Menüler kısmından ayarlayınız.

HUZURİ(1886-1951)

Aşık Huzuri 1886-1951. Yusufeli’nin Zor (şimdiki adı Esenyaka) köyünde doğdu. Asıl adı Ali Coşkun’dur. İlk medrese eğitimini köyünde aldı. Aşıklık geleneğini babası Aşık Keşfi’den öğrendi. Şiirlerinde hemen her konuyu işleyen Aşık Huzuri, 20 yaşına dek medrese eğitimi gördü. Bu eğitimden sonra Kafkasya’dan geçerek Kırım’a gitti. Doğaçlamada iyi bir usta olan Zorlu Huzuri heceli, koşma, destan gibi çeşitli eserler verdi. Özellikle bağlama eşliğinde yaptığı ve 175 dörtlüğü bulan karşılaşması ve »Para Destanı« adlı uzun şiiri çok meşhurdur. Aşık Huzuri, yaşıtı ve akranı Aşık Zuhuri ile aynı dönemde şiir yazmaya başladı. Sonraki yıllarda da Aşık Zuhuri ile birlikte Kuzeydoğu Anadolu, Gürcistan, Kırım, Ahıska gibi birçok yeri dolaştı. Aşık edebiyatının her türünde önemli eserler veren Aşık Huzuri, bir süre Şavşat ve Yusufeli’de tapu ve nüfus memuru olarak çalıştıktan sonra 1930 yılında bu görevinden ayrılarak çiftçilik ve imamlık yaptı. Huzuri, daha sonra, 1930’lu yılların ortalarından itibaren de aşıklık geleneğine uyarak Türkiye’nin birçok yöresini dolaştı. Gençliğinde Narmanlı Sümmani olmak üzere, Efkari, Müdami, Kemali gibi döneminin birçok aşığıyla karşılaştı. Zorlu Huzuri Artvin’de öldü ve orada toprağa verildi. Şiirlerinin birçoğu çeşitli dergi ve araştırmada yer alan Aşık Huzuri’ye ilişkin Hikmet Dizdaroğlu tarafından »Yusufelili Huzuri, Hayatı-Şahsiyeti-Şiirleri« (1949) adlı bir kitap yayımlandı.

Koşmalar

1
Safayı ararken düştün cefaya
Görünmez ok ile vuruldun gönül
Minnet eylemezken yoksula baya
Vardın çok kapıdan sürüldün gönül

Cahil ile otururdun kalkardın
Yapmadığın gönülleri yıkardın
Coşkun çaylar gibi durmaz akardın
Şimdi dalgalanıp duruldun gönül

Huzuri sözüne inanmaz idin
Ayılıp gafletten uyanmaz idin
Heva ve hevesten usanmaz idin
Çok dolaştın ahır yoruldun gönül

2
Sarı saç üstüne sarışın yazma
Yakışır başına kurban olduğum
Çıldırtma aklımı karşımda gezme
Gözüne kaşına kurban olduğum

Kirpiklerin susamıştır kanıma
Dök kanımı keşke otur yanıma
Sana gelen her dert gelsin canıma
Nevreste yaşına kurban olduğum

Garibim insaf et gönlüm şad eyle
İyliğin söylensin yahşı ad ile
Huzuri’yi ya öldür ya azat eyle
Eşiği taşına kurban olduğum

KOŞMA

Şimdi tersinedir dünyanın işi
Yahşi satılmazdan yaman satılır
Altın sarfedemez doğru bir kişi
Eğri tunç gezdirse hemen satılır

Değerli adamlar kalmıştır yalnız
Değersizler elde gezer tertemiz
Alan kör, satan kör, kantar ayarsız
Buğdaydan fiyatlı saman satılır

Bir gün başa gelir gelmeyen akla
Herkes dil altına koymuş bir bakla
Huzurî sabreyle metaın sakla
Er geç gelir öyle zaman satılır

