Aşık Huzuri 1886-1951. Yusufeli’nin Zor (şimdiki adı Esenyaka) köyünde doğdu. Asıl adı Ali Coşkun’dur. İlk medrese eğitimini köyünde aldı. Aşıklık geleneğini babası Aşık Keşfi’den öğrendi. Şiirlerinde hemen her konuyu işleyen Aşık Huzuri, 20 yaşına dek medrese eğitimi gördü. Bu eğitimden sonra Kafkasya’dan geçerek Kırım’a gitti. Doğaçlamada iyi bir usta olan Zorlu Huzuri heceli, koşma, destan gibi çeşitli eserler verdi. Özellikle bağlama eşliğinde yaptığı ve 175 dörtlüğü bulan karşılaşması ve »Para Destanı« adlı uzun şiiri çok meşhurdur. Aşık Huzuri, yaşıtı ve akranı Aşık Zuhuri ile aynı dönemde şiir yazmaya başladı. Sonraki yıllarda da Aşık Zuhuri ile birlikte Kuzeydoğu Anadolu, Gürcistan, Kırım, Ahıska gibi birçok yeri dolaştı. Aşık edebiyatının her türünde önemli eserler veren Aşık Huzuri, bir süre Şavşat ve Yusufeli’de tapu ve nüfus memuru olarak çalıştıktan sonra 1930 yılında bu görevinden ayrılarak çiftçilik ve imamlık yaptı. Huzuri, daha sonra, 1930’lu yılların ortalarından itibaren de aşıklık geleneğine uyarak Türkiye’nin birçok yöresini dolaştı. Gençliğinde Narmanlı Sümmani olmak üzere, Efkari, Müdami, Kemali gibi döneminin birçok aşığıyla karşılaştı. Zorlu Huzuri Artvin’de öldü ve orada toprağa verildi. Şiirlerinin birçoğu çeşitli dergi ve araştırmada yer alan Aşık Huzuri’ye ilişkin Hikmet Dizdaroğlu tarafından »Yusufelili Huzuri, Hayatı-Şahsiyeti-Şiirleri« (1949) adlı bir kitap yayımlandı.
Koşmalar 1 Safayı ararken düştün cefaya Görünmez ok ile vuruldun gönül Minnet eylemezken yoksula baya Vardın çok kapıdan sürüldün gönül Cahil ile otururdun kalkardın Yapmadığın gönülleri yıkardın Coşkun çaylar gibi durmaz akardın Şimdi dalgalanıp duruldun gönül Huzuri sözüne inanmaz idin Ayılıp gafletten uyanmaz idin Heva ve hevesten usanmaz idin Çok dolaştın ahır yoruldun gönül 2 Sarı saç üstüne sarışın yazma Yakışır başına kurban olduğum Çıldırtma aklımı karşımda gezme Gözüne kaşına kurban olduğum Kirpiklerin susamıştır kanıma Dök kanımı keşke otur yanıma Sana gelen her dert gelsin canıma Nevreste yaşına kurban olduğum Garibim insaf et gönlüm şad eyle İyliğin söylensin yahşı ad ile Huzuri’yi ya öldür ya azat eyle Eşiği taşına kurban olduğum KOŞMA Şimdi tersinedir dünyanın işi Yahşi satılmazdan yaman satılır Altın sarfedemez doğru bir kişi Eğri tunç gezdirse hemen satılır Değerli adamlar kalmıştır yalnız Değersizler elde gezer tertemiz Alan kör, satan kör, kantar ayarsız Buğdaydan fiyatlı saman satılır Bir gün başa gelir gelmeyen akla Herkes dil altına koymuş bir bakla Huzurî sabreyle metaın sakla Er geç gelir öyle zaman satılır Huzuri Selam Duruyorum Yaşlı Kadın Gecenin saat bir buçuğunda Gözlüklü ak saçlı yaşlı bir kadın Elinde iki tekerlekli küçük bir araba Şeref Caddesinde çöp konteynırı önünde Herkes derin uykularda`; sular, düşman bile uyumuş Bir sen yaşlı kadın bir ben uyanık Elindeki ucu kıvrık demir parçasıyla karıştırıyor çöpleri Utanmak ne ki,korkmuyordu bile o saatte itten uğursuzdan Bir bir