde duman
Sorsalar Mevlüt İhsani ne zaman
Otuzunda saç ağarttı diş döktü
Mevlüt İhsani
BİLEMEM
Göz yaşımla mektup yazdım rüzgara
Yellere sana ne söyledi bilemem
Seni hatırlarım günde yüz kere
Eller sana ne söyledi bilemem
Lalelerin rengi ayvalaştı mı
Muhannet dikene gül dolaştı mı
Bülbül menekşeye fısıldaştı mı
Güller sana ne söyledi bilemem
Hayat geçidine taşlar dökülmüş
Gönül pınarına yaşlar dökülmüş
Ah çeke ah çeke saçlar dökülmüş
Yıllar sana ne söyledi bilemem
Her gelen dünyada bir dava yapmış
Ne yapsa insana masiva yapmış
İnsanlar ne saray kuş yuva yapmış
Dallar sana ne söyledi bilemem
Mevlüt ihsanî de yandıkça yandı
Hayatından bıktı candan usandı
Gönül yaylasını gezdi dolandı
Çöller sana ne söyledi bilemem
Mevlüt İhsani
Hayatımın Koşması
Binüçyüzkırkdörtte geldim anadan
Yazdırdılar tarih ile yılımı
Dokuz ay bir sene geçti aradan
Mevla yürü dedi açtı dilimi
Çiçek gibi yavaş yavaş büyüdüm
Adım adım korka korka yürüdüm
Anam babam nazarında biri idim
Beslerdiler çabuk açsın gülümü
Üç yaşında bilmez hata işledim
Beş yaşında ahbabımı taşladım
Yedisinde okumaya başladım
Bilmez idim kaderimin dalını
İki yıl okulda verdim başari
Asla arkadaştan kalmadım geri
Okul petek oldu ben oldum ari
Çalışırdım çabuk yapam balımi
Hala seçmemiştim sağ ile solu
Verdiler elime bomba kapsolu
Aniden patladı bilmedim dolu
Yakti gözlerimi kesti elimi
Anam kayalara çaldi özünü
Fakir idi tutan yaktu sözünü
Ay geçmeden ağ bürüdü gözümü
On yaşımda zindan etti yolumu
Onüç ondördüne girince yaşım
Nice kazalara çok değdi başım
Gelmedi yanıma yaren yoldaşım
Ahbaplarım sormaz oldu halimi
Mevlüt İhsani
Ne Yapem
Çiçek diye bir dikene el attım
Mor menevşe haz gelmedi ne yapim
Kara hayal ile yıllarca yattım
Sevdiceğim tez gelmedi ne yapim
Amanında deli gönül amanın
Ahu feryadınan geçti zamanım
Yüksek dağlar gibi kalkmaz dumanım
Baharım yok yaz gelmedi ne yapim
Gurur güzellerde yasadır yasa
Onların kanunu aşığa tasa
Demir çarık geydim demirden asa
Yolum yokuş, düz gelmedi neyapim
Mevlüt İhsaniyim geldim oyuna
Elli yıldır kaval çaldım koyuna
Derdimi söyledim harğa boyuna
Cevabıma söz gelmedi ne yapim
Mevlüt İhsani
AKŞAMLAR
Dünyanın dönüşü kudretin sırrı
Işılır gün doğar döner akşamlar
Her saatin ayrı ayrı rengi var
Dağlara siyah tül iner akşamlar
Ara garip yalcu pınarı baştan
Su sesi geliyor karşi yamaçtan
Süzülür dereye çakıldan taştan
Eşsiz gelin gibi iner akşamlar
Karşiki yaylada çobanın mali
Bir yırtık keçesi birde kavali
Bir yaban tezegi bir kuru çali
Ufaktan ataşi yanar akşamlar
Aldandın dünyanın bilmem nesine
Mevlam neler koymuş kudret tasına
Koyun yavrusuna kuş yuvasına
Çırpına çırpına döner akşamlar
Mevlüt İhsani
KURUSUN
Havalar bulutlu topraklar nemli
Yarim hazırlanma yollar kurusun
İçerim kan ağlar yüreğim gamlı
Sana duvak kuran eller kurusun
Sen allar giyindin ben giydim kara
Sen gülüp eğlendin ben düştüm zara
Gelin olup bindiğin gün atlara
Su veren pınarlar seller kurusun
Mevlüt ihsaniye bir uzat elin
Sen benim sevdiğim yadlara gelin
Mavili yaşmağın yaşlı mendilin
Asıp kuruttuğun dallar kurusun
Mevlüt İhsani
DAVAM YOK
Koyunum yok yaylalarda yaylıyam,
Çıkam kaval çalam türkü söyliyem.