Huzuri

Selam Duruyorum Yaşlı Kadın

Gecenin saat bir buçuğunda
Gözlüklü ak saçlı yaşlı bir kadın
Elinde iki tekerlekli küçük bir araba
Şeref Caddesinde çöp konteynırı önünde
Herkes derin uykularda`; sular,
düşman bile uyumuş
Bir sen yaşlı kadın bir ben uyanık
Elindeki ucu kıvrık demir parçasıyla
karıştırıyor çöpleri
Utanmak ne ki,korkmuyordu bile
o saatte itten uğursuzdan
Bir bir ayırıp arabana koyduğun
tel,demir, plastik ve kartonlarla
Gün ışıyıncaya kadar sürecek
ekmek savaşın
Belli ki ekmek peşindesin,
yok kimin kimsen
Gecenin bu saatinde
bu caddeler senin, kahrolmak benim
Böyle mi olmalıydı anam,
bu yaşta bu reva mı sana
Seçim zamanlarında meydanlarda
nutuk atanlar
Şimdi derin uykudalar,bir sen
bir ben uyanık
Belki de kızına, oğluna ve eşine
gemicikler,yalıcıklar için
Kimbilir kimlere peşkeş çekip,
en oynak dansöz edasıyla
Bilinmeyen makamlarda kimlere
kıvırmakta
Sen eli öpülesi kadın, çalmadan
ve çırpmadan
Namusunla kazanıyorsun
bir lokma ekmeğini
Çöp kokan ellerinden
öpüyorum senin
Her gece selam duruyorum sana
Sen geçerken Şeref Caddesinden

Şadlık Destanı

Gûş verin ahbaplar bu dasitana
Hayalet bahsinde marifetim var
Sözlerim mahsustur Ehl-i irfana
İrfan olanlara riayetim var

Riayetle yâd eylerim Fürkanı
Âlemin farkında lafz ü meani
Menkuş zamîrime Seb-al-mesânî
Tam yedi âyetten nasihatim var

Nasihatım evsafımdan artıktır
Beni vasfetmiyen âlemde yoktur
Nüfus-i âlemden askerim çoktur
Tâbiri nâkabil saltanatım var

Şöhretim dağılmış bay ü gedaya
Korkumdan velvele düşmüş dünyaya
Her nefesim benzer dem-i İsaya
Münkir olanlara mucizatım var

Mucizat iledir bunca yerim var
Hind ü Yemen gibi kazam sadhezar
Köylerimdir Erzurum’la Üsküdar
Bin İstanbul gibi vilâyetim var

Vilayet sayarım ben İstanbul’u
Cebrile almışım Sivastopol’u
El altında hazır bütün Rumeli
Arabistan’da da çok milletim var

Milletimin yoktur hadd-ü hesabı
Kim saymaya kadir katre-i âbı
İngiliz elimden çeker azabı
Şimdi Fransa’ya azimetim var

Azimetim Fransa’dan Yunan’a
Milletini muhtaç edeyim nâna
Alamanya elin edem verana
Bana yetesiye memleketim var

Memleketin alıp eyleyim esir
Nemçe’nin elini dağıtmak yesir
Acem olsun ayağ altında hesir
Haçan ki Urus’a hareketim var

Hareketim görüp hayrette kala
Kars, Tiflis, Batum’a milletim dola
Elhasıl varmalı ta Petrebol’a
Eşidenler desin çok kuvvetim var

Kuvvetli Urus ki çıkar aradan
Durmamalı Çin de çıksın sıradan
Askerim leşkerim doysun paradan
Ordan geri dönen bir tek atım var

Bir atım vardır ki dönem geriye
Kayırması güçtür verem yarıya
Bunca asker için yüz bin Suriye
Doksan bin etmeden bir tek itim var

İtlerim hıfzeder bunca davarı
Zay’olan davarlar çobanın kârı
Lüzum görünürse binsin süvari
Elli bin milyon hazır atım var

Atlarım beslenir hazır tavlada
Yalan değil, dediğimden ziyade
Pasin yetmez ise arpaya sade
Göle’de her evde bin bağ otum var

Otum yetesiye olur her günü
Bir askere kesem bir tek koyunu
Pîrinç ektirmişem Kiskim’i, Van’ı
Bulgur için güzel Beyazet’im var

Beyazet’ten askerimin bulguru
Tütün ektim Ardanuç’u, Murgul’u
Lahana bostanı hep Anadolu
Hesap et ne denlü me’külâtım var

Me’külâtım dediğimden ziyade
El altında olan zevk ü safada
Kabak ektim Uşhum ile Körta’da
Homhal’da patates külliyetim var

Külliyetim patatesten Homhal’dır
Binat ile Melo havası çöldür
Nigzivan, Nusuncur şalgamı boldur
Orada temizce Danalet’im var