ayırıp arabana koyduğun tel,demir, plastik ve kartonlarla Gün ışıyıncaya kadar sürecek ekmek savaşın Belli ki ekmek peşindesin, yok kimin kimsen Gecenin bu saatinde bu caddeler senin, kahrolmak benim Böyle mi olmalıydı anam, bu yaşta bu reva mı sana Seçim zamanlarında meydanlarda nutuk atanlar Şimdi derin uykudalar,bir sen bir ben uyanık Belki de kızına, oğluna ve eşine gemicikler,yalıcıklar için Kimbilir kimlere peşkeş çekip, en oynak dansöz edasıyla Bilinmeyen makamlarda kimlere kıvırmakta Sen eli öpülesi kadın, çalmadan ve çırpmadan Namusunla kazanıyorsun bir lokma ekmeğini Çöp kokan ellerinden öpüyorum senin Her gece selam duruyorum sana Sen geçerken Şeref Caddesinden Şadlık Destanı Gûş verin ahbaplar bu dasitana Hayalet bahsinde marifetim var Sözlerim mahsustur Ehl-i irfana İrfan olanlara riayetim var Riayetle yâd eylerim Fürkanı Âlemin farkında lafz ü meani Menkuş zamîrime Seb-al-mesânî Tam yedi âyetten nasihatim var Nasihatım evsafımdan artıktır Beni vasfetmiyen âlemde yoktur Nüfus-i âlemden askerim çoktur Tâbiri nâkabil saltanatım var Şöhretim dağılmış bay ü gedaya Korkumdan velvele düşmüş dünyaya Her nefesim benzer dem-i İsaya Münkir olanlara mucizatım var Mucizat iledir bunca yerim var Hind ü Yemen gibi kazam sadhezar Köylerimdir Erzurum’la Üsküdar Bin İstanbul gibi vilâyetim var Vilayet sayarım ben İstanbul’u Cebrile almışım Sivastopol’u El altında hazır bütün Rumeli Arabistan’da da çok milletim var Milletimin yoktur hadd-ü hesabı Kim saymaya kadir katre-i âbı İngiliz elimden çeker azabı Şimdi Fransa’ya azimetim var Azimetim Fransa’dan Yunan’a Milletini muhtaç edeyim nâna Alamanya elin edem verana Bana yetesiye memleketim var Memleketin alıp eyleyim esir Nemçe’nin elini dağıtmak yesir Acem olsun ayağ altında hesir Haçan ki Urus’a hareketim var Hareketim görüp hayrette kala Kars, Tiflis, Batum’a milletim dola Elhasıl varmalı ta Petrebol’a Eşidenler desin çok kuvvetim var Kuvvetli Urus ki çıkar aradan Durmamalı Çin de çıksın sıradan Askerim leşkerim doysun paradan Ordan geri dönen bir tek atım var Bir atım vardır ki dönem geriye Kayırması güçtür verem yarıya Bunca asker için yüz bin Suriye Doksan bin etmeden bir tek itim var İtlerim hıfzeder bunca davarı Zay’olan davarlar çobanın kârı Lüzum görünürse binsin süvari Elli bin milyon hazır atım var Atlarım beslenir hazır tavlada Yalan değil, dediğimden ziyade Pasin yetmez ise arpaya sade Göle’de her evde bin bağ otum var Otum yetesiye olur her günü Bir askere kesem bir tek koyunu Pîrinç ektirmişem Kiskim’i, Van’ı Bulgur için güzel Beyazet’im var Beyazet’ten askerimin bulguru Tütün ektim Ardanuç’u, Murgul’u Lahana bostanı hep Anadolu Hesap et ne denlü me’külâtım var Me’külâtım dediğimden ziyade El altında olan zevk ü safada Kabak ektim Uşhum ile Körta’da Homhal’da patates külliyetim var Külliyetim patatesten Homhal’dır Binat ile Melo havası çöldür Nigzivan, Nusuncur şalgamı boldur Orada temizce Danalet’im var Danalet’ten bir fark yoktur Zoybar’a