Gurbetelde gam yükünü taylıyam,
Götürmeye kervanım yok devem yok.
Mecnunmuyum dağbaşını inletem,
Ferhatmıyım kayaları çınlatam.
Keremmiyim coşkun suyu çağlatam,
Hak yanında kabul olur duam yok.
Gel muhannet sevdiceğim kınama,
El içinde beni ettin sinema.
Nasip olsa dönebilsem haneme,
Gurbetelde kanadım yok yuvam yok.
İhsaniyim gözyaşımı silerim,
Hayatımın oyununa gülerim.
Dertlerimi kaderimle bölerim,
Kimse ile hesabım yok davam yok.
Mevlüt İhsani
TATLIDIR
Münevver adamın hoş latifesi,
Demeki arının balı tatlıdır.
Beslemez kemiği, olmaz hilesi.
Fakir bile olsa, dili tatlıdır.
Namerdin yanından varıpta geçme
Anlatma derdini, sırrını açma
Suyu kevser ise, eyilip içme.
Akan derelerin seli tatlıdır.
Görmezmisi bu dünyanın halini.
Çekme namertlerin kalmakalını.
Yeme muhammetin dalak balını.
Kadir bilenlerin külü tatlıdır.
Mevlüt keder etme olursun hilalal.
Lütfundan etmesin bizi zülcelal.
Varmıdır hiç buna uyacak ahval.
Hepsinden hak cemali tatlıdır
Mevlüt İhsani
İNSANLARIN
Yerden gökten çok öncedir mazisi insanların
Doğar büyür yaşar bitmez arzusu insanların
Kainatı var eyledi habibinin hürmetine
Kuru ottan daha kuru bazısı insanların
Akıl verdi insanlara hem yapa hem düşüne
Nefsi düşman eyledi gitme dedi peşine
Dünyaya talip olanın neler gelir başına
Yüzde biri kaderidir yazısı insanların
Mevlüt İhsan ayak uydur bu zamanın çağına
Teklifsiz gidip oturma kimsenin ocağına
İnsanoğlu aslanıda düşürür tuzağına
Şeytandan daha dehşetlidir bazısı insanların
Mevlüt İhsani
ÜZGÜNÜM
Gidenleri eyleyemez
Yollar üzgün ben üzgünüm
Dertlerini söyleyemez
Diller üzgün ben üzgünüm
Cahil olan söze kanmaz
Yüz yaşar yine uyanmaz
Uçtu sunam geri dönmez
Göller üzgün ben üzgünüm
Kumaş seçtim çıktı parça
Ne kol çıktı ne de paça
Bağrım gibi parça parça
Şallar üzgün ben üzgünüm
Bunca gelen yiğit n’oldu
Kaderin dediği oldu
Bülbül uçtu gül de soldu
Güller üzgün ben üzgünüm
Mevlüt İhsan kara yazım
Yok kadere itirazım
Kara kılıf kara sazım
Teller üzgün ben üzgünüm
Mevlüt İhsani
Yarım Yarım
Dedim kuşlar gibi kuram yuvayi
Kanat yarım yarım kol yarım yarım
Yıllar geçti dolduramam kovayı
Çiçek yarım yarım bal yarım yarım
Kimse kaderinden dönemez haşa
Ömür bir merdiven çıkarsın başa
İster elli yaşa ister yüz yaşa
Akıbet kalırsın yol yarım yarım
Al yeşil giyinip bağrımi yarma
Benden yüz çevirip yadlari sarma
Tavus kuşu gibi şişme kabarma
Sende benim gibi kul yarım yarım
Mevlüt ihsaniyi sevdaya kattın
Alıp dertlilerin içine attın
Yadlara destiyi dolu uzattın
Banada dedinki al yarım yarım
Mevlüt İhsani
Menekşe
Boynu eyik, nazik sümbül.
Niçin kalbi yaralısın.
Ne ağlarsın, azıcık gül.
Yoksa bahtı karalısın.
Kokun gelir esen yelde.
İsmin vardır her an dilde
Deste, deste her güzelde,
Sorarlarsa nerelisin.
Yaprağın mor,göğsün kara.
Seni gönderiyim yara.
Mevlüt İHSANİ’ ye çare.
Hangi dağın maralısın.