Danalet’ten bir fark yoktur Zoybar’a
Arcivan Deresi boyanmış kara
Utav’dan atlayıp varam Zapor’a
Zapor imamiyle muhabbetim var

Muhabbetim vardır anlamaz goşa
Babası çingene kendisi paşa
Orada ki tutulursam bir kışa
İnim çay aşağı Vecanket’im var

Vecanket’ten Ahalt yahşıdır hâlâ
Deli gönül ister orada kala
Oradan Öğdem’e eğer yol ola
Saklar Ahmet Çavuş ne mihnetim var

Mihnetim yok, Öğdem vergili yerdir
Şadut’un adamı gayet hınzırdır
Ahot ahalisi er oğlu erdir
Ordan Zor’a doğru iradetim var

İradetim günden güne artırdım
Araya söz geçti beni itirdim
Bütün tüccarları borca batırdım
Neml(i) oğlunda yüz yük matlûbatım var

Matlûbatım tutmuş dünyayı tamam
Pîr-ü civan eyler bana ihtiram
Boynumu kesseler doğru söylemem
Yalan söylemekte meharetim var

Meharetim var doğrusu yalana
Neyim gider dünya gitse talana
Methetmekle nolur beni bilene
Tanıyanlar bilir ne kudretim var

Kudretim yok varam gidem bir yana
Züğürtlüğüm gelmez vasf-ü beyana
Müflis olduğumuz çıktı ayâna
Şimdengerü kime ne minnetim var

Minnetim kimseye olsa nâreva
Yamalı tencere yakışır eve
Eski kırık sahan bir kutus tava
İşlemez “Priyol” bir saatim var

Saatın kalmıştır bir yelkovanı
Dağılıp gitmiştir geri kalanı
Yapının yıkıldı yoktur tavanı
Bir eski şekilde şerafetim var

Şerafete yetmez mi olayım mağrur
Adımız söylenir dünyada meşhur
Borçludan kalmadı kapıda çamur
Ayaklar sesinden çok zahmetim var

Zahmetim var kuruttular hâkimi
Yükseltsem bir batman olmaz yükümü
Hâşâ sizden borçlu alsın……
Evim takımından bir sepetim var

Sepetim eskidir bir yeni alsam
Kurtulup mihnetten şâd olup gitsem
Şükrederim on beş günde bir bulsam
Arpa ekmeğine kanaatim var

Kanaatim vardır katıksız nâna
An’içün düşmezem gam-ü hicrana
Deli gönül borcun nedir yalana
Yalan ile ömrüm verdim talana

Huzurî çok yalvar Nebî Zişana
Şefaat eylesin ben nâtüvana
Şaşırdım ettiğim cürm ü isyana
Çok günah eyledim hecaletim var.


Ters Öğüt Destanı

Bir nasihatim var zamana uygun
Tut sözümü yattıkça yat uyanma
Meşhur bir kelâmdır “sen kazan sen ye”
El için yok yere ateşe yanma

Her nere gidersen eyle talanı
Öyle yap ki ağlatasın güleni
Bir saatte söyle yüz bin yalanı
El bir doğru söz söylerse inanma

Ananın erine çağırma peder
Evvel ahir sana kötülük eder
Kemlik et elinden geldiği kadar
Sakın eylik edip düşman kazanma

Kime eyi desen darılır, söğer
Merhamet zamanı değildir meğer
Yanında birini kesseler eğer
Bir hançer de sen vur sonra utanma

Cabadan bir kahve verme ahbaba
Evvel ahir seni verir kasaba
Paran çok var ise yatır şaraba
Olur olmaz sadakaya güvenme

Yüz verme sâile, sarma yakana
Bir tokat vur eğdir doğru bakana
Bir yudum su verme canı çıkana
Aklın topla, sersem olma, susanma

Üç parmak noksan ölç, ölçersen kile
Tatlı söz konuşma bir kimse ile
Dört kuruşa sekiz kuruş et hile
Hilekârlık hoş sanattır usanma

Eğer ister isen efkâr görmemek
Asla gönül yapma çekme boş emek
Babanın hayrına verme bir etmek
Aç olup da kapı kapı dilenme