Arcivan Deresi boyanmış kara Utav’dan atlayıp varam Zapor’a Zapor imamiyle muhabbetim var Muhabbetim vardır anlamaz goşa Babası çingene kendisi paşa Orada ki tutulursam bir kışa İnim çay aşağı Vecanket’im var Vecanket’ten Ahalt yahşıdır hâlâ Deli gönül ister orada kala Oradan Öğdem’e eğer yol ola Saklar Ahmet Çavuş ne mihnetim var Mihnetim yok, Öğdem vergili yerdir Şadut’un adamı gayet hınzırdır Ahot ahalisi er oğlu erdir Ordan Zor’a doğru iradetim var İradetim günden güne artırdım Araya söz geçti beni itirdim Bütün tüccarları borca batırdım Neml(i) oğlunda yüz yük matlûbatım var Matlûbatım tutmuş dünyayı tamam Pîr-ü civan eyler bana ihtiram Boynumu kesseler doğru söylemem Yalan söylemekte meharetim var Meharetim var doğrusu yalana Neyim gider dünya gitse talana Methetmekle nolur beni bilene Tanıyanlar bilir ne kudretim var Kudretim yok varam gidem bir yana Züğürtlüğüm gelmez vasf-ü beyana Müflis olduğumuz çıktı ayâna Şimdengerü kime ne minnetim var Minnetim kimseye olsa nâreva Yamalı tencere yakışır eve Eski kırık sahan bir kutus tava İşlemez “Priyol” bir saatim var Saatın kalmıştır bir yelkovanı Dağılıp gitmiştir geri kalanı Yapının yıkıldı yoktur tavanı Bir eski şekilde şerafetim var Şerafete yetmez mi olayım mağrur Adımız söylenir dünyada meşhur Borçludan kalmadı kapıda çamur Ayaklar sesinden çok zahmetim var Zahmetim var kuruttular hâkimi Yükseltsem bir batman olmaz yükümü Hâşâ sizden borçlu alsın…… Evim takımından bir sepetim var Sepetim eskidir bir yeni alsam Kurtulup mihnetten şâd olup gitsem Şükrederim on beş günde bir bulsam Arpa ekmeğine kanaatim var Kanaatim vardır katıksız nâna An’içün düşmezem gam-ü hicrana Deli gönül borcun nedir yalana Yalan ile ömrüm verdim talana Huzurî çok yalvar Nebî Zişana Şefaat eylesin ben nâtüvana Şaşırdım ettiğim cürm ü isyana Çok günah eyledim hecaletim var. Ters Öğüt Destanı Bir nasihatim var zamana uygun Tut sözümü yattıkça yat uyanma Meşhur bir kelâmdır “sen kazan sen ye” El için yok yere ateşe yanma Her nere gidersen eyle talanı Öyle yap ki ağlatasın güleni Bir saatte söyle yüz bin yalanı El bir doğru söz söylerse inanma Ananın erine çağırma peder Evvel ahir sana kötülük eder Kemlik et elinden geldiği kadar Sakın eylik edip düşman kazanma Kime eyi desen darılır, söğer Merhamet zamanı değildir meğer Yanında birini kesseler eğer Bir hançer de sen vur sonra utanma Cabadan bir kahve verme ahbaba Evvel ahir seni verir kasaba Paran çok var ise yatır şaraba Olur olmaz sadakaya güvenme Yüz verme sâile, sarma yakana Bir tokat vur eğdir doğru bakana Bir yudum su verme canı çıkana Aklın topla, sersem olma, susanma Üç parmak noksan ölç, ölçersen kile Tatlı söz konuşma bir kimse ile Dört kuruşa sekiz kuruş et hile Hilekârlık hoş sanattır usanma Eğer ister isen efkâr görmemek Asla gönül yapma çekme boş emek Babanın hayrına verme bir etmek Aç olup da kapı kapı dilenme Hediye namiyle bir şey gönderme Adet edip hiç misafir kondurma Komşun evi yanar iken söndürme El