Hediye namiyle bir şey gönderme
Adet edip hiç misafir kondurma
Komşun evi yanar iken söndürme
El kârı (i) çün bir adım da uzanma

Bir yetim görünce döktür dişini
Bozmağa çabala halkın işini
Günde yüz adamın vur kır başını
Bir yaralı sarmak için yeltenme

Kaynağın tut varsan suyun bendine
Zira herkes pesend ede fendine
Öz aklın yetişir kendi kendine
Eflatun’da görsen aklın beğenme

Keyfin bozma altı için beş için
Korku çekme olur olmaz iş için
Canın feda eyle bir sarhoş için
Kuru sofuların sözüne kanma

Yanında saklama namus, gayret, ar
Bilcümle mekruhu eyle ihtiyar
Meyhane dibinde seccadeyi sar
Safâsı olmayan yerde dolanma

Hakikattir sözüm eylerim tefhin
Ne kimseden öğren ne eyle talim
Emaneti geri eyleme teslim
Öte beri geçin, sakın evlenme

Gönül verme gözüm vefasız kâra
Güzel kumar öğren alasın para
Gündüz gulanpara, gece zampara
Ol da felek sitemine dayanma

Huzurî neylersin dünya rif’atin
Kesme doğruluktan meyl ü rağbetin
Cenâb-ı mevladan iste izzetin
Her şaşkın sözünü duyup bulanma

Huzuri





KOŞMA

Besmelesiz doğan yaramaz oğul
Babasının adın ağzına tıkar
Alçak tatlı sözle yapmaz bir gönül
Ancak acı sözle bin gönül yıkar

Anlatmak olur mu güneşi köre
Bırak inatlıyı kendini yora
Kan almak gerektir damara göre
Söylemek bilmiyen kuru can sıkar

Gül arama hasutların bağında
Tad bulunmaz tamahkârın yağında
Âhırı hayrolan koca çağında
Namazdan usanır oruçtan bıkar

Huzurî bilmedim kızmışsın neden
Pek çok olur gurbet elde laf eden
Bilmedik adamı kovup kapıdan
Bildiğine hürmet etsen ne çıkar.

Kadınım

Kadınım; sen,etle kemikle örülmüş
bir kalesin
Sihirlidir tüm bedenin kolay mı
gürz işlesin
Dertsin,çilesin,gözyaşısın,
ağlatan güldürensin
Bağrında büyüten anasın,gül yüzlü
sevdiğimsin
Huzuri

Lale Sümbül Açtı

Lale sümbül açtı geldi nevbahar
Yemyeşil görünür çimenli dağlar
Herkesin gönlünde taze sevinç var
Goncasın gösterir bülbüle bağlar

İyş ü işret eder eshab-ı merak
Her sebzeyi yüze çıkardı toprak
Kuşlar yuva yapar ağaçlar yaprak
Irmaklar ses verir çalkanır çağlar

Bir ilaç yetiştir aman ey tabip
Kalmışım biçare kimsesiz garip
Bilmem bize yok mu sefadan nasip
Huzuri gurbette ah çeker ağlar

Huzuri

Namusumla Ölmek Şereftir Bana

Namusumla ölmek şereftir bana
Her ağacın gölgesinde yatamam
Uyarım yerine göre zamana
Vicdanımı para ile satamam

Severim canımla kadrim bileni
Küçük bir arıza lal eder beni
Bazan bin söz söyler yeniden yeni
Bazan da bin söze bir söz katamam

Huzuri’yim güneş gibi zahirim
Renkten renge boyanmakta mahirim
Yaradılışımda az çok şairim
Büsbütün mesleği gözden atamam

Safayı Ararken Düştün Cefaya

Safayı ararken düştün cefaya
Görünmez ok ile vuruldun gönül
Minnet eylemezken yoksula baya
Vardın çok kapıdan sürüldün gönül

Cahil ile otururdun kalkardın
Yapmadığın gönülleri yıkardın
Coşkun çaylar gibi durmaz akardın
Şimdi dalgalanıp duruldun gönül

Huzuri sözüne inanmaz idin
Ayılıp gafletten uyanmaz idin
Heva ve hevesten usanmaz idin
Çok dolaştın ahır yoruldun gönül

Huzuri
Para Destanı

Bir desitanım var zamana uygun 
Bus etmeğe dest ü damen paradır 
Mahzunu şad eder şadları mahzun 
Mamurları eden viran paradır 

Parasız kimsenin bakma yüzüne 
İsterse şah olsun özü özüne 
Sakın başka bir şey alma gözüne 
Merde revnak veren ünvan paradır 

Yabana dolanır parasız derviş 
Sende değil herkeste var bu teşviş 
Derler para ile görülür her iş 
Taht ü rif'at köşk ü eyvan paradır 

Yapsan fayda yok yüz bin hünerler 
Parasız kalanlar kış günü terler 
Sım ü zersiz şaha gedadır derler 
Ağa Paşa Mirimiran... paradır 

Kesende yok ise köprüden geçme 
Tezden tutulursun bir yana kaçma 
Parasız hükümet kapısın açma 
Kadı Müftü emr ü ferman... paradır 

Fakir olan her dem gider engine 
Parasız bellidir baksan rengine 
Her mecliste buyur derler zengine 
Yaran ahbap lutf u ihsan paradır 

"Ya Hu"nun cevabı kuru eyvallah 
Parasız çok ümittir "inşallah" 
Parasız bir molla demez bismillah 
Kitap mezhep din u iman... paradır 

Fakir suya düşse çıkamaz kirden 
Zengin arabasın aşırır kırdan 
Topal zengin iyi sağlam fakirden 
Herşeyden evvela noksan paradır 

Yad görünür pulsuz gelse daderin 
Zengin mihman olsa olmaz kederin 
Kimse sormaz ne kişidir pederin 
Asıl nesil şöhret ü şan... paradır 

Fakir olan ne iş tutsa sonu yok 
Üç gün aç da kalsa zengin gene tok 
Pulsuz bile aşçı der ki yemek yok 
Yemek ekmek peynir ayran paradır 

Hep izz-i destine almış cihanı 
Her yerde söylenir şeref ü şanı 
Bir pençede yıkar bin pehlivanı 
Karşı durulmayan aslan... paradır 

Onunla ağ olur yüzün karası 
Geç sağlanır müflislerin yarası 
Kızıl altın pasaportun tuğrası 
İngiliz, Fransız, Yunan... paradır 

Onun başındadır edeb ü haya 
Karanlık gecede arttırır ziya 
İster mütteki ol ister evliya 
Şimdiki asırda insan paradır 

Fakir ise bakire kız dul gibi 
Devletsiz şan kıymetlenir pul gibi 
Paralıysan şeytan kaçar yel gibi 
İbare dubara şeytan paradır 

Nice ocakları yıkar söndürür 
Nice müşterinin aklın kandırır 
Nice şahitlerin ağzın döndürür 
Eğri doğru yalan bühtan... paradır 

Züğürdün eceli çoğu uyuzdan 
Üç kere yok dersen düşersin gözden 
Bir lira yahşıdır bin doğru sözden 
Merhamet mürüvvet vicdan... paradır
 
Zengine çay gelir felekten caba 
Postasını taşır ol bad-ı saba 
Cebin dolu ise derler merhaba 
Selam kelam lisan beyan... paradır 

Yok deme cevabı "buyur kenara" 
Tutuşma evladım beyhude nara 
Desen "Baba ekmek" der "oğul para" 
Ana baba sadık ihvan... paradır 

Bin salavat versen karşısı cennet 
Bin tevhit söylesen olmaz emniyet 
Bin ihlas okusan yüz bin de temmet 
Gene iş aşıran... hemen paradır 

Yokluk mektebinde ne oku ne yaz 
Olmak ister isen var eyle demsaz 
Dükkancı ne dua alır ne namaz 
Ticaret kemalat ziyan paradır 

Zamana uygundur bu sözüm naçar 
Alan veren ancak ol Perverdigar 
Vefasız dünyaya aldanma zinhar 
Padişah olsan da ahir ölüm var 

Huzuri yok yere olma günahkar 
Sana elden evvel düşman paradır 
Huzuri
Vatan Sevdalıları

Onlar varken başka eserdi
rüzgarlar
Fırtınalar, kasırgalar
gibiydiler onlar
Denizler, memleket türküsü
söylerdi, dağlara
En uzak köylerden duyardık
kokusunu

Vatana sevdalanmayı onlar
öğrettiler bize
Şahit biziz, yürekleri vatan
diye atardı
Hepimizin derlerdi, doğusuyla
batısıyla
Güneyiyle kuzeyiyle
damarlarındaydı vatan

Her şeyi, iyi biliyorlardı,
şart olsun
Besbelli en iyi okullardaydılar
Şatafatlı koltuklarda
yaşamak varken
Fırtına olup dağları
yürütmek niye?