kârı (i) çün bir adım da uzanma Bir yetim görünce döktür dişini Bozmağa çabala halkın işini Günde yüz adamın vur kır başını Bir yaralı sarmak için yeltenme Kaynağın tut varsan suyun bendine Zira herkes pesend ede fendine Öz aklın yetişir kendi kendine Eflatun’da görsen aklın beğenme Keyfin bozma altı için beş için Korku çekme olur olmaz iş için Canın feda eyle bir sarhoş için Kuru sofuların sözüne kanma Yanında saklama namus, gayret, ar Bilcümle mekruhu eyle ihtiyar Meyhane dibinde seccadeyi sar Safâsı olmayan yerde dolanma Hakikattir sözüm eylerim tefhin Ne kimseden öğren ne eyle talim Emaneti geri eyleme teslim Öte beri geçin, sakın evlenme Gönül verme gözüm vefasız kâra Güzel kumar öğren alasın para Gündüz gulanpara, gece zampara Ol da felek sitemine dayanma Huzurî neylersin dünya rif’atin Kesme doğruluktan meyl ü rağbetin Cenâb-ı mevladan iste izzetin Her şaşkın sözünü duyup bulanma Huzuri
KOŞMA Besmelesiz doğan yaramaz oğul Babasının adın ağzına tıkar Alçak tatlı sözle yapmaz bir gönül Ancak acı sözle bin gönül yıkar Anlatmak olur mu güneşi köre Bırak inatlıyı kendini yora Kan almak gerektir damara göre Söylemek bilmiyen kuru can sıkar Gül arama hasutların bağında Tad bulunmaz tamahkârın yağında Âhırı hayrolan koca çağında Namazdan usanır oruçtan bıkar Huzurî bilmedim kızmışsın neden Pek çok olur gurbet elde laf eden Bilmedik adamı kovup kapıdan Bildiğine hürmet etsen ne çıkar. Kadınım Kadınım; sen,etle kemikle örülmüş bir kalesin Sihirlidir tüm bedenin kolay mı gürz işlesin Dertsin,çilesin,gözyaşısın, ağlatan güldürensin Bağrında büyüten anasın,gül yüzlü sevdiğimsin Huzuri Lale Sümbül Açtı Lale sümbül açtı geldi nevbahar Yemyeşil görünür çimenli dağlar Herkesin gönlünde taze sevinç var Goncasın gösterir bülbüle bağlar İyş ü işret eder eshab-ı merak Her sebzeyi yüze çıkardı toprak Kuşlar yuva yapar ağaçlar yaprak Irmaklar ses verir çalkanır çağlar Bir ilaç yetiştir aman ey tabip Kalmışım biçare kimsesiz garip Bilmem bize yok mu sefadan nasip Huzuri gurbette ah çeker ağlar Huzuri Namusumla Ölmek Şereftir Bana Namusumla ölmek şereftir bana Her ağacın gölgesinde yatamam Uyarım yerine göre zamana Vicdanımı para ile satamam Severim canımla kadrim bileni Küçük bir arıza lal eder beni Bazan bin söz söyler yeniden yeni Bazan da bin söze bir söz katamam Huzuri’yim güneş gibi zahirim Renkten renge boyanmakta mahirim Yaradılışımda az çok şairim Büsbütün mesleği gözden atamam Safayı Ararken Düştün Cefaya Safayı ararken düştün cefaya Görünmez ok ile vuruldun gönül Minnet eylemezken yoksula baya Vardın çok kapıdan sürüldün gönül Cahil ile otururdun kalkardın Yapmadığın gönülleri yıkardın Coşkun çaylar gibi durmaz akardın Şimdi dalgalanıp duruldun gönül Huzuri sözüne inanmaz idin Ayılıp gafletten uyanmaz idin Heva ve hevesten usanmaz idin Çok dolaştın ahır yoruldun gönül HuzuriPara Destanı Bir desitanım var zamana uygun Bus etmeğe dest ü damen paradır Mahzunu şad eder şadları mahzun Mamurları eden viran paradır Parasız kimsenin bakma yüzüne İsterse şah olsun özü özüne Sakın başka bir şey alma gözüne Merde revnak veren ünvan paradır Yabana dolanır parasız derviş Sende değil herkeste var bu teşviş Derler para ile görülür her iş Taht ü rif'at köşk ü eyvan paradır Yapsan fayda yok yüz bin hünerler Parasız kalanlar kış günü terler Sım ü zersiz şaha gedadır derler Ağa Paşa Mirimiran... paradır Kesende yok ise köprüden geçme Tezden tutulursun bir yana kaçma Parasız hükümet kapısın açma Kadı Müftü emr ü ferman... paradır Fakir olan her dem gider engine Parasız bellidir baksan rengine Her mecliste buyur derler zengine Yaran ahbap lutf u ihsan paradır "Ya Hu"nun cevabı kuru eyvallah Parasız çok ümittir "inşallah" Parasız bir molla demez bismillah Kitap mezhep din u iman... paradır Fakir suya düşse çıkamaz kirden Zengin arabasın aşırır kırdan Topal zengin iyi sağlam fakirden Herşeyden evvela noksan paradır Yad görünür pulsuz gelse daderin Zengin mihman olsa olmaz kederin Kimse sormaz ne kişidir pederin Asıl nesil şöhret ü şan... paradır Fakir olan ne iş tutsa sonu yok Üç gün aç da kalsa zengin gene tok Pulsuz bile aşçı der ki yemek yok Yemek ekmek peynir ayran paradır Hep izz-i destine almış cihanı Her yerde söylenir şeref ü şanı Bir pençede yıkar bin pehlivanı Karşı durulmayan aslan... paradır Onunla ağ olur yüzün karası Geç sağlanır müflislerin yarası Kızıl altın pasaportun tuğrası İngiliz, Fransız, Yunan... paradır Onun başındadır edeb ü haya Karanlık gecede arttırır ziya İster mütteki ol ister evliya Şimdiki asırda insan paradır Fakir ise bakire kız dul gibi Devletsiz şan kıymetlenir pul gibi Paralıysan şeytan kaçar yel gibi İbare dubara şeytan paradır Nice ocakları yıkar söndürür Nice müşterinin aklın kandırır Nice şahitlerin ağzın döndürür Eğri doğru yalan bühtan... paradır Züğürdün eceli çoğu uyuzdan Üç kere yok dersen düşersin gözden Bir lira yahşıdır bin doğru sözden Merhamet mürüvvet vicdan... paradır Zengine çay gelir felekten caba Postasını taşır ol bad-ı saba Cebin dolu ise derler merhaba Selam kelam lisan beyan... paradır Yok deme cevabı "buyur kenara" Tutuşma evladım beyhude nara Desen "Baba ekmek" der "oğul para" Ana baba sadık ihvan... paradır Bin salavat versen karşısı cennet Bin tevhit söylesen olmaz emniyet Bin ihlas okusan yüz bin de temmet Gene iş aşıran... hemen paradır Yokluk mektebinde ne oku ne yaz Olmak ister isen var eyle demsaz Dükkancı ne dua alır ne namaz Ticaret kemalat ziyan paradır Zamana uygundur bu sözüm naçar Alan veren ancak ol Perverdigar Vefasız dünyaya aldanma zinhar Padişah olsan da ahir ölüm var Huzuri yok yere olma günahkar Sana elden evvel düşman paradır Huzuri Vatan Sevdalıları Onlar varken başka eserdi rüzgarlar Fırtınalar, kasırgalar gibiydiler onlar Denizler, memleket türküsü söylerdi, dağlara En uzak köylerden duyardık kokusunu Vatana sevdalanmayı onlar öğrettiler bize Şahit biziz, yürekleri vatan diye atardı Hepimizin derlerdi, doğusuyla batısıyla Güneyiyle kuzeyiyle