Onlar başkaydı,biliyorlardı,
görüyorlardı onlar
İkibinli yıllarda kanla
yıkanacağını Asya’nın
Denizlerin sesini kestiniz
diye sevinmeyin sakın
Atam gönderdi size, alın bir
yerlerinize yakın
Huzuri

Zincir-i Aşkına Etti Giriftar

Zincir-i aşkına etti giriftar
Bir şuh-i nazenin bir şuh-i Tatar
Naz u eda ile çok eyler reftar
Keman gibi kara kaşlar ok atar

Meşverlikte güzellere şan verir
İşve mektebinde imtihan verir
Kirpiği can alır la’li can verir
Sevda pazarmda can alır satar

Ey gönül kimedir naz u niyazın
Ah edip çıkarma arşa avazın
Damına çün düştü ol hilebazın
Huzuri bu yerde hele çok yatar

Huzuri
Tezatlar Destanı

Yeni bir destan eyledim icad
Dinleyen ahbaba yadigarım var
Mahzun gönülleri etmek için şad
Ağlarım sızlarım ah u zarım var

Yüz bin deve gelir gider katarım
Nerde akşam olur orda yatarım
Her ne ister isem alır satarım
Kimse karışamaz ihtiyarım var

Ben icadeyledim havayı yolu
Yazda ferahlarım sağ ile solu
Kırk mağazam vardır rüzgarla dolu
Kafdağı ardında Bit-Pazarım var

Görmediğim şeyi asla sezemem
Korku bilmem hiç yalınız gezemem
İcabetse kendi adım yazamam
Katiplikte gayet iştiharım var

Gözüm ışıklıdır güne dayanmaz
Aklım çoktur amma kimse beğenmez
Asılmağa gitsem sicim inanmaz
Böyle yüz bin ahbap yüz bin yarim var

İbadet eylerim namazı kılmam
Temizlik severim lekemi silmem
Ömrümde zararsız günümü bilmem
Her senede yüz milyonluk karım var

Düştüğüm yok hiçbir düşman kasdine
Kaçsam kimse geçiremez destine
Kuvvetliyim keçe kilim üstüne
Yaya yürümeğe iktidarım var

Sözüm lezzetlidir hatırlar yıkmaz
Yalan da söylesem dinleyen bıkmaz
Uykuda kötü söz ağzımdan çıkmaz
Büyük küçük tanır namus arım var

Parasız kalanlar bana el verir
Çok köprülü sular geçsem yol verir
Evvel param alır sonra mal verir
Her tüccar yanında itibarım var

Cömertlikte yoktur misl ü menendim
Herkes kesesinden yesin efendim
Yalınız yatmaktan bezdim usandım
Odamda yüz güzel gülizarım var

Her kim saz çalarsa aşık bilirim
Dilsiz adamları sadık bilirim
Herkesten kendimi faik bilirim
Kibrim yoktur amma az vekarım var

Sarhoş olup meyhanede susmalı
Bir iyilik gördüğünde küsmeli
Adam öldürenin tüyün kesmeli
Böyle akla yakın çok kararım var

Göze ilaç verdim yaşı akmadı
Az açıldı amma doğru bakmadı
Yüz hastaya baktım biri kalkmadı
Doktorlukta büyük iftiharım var

Sorman arkadaşlar benim kederim
Ta ezelden tersinedir kaderim
Hanemiz fevkinde durur pederim
Biraz hasretliyim intizarım var

Lazım olan şeye zihnim yormadım
Kendi hanem yolum ile sormadım
Adın işitmedim kendin görmedim
Gönlüm eğler birkaç kafadarım var

Haklı haksız bir söz altında kalmam
Hırsızlık da etsem açıktan çalmam
Aldığımı vermem verdiğim almam
Yeni alışveriş intişarım var

Huzuri sözlerin halli muhaldir
Manasın anlıyan ehl-i kemaldir
Ben de bilmem ne devlettir ne maldır
Bitmez hesap olmaz bunca varım var

Huzuri