damarlarındaydı vatan Her şeyi, iyi biliyorlardı, şart olsun Besbelli en iyi okullardaydılar Şatafatlı koltuklarda yaşamak varken Fırtına olup dağları yürütmek niye? Onlar başkaydı,biliyorlardı, görüyorlardı onlar İkibinli yıllarda kanla yıkanacağını Asya’nın Denizlerin sesini kestiniz diye sevinmeyin sakın Atam gönderdi size, alın bir yerlerinize yakın Huzuri Zincir-i Aşkına Etti Giriftar Zincir-i aşkına etti giriftar Bir şuh-i nazenin bir şuh-i Tatar Naz u eda ile çok eyler reftar Keman gibi kara kaşlar ok atar Meşverlikte güzellere şan verir İşve mektebinde imtihan verir Kirpiği can alır la’li can verir Sevda pazarmda can alır satar Ey gönül kimedir naz u niyazın Ah edip çıkarma arşa avazın Damına çün düştü ol hilebazın Huzuri bu yerde hele çok yatar Huzuri Tezatlar Destanı Yeni bir destan eyledim icad Dinleyen ahbaba yadigarım var Mahzun gönülleri etmek için şad Ağlarım sızlarım ah u zarım var Yüz bin deve gelir gider katarım Nerde akşam olur orda yatarım Her ne ister isem alır satarım Kimse karışamaz ihtiyarım var Ben icadeyledim havayı yolu Yazda ferahlarım sağ ile solu Kırk mağazam vardır rüzgarla dolu Kafdağı ardında Bit-Pazarım var Görmediğim şeyi asla sezemem Korku bilmem hiç yalınız gezemem İcabetse kendi adım yazamam Katiplikte gayet iştiharım var Gözüm ışıklıdır güne dayanmaz Aklım çoktur amma kimse beğenmez Asılmağa gitsem sicim inanmaz Böyle yüz bin ahbap yüz bin yarim var İbadet eylerim namazı kılmam Temizlik severim lekemi silmem Ömrümde zararsız günümü bilmem Her senede yüz milyonluk karım var Düştüğüm yok hiçbir düşman kasdine Kaçsam kimse geçiremez destine Kuvvetliyim keçe kilim üstüne Yaya yürümeğe iktidarım var Sözüm lezzetlidir hatırlar yıkmaz Yalan da söylesem dinleyen bıkmaz Uykuda kötü söz ağzımdan çıkmaz Büyük küçük tanır namus arım var Parasız kalanlar bana el verir Çok köprülü sular geçsem yol verir Evvel param alır sonra mal verir Her tüccar yanında itibarım var Cömertlikte yoktur misl ü menendim Herkes kesesinden yesin efendim Yalınız yatmaktan bezdim usandım Odamda yüz güzel gülizarım var Her kim saz çalarsa aşık bilirim Dilsiz adamları sadık bilirim Herkesten kendimi faik bilirim Kibrim yoktur amma az vekarım var Sarhoş olup meyhanede susmalı Bir iyilik gördüğünde küsmeli Adam öldürenin tüyün kesmeli Böyle akla yakın çok kararım var Göze ilaç verdim yaşı akmadı Az açıldı amma doğru bakmadı Yüz hastaya baktım biri kalkmadı Doktorlukta büyük iftiharım var Sorman arkadaşlar benim kederim Ta ezelden tersinedir kaderim Hanemiz fevkinde durur pederim Biraz hasretliyim intizarım var Lazım olan şeye zihnim yormadım Kendi hanem yolum ile sormadım Adın işitmedim kendin görmedim Gönlüm eğler birkaç kafadarım var Haklı haksız bir söz altında kalmam Hırsızlık da etsem açıktan çalmam Aldığımı vermem verdiğim almam Yeni alışveriş intişarım var Huzuri sözlerin halli muhaldir Manasın anlıyan ehl-i kemaldir Ben de bilmem ne devlettir ne maldır Bitmez hesap olmaz bunca varım var Huzuri